Susurluk davasında çeteye üye olmak suçundan 4 yıl ceza alan eski emniyetçi Ayhan Çarkın, geçtiğimiz günlerde gazetelere yaptığı açıklamada, “terörle mücadele” adı altında birçok cinayet işlediklerini söylemişti. Birçok insana işkence yaptıklarını da itiraf eden Çarkın, JİTEM’in de birçok katliama imza attığını öne sürmüştü. Vicdan azabı çektiği için şimdi gerçekleri açıkladığını ifade etti.
Kızının arkadaşının daveti ve kızının isteği üzerine, İstanbul Kazlıçeşme’deki Nevrûz kutlamalarına da katılan Çarkın, “Utancımla yaşamak istemiyorum” demişti.
Cnn Türk’te: “Devlet uyuşturucu işine girer mi yalan söyler mi” diye soran Çarkın’ın “Bu emir aldığım ‘Ergenekon derin devleti’ Türk mü? târihimin ecdâdımın mukaddesâtımın neresinde? Ben kime hizmet etmişim?” sorularını, kendi kendine sorduğu, ve iç hesaplaşma yaşadığı muhakkak gözüküyor…
Ayhan Çarkın,,Türk milleti, türk devleti ve türk vatanı uğruna yaptığı tetikçiliğin,, türk desen türk değil, müslümân desen müslümân değil, hıristiyân desen hıristiyân değil, sağcı desen sağcı değil, solcu desen solcu değil 6 bin yıllık bir organizmaya hizmet etmek olduğunu geç de olsa anladı. Darısı kürt milleyetçilerinin başına…
Pkk, Ergenekon devleti zemininde serpilmiş bir harekettir. Ne şanlı Osmanlı’da ne yeni Türkiye’de pkk’ya yaşama zemîni yoktur. Elbette kürtler, Türkiye cumhuriyetinin gerçek sâhipleri ve mülkünün gerçek ortaklarıdır. Bir mülk ortaklığında (şirkte),, varlıkta bölünme yoktur. İstanbul kürtlerin olduğu gibi, Diyarbakır da Türklerindir.
Ankara Büyükşehir Belediye seçimlerinde, kadrini kıymetini bilememişiz senin Mansur Yavaş…
“Bacımın Başörtüsüne uzanan eller kırılsın” diyerek, ” (refâh partisi gibi) Ürkek değil (Mhp gibi) erkek parti” söylemiyle kükreyerek, başörtüsünü çözeceklerini vâ’d ederek, 1999 yılı seçimlerinde târihi bir oy oranıyla iktidâra yürümüştü MHP…
Evet, dîndâr müslümânlara vâ’d ettiler… Mütedeyyin muhafazakâr müslümânlar bu söylemlere inandı güvendi, Mhp’yi iktidâr yaptı… Bu söylem, MHP’nin kemikleşmiş oy oranını ikiye üçe katladı…Muhafazakar ve dîndâr müslümânların oyuyla, Milletvekili oldular, ömür boyu sürecek bir maaşa ve yine ömür boyu safâsını sürecekleri milletin temsîlcisi sıfatına bağlandılar.
Başörtüsü va’diyle milletvekili olmuş vekîllerden biri,, 2007 seçimleri arefesinde Konya milletvekili MHP’li eski bakan Faruk Bal,, “Başörtülü hanımefendi de ya devletin koyduğu kurala uyacak ya da rızkını başka yerde arayacak” cümlesini sarfedebilmişti… Maddî ve ma’nevî olarak afiyet olsun… Chp bile seçmeninin isteklerinin hakkını veriyor. Hakkını verdiği için harâm yemiyor. Chp seçmeni,, Türkiye’de kıyâmet kopsa umrumda değil, Türkiye’nin gelişmesine de gerek yok benim düzenim sarsılmasın yeter diyor. Hattâ ülke kalkınırsa benim statüm efendiliğim aşağıya iner, gelir seviyesi düşük köleler mevcûd oldukça benim efendice yaşamam mümkün olur diyor,, ülke kalkınırsa efendilikten sıradan insânlığa düşerim diyor ve chp’ye bu istikâmette görev veriyor. Chp de helâlinden bu görevi yerine getiriyor.
