XX. YÜZYIL
XX. Yüzyıl benim için 26 Ağustos 1966 Cuma sabahı sabah ezanlarıyla birlikte başladı. O saat Sizin bir cenin olarak ölümü tadıp, doğmamış bir ölü olarak da Yeryüzüne indiğiniz demdir, demişti Bilge Dede. Belki meyvaların usaresinde birer vitamin veya aminoasit olarak serazad yaşarken seçilip bir sperm olarak, inci kefalleri gibi yarıştan galip çıkıp amnion gölünde bir kurbağa gibi yaşadıktan bir sonraki basamaktayım şimdi! Daha öncesi hangi tercihlerimin sonuçları bugünümü şekillendirdi bilemiyorum! Eğer bu kayıtlar benim genetik kodlarımda saklıysa kendi kitabımı okumaya ve hatırlatılmaya muhtacım! Bugün bütün bildiklerim şimdi yaşadıklarımdan ibaret. Dededen kalma, babadan miras yaşadığım ev mezara sıfır!
Manzara muhteşem; mezarlığa nazır! Her sabah ölülerle selamlaşıyorum; fakat içlerinde Diri Zatlar var, biliyorum. Uykuda olanlarsa selamlarımı ancak uyandıklarında mail olarak alabilirler diye düşünüyorum!..
1966-1972 arası çocukluğum hareketli, öğrenmeye meraklı geçti. O dönemdeki tüm evrenimiz aile bireylerimiz ve çevresinden ibaretti kuşkusuz. Türkçe ve Arapça harflerle okumayı ilkokuldan önce kendi gayretlerimle sökmüştüm. ‘Vicdaniye’ mahallemiz olduğundan kabadayı kültürü içinde yetiştik. Örneğin ben ilk eylemimi puta işeyerek gerçekleştirdim o dönemde!..
1971-1976 arası ilkokul yıllarım. Kayabey İlkokulu’nda okudum. Çanakkale Gazisi Ece Amca gelirdi okulumuza ve biz öğrencilere hitab ederdi. İlkokul öğretmenimiz İzci Öğretmeniydi; Yavrukurt yapılmadığımı biliyorum. Nereden bilebilirdim ki Sovyet peyki bir rejimin, çocukları bile ceddiyle fişleyip taksit taksit infaz ettiğini!..
İlkokula ilişkin bir anım da şu; öğretmenimiz olmayan gözleriyle görünmeyen ufuklara bakan adamın kim olduğunu ebeveynimize sorarak yazmamızı ‘ev ödevi’ vermişti! Elcevap; ‘puttur’ olarak yanıt buldu!..
İnönü ve Âşık Veysel’in ölümleri ile Kıbrıs Harekatı da o günlerin siyah çizgileridir hafızamda…
1976-1980 arası dönem İmam Hatip Lisesi Orta kısmına kayıtlı olduğum zaman dilimi. Bu dönemde köylü kurnazlarıyla ilk kez tanışmış oldum; yani öğrenciler! Meslek dersi öğretmenleriyse kostüm giydirdikleri zavallılıklarını yani komplekslerini bilinçaltı virüsler olarak çocuklara bulaştırmaya çalışırken adeta bir Zen Üstadı gibi yaşayan farklı bir öğretmen de dikkati çekmekteydi! Her şeyi beyin kurgular, burgular ve de vurgular! diyen bu meslek dersi öğretmeni; Occam’ın usturası gibi ifadeleriyle, şok edici yalın ve çıplak bir üslubun sahibiydi! Yüksek İslam Enstitüsü’nden yeni mezun bir meslek dersi öğretmeninin ilk görev yerindeki maaşıyla satın aldığı taksiyle ‘beni de bırakır mısınız?’ sorusuna; ‘elbette Hocam, nereye?!’ cevabı üzerine; ‘geneleve!’ diyerek şok eden, ardından ‘kim bu adam yahu?! bizim taksiyi de cenabet edecek!’ tepkisini test eden, bir bilinçaltı savaşçısıydı!..
Yaşlılık yıllarında iki yakın dost olacağımız bu öğretmen Bilge Dede’den başkası değildi! En önemli iki mesele ‘cinsellik ve dinsellik’, gerisi ‘eveleme, develeme, devekuşu geveleme!’ derdi.
