Ana Sayfa > Felsefe > Sanatın İktidarında Planlı Kimliğe Meydan Okumak

Sanatın İktidarında Planlı Kimliğe Meydan Okumak

Sanatın en büyük gücü, -bana öyle geliyor ki- inançların mutlak konumundan çıkarılabilir oluşunu somut bir şekilde ispat etmesidir. Normali özümseyen ancak meselenin özünde kurgu olduğunun farkında olmayan insan için “olasılık”ın kuvvetli duruşu, başlangıçta bir yıkım fakat sonunda bir doğumdur.

Planlanmış insan; fıtrat, yapı bla bla… bu bağlamda ne kadar kelime varsa kullanmaktan çekinmez. “Kurgu” onun oluşunun tüm işleyişinde rasyonel bir zeminde vücut bulur –yani öyle sanır- ve onun ikna sürecini tamamlamasındaki anahtar kelimedir.

Peki kurgudan kurtulmanın imkânı nedir? Bence bu taleple başlar. Ancak bu söylendiği kadar kolay değildir: Farklılığı talep etmenin kritik bir süreci vardır. Bu süreç de öyle herkesin hayatında tecelli eden bir şey değildir daha doğrusu her insan farklılığın kodlarını okuyacak kadar kalifiyeli değildir desem daha uygun sanki.

Bunu biraz daha felsefi bir tarzda ele alırsam sanıyorum Dionysosçu kavramı işaret etmiş oluyorum. Bu kavram, “bilinçli yaşamın, geleceğe dönük dehşeti ile kendini gerçekleştiren bir hayret arasında niçin dolanıp durduğunu anlamada kullanılır.[1] Tam bu noktada bilinçli bir yaşamın dehşeti ne olabilir diye bir soru takılıyor aklıma. İnsan için dehşetin başlangıç noktasını hesap etmek için kaç kelime tüketmek gerekiyor, bunun muhasebesini ise size bırakıyorum. Ve o zaman diyorum, hayat ve hayatın içinde varoluş biçimi bu “niçin”in aydınlanması ile mümkün olacak en azından tükettiğim kelimelerle ben bu kanaate varıyorum.

Biraz önce zikri geçen “fıtrat” kelimesine gelmek istiyorum şimdi… bu kelimeye uzun zamandır muhalefet eden biri olarak. Birçok insanın; düşüncelerini, inancını temellendirdiği bir kelimeye muhalif olmanın zorluğu ve bunun verdiği yorgunluk, zihnimi keskinleştirirken aklıma ünlü sanatçı Fransız-Amerikalı Marcel Duchamp geliyor: Hani şu nefis eseri “Fountain/Çeşme”yi yaratarak bu mevzuyu sanatın dehasını ve biricikliği vasıtası ile anlaşılır hâle getiren o dâhi.

Sanatçı, sanatın değişimlerle nelere kadir olduğunu nefis bir şekilde gösterdiğinde takvimler 1917 yılını gösteriyordu. O; bir pisuvarı ters çevirerek hem onun değişmez işlevine son verdi hem de bu nesneyi alımlı hâle getirdi. Bu radikal hareketi ile yarattığı eserine çeşme adını vermesi de başka bir biricikliği açığa çıkarıyor.

Ama bana kalırsa bu, aynı zamanda bir isyandı ve muktedir olan sanat, dünya iktidarında zarif bir güç unsuru oluyordu. Duchamp, bir şeyin planlı kimliğinden; tanınmaz yeni bir form yaratmanın peşindeydi ve bunu fevkâlede bir şekilde başardı.

Mutlak’ı hayatınızın merkezinden alıp yerine sanatı koyarsanız planlı kimlik mücadelesi olan tüm hareketleri yeni bir bakışla başlayan yıkımın ateş hattında yok ettikten sonra kutlu bir doğum için çekilmesi gereken tüm sancıların ödülünü, yarattığınız “kendiniz”in biricik sıfatı ile almış oluyorsunuz.

[1] Thompson Peter, & Žižek Slavoj; Umudun Mahremleştirilmesi Ernst Bloch ve Ütopyanın Geleceği.

HLotus

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.