“Çok özel kuvvetler komutanlığı”,, “müslüman türk ve kürt milletine özel kuvvetler komutanlığı” görevinde bulunmuş engin alan, 24 Aralık 2002 tarihinde Korgeneral 2. Kolordu Komutanı iken,,Engin Alan imzasıyla birliklere yayınladığı emirde, okullardaki türban tehlikesine karşi önlem alınmasını istemiş, personelin, eş ve çocuklarinin izlenmesini ve türbanlı olanların fişlenmesini istemişti. Hâlen “Balyoz da’vası” tutuklusu…
Bahçeli,, Balyoz Darbe Planı sanığı Engin Alan’ı önce kendisine “başdanışman” yaptı. Yetmedi, “Engin Alan partimizin üyesi. Kendisi ve ailesi önce Cenab-ı Allah’a sonra MHP’ye emanet” diyerek adaylığını ilan etti.
Harâm yememenin verdiği zihin berrâklığı ve akl-ı selîm ile Mansûr Yavaş,, siyâsî ikbâl ve istikbâlini gözardı ederek Ergenekon sanıklarının Partiye alınmasına açıkça karşı çıkan bir mektup yazdı Devlet Bahçeli’ye…
Ellerinden öpesim geldi…
İhsân Eliaçığın Şeyh Bedreddîn çıkışını destekliyoruz.
Gayri hukukî bir sistemin zemînnde, edinilmiş servet ve mevkîlerin harâm olduğunu,, Ülkedeki bütün para, mal ve servetin tek bir havuzda toplanıp ülke vatandaşlarına eşit şekilde dağıtılmasının bile haksızlığın telâfî edilmesini mümkün kılmayacağını düşünüyoruz.
Böyle bir eşit paylaşım gerçekleştirilse haksızlık noktasında geriye telâfî edilemeyecek ne kalır sorusuna,, Eğitim hakkından eşit istifâde edememiş yurttaşların durumunu gösterebiliriz. Çünkü ögretim hakkından eşit istifâde ettirilmemiş yurttaşlara bütün varlıklar eşit olarak paylaştırılsa bile bir müddet sonra eski konumlara avdet edilmesi kaçınılmaz bir netîcedir.
Elbette Âdâleti Dünyâ’da tâmm olarak sağlayamayız. İlâhî âdâlet ancak Âhirette tecellî edecektir. Bütün bu işlerin hesâbı Âhirette tastamâm sorulacaktır. Ne mutlu Dünyâ’daki mazlumlara…Aslında dünyâ vatanında keşfedilmesi güç, ilâhî bir adâlet sistemi her ân cereyân etmektedir. Lâkin Dünyâ vatanında her ân tecellî eden bu sistem,, kulların gerçek iktisâbâtının ödenmesi (gerçek karşilıkların verilmesi) şeklinde değil,, ilâhî isim kalıplarının,, mazhârları olan yuvalarını bulması yönündedir. Her yuvanın mâhiyetinin görünen karşilığı ise Âhiret vatânın da tecellî edecektir (Şu ânda karşilık sürekli veriliyor fakat bu dünyâ vatanındaki karşilıklar, letâfetinden (inceliğinden, soyutluğundan), görünmüyor, farkedilmiyor.).
Herkesin Âhirette mutlak karşilıklarını bulacağı kesin ise,, Dünyâ’da zulmün önlenmesi,, mazluma Dünyâ’da,, zâlime de âhirette yardım etmek demektir.