‘Ahlaksızlığın bir iddiası vardır; o da ahlaktır!’ diyen bu öğretmen ‘ahlak ve hareket ekolü kurucusu’ Nureddin Topçu’nun da yakın bir dava arkadaşıydı. Öğrencilere ontoloji ve Jean Paul Sartre egzistansiyalizmini anlatırken ‘hepinizin kendisine sorması gereken soru; ne anamın amı vardı da ben bu dünyaya geldim?! sorusudur!!!.
Cinsellik kozmik sevinci elde edebilmek için Allah’ın (Celle Celaluhû) insanlara bahşettiği en büyük İlahi lütuftur, fakat insanoğlu bunu kaba zevk planında israf etmiştir!’ derdi… ‘Efendiler! Tutkularınız ızdıraplarınızın kaynağıdır!’ diye de eklerdi. ‘Sizinkisi nasıl?!’ diye sorulunca; ‘bizimkisi gözü yaşlı, boynu bükük ve melül, saçı sakalı ağarmış, mevta!’ cevabını verirdi!.. Bayanlara ‘Sizden korkulur, Siz mevtayı diriltirsiniz!’ derdi!..
12 Eylül öncesinin anarşi ortamıydı. Ben MTTB (Milli Türk Talebe Birliği) içinde yer aldım. Akıncılar öncesi kültür eğitim okulu gibiydi MTTB. Cuma akşamı toplantılarında şiirler okunur, marşlar söylenir, çay içilir, tanışma ve sohbet olur, Asr Süresi okunduktan sonra da dağılınırdı!.. Bisikletimle gider gelirdim her yere. Yaz tatillerinde ceviz helva, dondurma, Stadyum’daki maçlarda açık tribün girişinde su satardım. Arapçaya da meraklı olduğumdan emsile-bina okurdum yazları!.. Siyasi hayat hareketliydi. Sokaklar silahlı çatışma alanı, duvarlarsa militanlar için birer tuvaldi!..
Afganistan Sovyet Kızıl Ordusu tarafından işgal edildi!.. İran İslam Cumhuriyeti Devrim Lideri İmam Ayetullah Humeyni Air France uçağıyla Tahran Mehrabad Havaalanına indi ve Halk muhteşem bir devrim gerçekleştirdi!.. Cüheyman ve arkadaşları Kabe’yi işgal etti!.. Mısır’da Halid El-İstanbuli Enver Sedat’a bir suikast düzenledi!.. 6 Eylül 1980 Cumartesi günü MSP (Milli Selamet Partisi) Konya mitingindeydim ve akabindeki 12 Eylül 1980 Cuma sabahı Saat: 04.00’te Askeri Darbe gerçekleşti!..
İmam Hatip Ortaokul öğrencisi olarak Irak üzerinden Hicaz’a bir Umre ziyareti yapacaktık ki Kabe baskını üzerine vize alamayıp kaldık. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi Ebu Cehil ile Cahiliyye dönemini de geri getirdi!
Anadolu kültür ve medeniyetlerin beşiği, her karışının altında nice uygarlıklar yaşamış!.. Anadolu’da binlerce kralın lahit mezarı var!.. O lahitlerdeki kralların her biri kendi çağlarının Firavun, Nemrut ve Haman’larıydı; kibir ve azametlerinden oklava yutmuş gibi dolaşır, Kaddafi gibi otağlarına kurulup göğe bakarlardı!.. Huzurlarına çıkılamaz, emirleriyle dilediklerini kazığa oturtup kafalarını kestirir, isterlerse nesillerini de kuruturlardı!.. Şimdi onlardan arta kalan; yalnızca köpeklerin üzerine işediği lahitleriyle, çocukların ve definecilerin antika para bulamayınca tekmeleyip tahrip ettikleri mezar yerleri mevcut!
Fıtratında Hazreti İbrahim Aleyhisselam’ın iman ve mizacına sahip olan ben çocukluğumun tadını çıkarırcasına bir eylem yaptım, içi gazlı bir uçan balon satın alıp üzerine ‘Ben Allah’a cellecelaluhu. ve Şeriata inanıyorum!’ yazarak ipini bıraktım! Göklerin Melekutu’na emanet ettiğim bu eylemimle amacım yegane Hakimiyet Sahibi, şeriki olmayan Allah’ın (Celle Celaluhû) Üstün ve Galip olduğunu, fizik kurallarıyla yani Şeriat ile deklare etmekti! Taş/Put yerçekimine yenilirken basit bir çocuk balonu yükselmekteydi! Bu eylemim Amerika Birleşik Devletleri Uzay Araştırmaları Merkezi NASA tarafından görülmüş; sonraki günlerde konu ABD Haber Ajanslarından Türkiye’deki basına da yansımıştı! NASA Uzmanları balon üzerindeki mesajı okuyup tercüme etmişler ve taşıdığı mesajdan etkilenmişler; balonun hiçbir engelle karşılaşmadan yükselişini ilgi ve heyecanla izlediklerini belirterek, Uzay’a salınma üssü olan ‘Balıkesir’ adını da Antartika kıtasındaki bir bölgeye vermişlerdi!..
Folklor kolunda faaliyet gösteren Mehter Takımı, 12 Eylül öncesi CHP iktidarında, Osmanlı özentisi yarattığı için, gerici kabul edilerek kaldırıldı. 12 Eylül sonrası İmam Hatip Lisesi artık sıkıcı bir okul halini aldı benim için. İhtilal disiplini İmam Hatip Lisesi’ni düzeysizleştirerek ilk mektepleştirmiş, kılık kıyafet ana mesele haline getirilmişti. İmam Hatip Lisesi’nde geçirdiğim beş yılın sonunda Muharrem Hasbi Koray Lisesi’nin toplam on üç adet fark derslerini yazılı ve sözlü imtihan ile vererek Matematik bölümüne geçtim. İdealim Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye’de okumaktı!..
SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) Kızıl Ordusu’nun Afganistan işgali, Mücahidlerin direnişi ve Cihad bizim ana gündemimizdi!.. İslam Ümmeti tek bir beden gibiydi ve her nerede bir sancı varsa tüm Ümmet ızdırap çekerdi!.. Mücahidlerden gelen Şehid haberleri yüreklerimizi yakar, her gün Afganistan için ne yapabileceğimizi konuşurduk. Ümmetin müslüman doktorlara ihtiyacı vardı, Siyasal-Maliyecilere değil; çünkü Afganistan’daki yaralı Mücahidleri gönüllü Fransız doktorlar tedavi etmekteydi!.. ÖSS sınavlarından sonra ÖYS için tercih zamanımız geldiğinde en başa Tıbbiye yazıp İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni kazandım.
İstanbul tahsil yıllarımda Türkiye’nin fikir hayatına yön veren tüm şahsiyetleri yüz yüze tanıma imkanım oldu.
Sezai Karakoç’un Diriliş ekolüyle Nureddin Topçu’nun Ahlak ve Hareket ekolünü önemsedim; sonraki yıllarda etüd ettiğim Philosophia Perennis et Universalis (Evrensel Ezeli Hikmet) ekolünü tanımama yardım ettiler.
1991 yılında doktor olarak göreve başladım. Bundan sonraki hayatım Kutsal Kitap Kuran-ı Kerim eksenlidir. Hanif bir imanı benimsedim, örnek olarak Hazreti İbrahim as’ı izledim. Kuran-ı Kerim ve Kitab-ı Mukaddes gibi Vahiy kaynaklarından Elçiler’in yolunu öğrendim. Bu emekler beni adım adım ‘Seyri Süluk’ için hazırladı.
1994-6 yılları arasında sakıncalı ve sürgünde fikir suçlusu bir askerlik dönemim var ki; hayat boyu maruz kaldığım her çeşit suikastın yoğunlaştığı bir dönem oldu!!!..
1996 yılında İlahi Keşf bilgilerinin kalemimden dökülmesiyle ‘Alfa ve Omega’ adlı küçük kitabım ortaya çıktı. Balıkesir-Sındırgı’dan İsmail Çakırhan Hoca (Bilge Dede) beni adeta bir sevki tabiyle buldu; bilgi kurduydu, karşılıklı bilgi alışverişlerimiz 2010 yılındaki vefatına kadar devam etti. Biçim ve biçemimde (usul ve üslubumda) emeği büyüktür.