Rejimin karakterine ve mâhiyetine (rûhuna) dayanarak, ya’nî bu rûhun gayr-i hukûkîliğine dayanarak. Bütün para, mal, toprak ve servetlerin tek havuzda toplanıp eşit dağılımını savunuyoruz… Çalisarak, emek vererek birikim yapmış olanların böyle bir dağılımdan zarâr görmeyeceklerini, yani gelirlerinin düşmeyeceğini, muhakkak iddiâ edebilirim. 2010 yılında “Fert Başina Gayri Safi Yurtiçi Hasıla, ya’nî kişi başi milli gelir15 bin 392 dolar olmuş. 5 kişilik bir Aileyi düşünürsek, milli geliri eşit dağıttığımızda bu aileye yıllık 77 bin dolar
düşüyor. Yıllık 120 bin tl’ye, aylık ise 10 bin tl’ye tekâbül ediyor. Herâlde Türkiye’de bir emekçi aile reisinin aylık 10 bin liranın üstünde bir geliri yoktur. Toprak ile birlikte taşinmazların ve nakit servetlerin paylaşimından hâriç olarak sâdece yıllık gelirin paylaşilmasından çikan netîce işte budur. Ben ise Rejimin karakterine ve mâhiyetine (rûhuna) dayanarak, ya’nî bu rûhun gayr-i hukûkîliğine dayanarak , yapılmış haksızlıkları görerek,, bütün maddî varlıkların paylaşilmasını hayâl ediyorum.
En büyük patron milletvekilidir, gericilik yapmayın
BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, Şırnak’ın Silopi İlçesi’ndeki olayda, Şırnak Emniyeti Güvenlik Şube Müdürü Murat Çetiner’e tokat atmış… Vay vay vay ne büyük hâdîse, ne büyük zulüm. 200 bin kişinin temsîlcisi komser tokatlamış.
Oturma eylemi yapacaklarını polislere söylediğini söyleyen Sabahat Tuncel, buna rağmen gaz bombası yiyince,, ağlamaklı bir hâlde komsere tepki göstermiş, osmanlı tokadı gibi bir tokat aşketmekten çok uzak bir pırpır tokat savurmuş.
Haberle ilgili okuyucu yorumlarına baktım, millet galeyâna gelmiş Başbakan dahil hükümet yetkilileri gazaplanmış, da’va açacaklarmış.
Demokrasinin ne olduğunu hayâl edebilenler, bir milletvekilinin 200 bin yurttaşin cisimleşmiş yansıması, temsîlcisi olduğunu bilir,, 200 bin kişinin bir devlet görevlisini tokatlamasının, 1bölü 200 bin oranıyla fert başina karınca esnemesi kadar bir esinti şiddeti yaratacağını düşünebilir. Dava açıcam nâraları atmaktan, ortalığı velveleye vermekten,, demokrasi ve cumhuriyet adına utanırlardı.
Görüntüler olmasa komserin Osmanlı tokadı yediğini zannedeceğim. Görüntülerde komserin değil, Tuncel’in sanki tokat yemiş ağlamaklı bir hâli vardı. Tuncel, oturma eylemi yapacağız müdâhele etmeyin diye komsere bildirmiş, Buna rağmen gaz bombası yemekten tepkiliydi, ağlamaklı hâlinin ve tepkisinin sebebi buydu.
Keşke vekiller gerektiğinde komser değil subay da tokatlayabilse… Siz hiç bir fabrikada bir işçinin veyâ üretim şefinin fabrika sâhibini tokatladığına yada fırçaladığına şâhit olabilir misiniz. Ancak bunun tersini görmeniz mümkündür. Sanki fabrika işçisi Fabrika sâhibini tokatlamış gibi, makul olmayan bir durum varmış gibi ortalığı ayağa kaldırıyorsunuz. Memleketin sâhibi halktır. Bunu önce ak partililer anlamalı, daha sonra anlaması gerekenler anlayacaktır.
Bu olayda komserin tepkisi ve tutumunu da çok olumlu gördük.
Sizi mahkemeye vereceğim diyen başbakanlara değil Sizi mahkemeye vereceğim diyen komserlere kavuşmak umuduyla…
Sayın başbakan dava açılacağını söylemiş, Dava açacağınıza devletin acilen sonlandırmakla yükümlü olduğu birikmiş davalarını kapatın.
Sayın başbakan çok konuşuyorsun çok, bu kadar konuşacağına bir odaya çekil proje değerlendir ve irâde koy.
Şeytânın yolunda yürümesine rağmen şeytâna karşı çıkan ve kendini şeytâna karşı savunmaya çalışan Kaddafî
Botox yaptıran, uyuşturucu kullanan, günde 3 kere elbise değiştiren, kendini tanrı gibi vazgeçilmez zanneden Kaddafî,,
Enfüsî âleminde şeytânlaşan Kaddafî, Âfakî âlemde şeytân ile mücâdele edebileceğini zannetme hamâkâtinin merkezinde mevzîlenmiş durumda…
Osmanlı’yı, Barbaros’u,, Fransızlar İtalyânlar gibi işgâlcî kuvvetler olarak değerlendiren bu kafa, şu ânda hiç kimsenin yerinde olmak istemeyeceği, ne dünyâ ne de âhiret istikbâli olan acınacak bir duruma düşmüştür.
Tüsiad, Anayasa kriterlerini açıkladı.
Tüsiad Anayasa kriterlerini açıkladı, önerilerini sıraladı. Ne yapmaya çalıştıklarını çözmemiz zor. Mâhiyeti ve kökleri bizce ma’lum olanların, sözlerini derin derin analiz edecek değiliz.
Para ve güç (mevkî) odakları her türlü hukuk metnini anayasayı lehlerinde işletebilir. Vicdânsız Güç odaklarının vârlığında ve Mevcûd olan düzende,, Türkiye’nin yeni ve mükemmel bir anayasa yapmasını ileriye doğru bir adım olarak değerlendirmemize rağmen, bunun gerçek bir çözüm getirmeyeceğini görüyoruz. Çünkü her iyi anayasa, güçlünün lehinde güçsüzün aleyhinde uygulanabilir, uygulanmıştır.
Milletimiz için gerçek çözüm, İngiltere’de ve Osmanlı’da olduğu gibi Anayasasızlıktır. En doğru çözüm, Anayasa’nın komple kaldırılması olacaktır.
Yargı sisteminin külliyen yenilenmesi, yargıdaki militanların sökülüp atılması, Gerçekten ama gerçekten bağımsız ve tarafsız, ancak vicdan ve hukuk bağımlısı yemînli yargıçlara işin tevdî edilmesi en güzel çözümdür…
Sınırsız genişlikteki meselelerde hüküm vermesi için, sınırlı kuralların zincirine hâkimleri bağlamak delîliliktir.
Cübbeli Hoca‘nın lüks araba fetvâsı
Cübbeli Ahmet Hoca’nın Flash tv deki sohbetleri devâm ediyor. Hocanın dil hızı şahsen benim düşünce hızımdan çok daha sürâtli,, sunucunun da söz ve yorumlarını ağzına tıkıyı tıkıyı veriyor. Sunucunun konuşmasına gerek yok,, hoca sunucunun gözünden ne soracağını anlıyor zate…
Bir vakıf başkanı,, Din işleri yüksek kurulu fetva uzmanlığı falan yapmış (neyse şimdi google da araştırma yapıp vaktimizi harcamayalım) bir profösör işte,, hem de müctehîdliğe soyunmuş lâkin müctehîdleri de beyenmeyen acâyip bir profesör bu… (Not: Bence az da olsa haklı olduğu mevzûlar olduğunu itirâf edeyim)… Cübbeli Ahmet Hoca’nın bu müctehîd profesörü,, Flash tv’deki haftalık sohbetlerden birinde 5-10 dakka içerisinde (vakit dardı) perişân ettiğine şâhidim…. Adam yanlışa batmış bunu biliyoruz da, hoca,, ma’nevî olarak çok fecî dövdü. Hânî ma’nevî olarak ölmek mümkün olsaydı adamı çoktan öldürmüstü. Valla acıdım adamın hâline, içimden; “dur vurma yeter artık diyorum bu adam sana lâzım, düşünce jimnâstiği açısından daha çok antrenman yaparsın, öldüreceksin vurma artık” diyorum hiç dinlemiyor darbeleri bile sayamadım. Hemen Aklıma Yûnusumuz’un şu nazmı geldi. Bir sinek bir kartalı / Salladı vurdu yere / Yalan değil gerçektir / Ben de gördüm tozunu? Sinek ile Kartalı da şöyle îzâh edelim. Cübbeli hoca ortaokulu dışardan bitirmiştir.