28 Şubat sürecinde Türkiye’deki İslam Ümmeti hedef alınmıştı ve sistemi protesto ederek memuriyetten istifa ettim (1998 Eylül). İşsizliğimin üçüncü yılıydı ki değişmeyen koşullar sebebiyle Edip Yüksel’in daveti üzerine Amerika Birleşik Devletleri’ne gittim. İki arkadaşımdan borç aldım; sadece gidiş biletim ve gündelik ekmeğimle yola çıktım. Bundan sonraki sahifelerde okuyacağınız ‘Özgürlük Serüveni’ adıyla kitaplaştırdığım satırlar zorunlu bir hicret öyküsüdür…
1970-80 arası Türkiye’de siyah-beyaz televizyonlar yaygınlaştığında ‘Kaçak’ isimli bir dizi yayınlanırdı; iftiraya maruz kalan Doctor Richard Kimble’ın serüveniydi bu dizi. ‘Özgürlük Serüveni’min bu diziyle örtüştüğünü göreceksiniz!..
Tarihe kısaca bir göz atmamızda yarar olacak sanırım!..
Osmanlı İmparatorluğu’nun geleneksel dış siyaseti pro-komunist bir örgütlenme olan İttihat ve Terakki tarafından; gizli üç lideri, ideolojisi, Almanlar’la rüşvet ilişkileri ve siyasi komploları sonucunda İmparatorluk’tan bir çete kliği düzeyine indirgendi! İttihat ve Terakki iktidar olduğu dönemde Rus Çarlığı’na karşı, eşkıya Lenin ve arkadaşlarını, Osmanlı altınlarıyla, Sofya Ateşemiliterliği üzerinden finanse etti! Böylece Komunist Bolşevik Devrimi’nin öncüsü olan İT’in İngiliz-Rus ittifakına muhalif olan Almanlar’la ilişkisi romantik değil tamamen ‘duygusaldır’; yani rüşvet ilişkisi!.. Talat Paşa cinayeti de İttihat ve Terakki’nin bir iç hesaplaşması olduğu halde iftira ile Ermeniler’in üzerine yıkılmıştır! İngiliz gemilerine saldıran Alman gemileri, İttihat ve Terakki tarafından isimleri değiştirilip ertesinde kaçarak sığındıkları Sivastopol limanını bombarduman etmişlerdi; bu intihar başka türlü nasıl izah edilebilir?! İttihat ve Terakki Osmanlı İmparatorluğu’nun geleneksel dış siyasetini rüşvet mukabili tersyüz ederek İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı’na dahil etmiş ve Çanakkale’de İslam askerlerini Almanlar ve Bolşevik Komunistler uğruna ateşe atmıştır! Binnetice Osmanlı İmparatorluğu kısa sürede üç kıtadan Anadolu Komunist İhtilali’ne dönüşünce Bolşevik Komunistler vefa göstermiş; Yunan Genarelleri’nin savaş planlarını Yoldaşlar’ına yardım olarak verip soydukları Rus halkının altınlarını Kafkaslar üzerinden katarlarla/vagonlarla Anadolu’ya göndermişlerdi! Artık yeni kurulan rejim Sovyet planlama ve modelleriyle kalkınma hamlesi başlatmış, borçlar ve maaşlar Rus altınlarıyla ödenmiş, balolar ve din düşmanlığında da Moskova’daki yoldaşlarından aşağı kalmamıştır! Yaşasın Vodka Moskovskaya!…
KGB Merkezi’nin Moskova yahut Varşova yerine Ankara’da kurulduğunu öğrenince; Stalinist bir rejimde Sovyet peyki olup NATO içerisine bir Truva Atı olarak sokulduğumuzu iliklerime kadar hissetmiştim!.. O yüzden Lech Walesa’yı, Gdansk işçilerini, Solidarity sendikasını yahut Mathias Rust’u veya Solzhenitsyn’i de Afgan Mücahid Komutanları Abdurrabburrasul Sayyaf, Ahmed Şah Mesud, Gülbeddin Hikmetyar, Rabbani veya bir Müceddidi gibi aşkla selamladım! İttihat ve Terakki’nin devamı mevcut rejimde yaşanan siyasi suikastler ve muhaliflerin bertaraf edilmesi hep Sovyet KGB yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilmiştir; komplo, zehirleme, cinayet, yalan, iftira ve psikolojik harekat uygulamaları rutindir! Usul ve füru (ced ve nesil) olarak biz bu yöntemlerin her türüne muhatap olduk!!!..
Amerika’da yaşadığım homeless yahut Hippie-Sufi hayatımı anlattığım bu serüven sonunda XXI. Yüzyıl’a dair de birkaç sözüm olacak…
devamı haftaya …
Dr. Ömer Nasuhi Bildik
18 Ekim 2015
– Haber Lotus –
HLotus