Flash tv18 Mart Cuma akşamki programın soru-cevap kısmında sunucu bey, bir müslümânın lüks, pahalı arabalara jiplere binmesinin, satın almasının câiz olup olmadığını hocaya soruyor. Zamânın kutbu olduğu iddiâ edilen Mahmut Ustaosmanoğlu’nun vekîli ve en yakın gözüken vârisi cevap veriyor. “Câizdir niye câiz olmasın, zekâtını verdikten sonra mesele yok. Hava atmak için çok aşirı pahalı, arka koltuğu bile olmayan arabalar almak ve binmek elbette câiz olmaz. Fakat Güvenlik diye bişey var, sağlam ve güvenlikli arabaya müslümânın da binmeye Hakkı vâr” diyor.
Birinci gerekçe; zekâtı verdin mi helâl, ikinci gerekçe güvenlik…
Tasavvuf ehlinin güvenlik algısına bakın, Arabanın kaportasına, cüssesine, eloktronik aksamına, lastiklerinin kalitesine bakıyor da, Allah’a güvenmenin daha selîm bir yol olduğunu düşünmüyor. Meselenin daha vahîm boyutunu dile getireyim. Senin altında gayet ağır kemikli bir jip var diyelim ve kaza yaptın, kazaya karışan diğer araçta bir garibanın emektâr çilekeş arabası…İki Araba çarpışıyor, bizim mutasavvıf çok şükür hayatta kalıyor, hizmetlerine devâm ediyor. Garibâna da sen zâten bi işe yaramıyordun diyor öbür tarafa postalıyor.
Havuzlu villâ meselesinde verilen hükümde de aynı mantığı müşâhede etmiştik. Hoca, mutasavvıf olması gerektiğini unutup,, Diyânet işleri fetvâ dâiresinden bir uzmân gibi cevap veriyor. Hem bâtın ehline mensûbiyet da’vası güdüyor, bu mensûbiyetin ma’nevî pastasını yiyor. Hem de zâhir ehli gibi fetvâ veriyor. Hadi kırk yerden dolaştın da bi çikis yolu buldun zâhir fıkha göre hükmettin câizdir dedin. Bu hüküm tasavvufa göre nâsıl câiz oluyor? Bunu vicdânların kabûl etmesini beklemek hamakatinden Allah’a sığınırız. Gerçi Tasavvuf i’tibârından câiziyyetin delîllerini de şimşek hızıyla getirebilir, Lâkin, Yûnusumuzun vicdânlara kazıdığı tasavvufun ne anlama geldiğini halkımız çok iyi biliyor.
Böyle tasavvuf tadından yenmez. Afiyet olsun.
Sigara konusundaki fetvâda da, mutasavvıf mı yoksa fâkih mi olduğunu noktasında mütereddit olan hocamız,, “Kur’ânda veyâ sahîh hadîste açıkça zikredilmeyen bir şeye harâm hükmü verilemez” klasik fıkıh mantığı ile,, sigaraya harâm hükmü vermemekte hiç tereddüt etmiyor. Halbuki Sigaranın haramlığı en az 9 delîlle katmerli olarak sâbittir. Bana göre hoca, ba’zı konularda şekilciliğe saplanmak ile ma’neviyâtın şirâzesini dağıtmış gözüküyor.
Yine de Ahmet Mahmut Ünlü,, sohbeti zevkle dinlenen, istifâde ettiğimiz, faydası zarârından fazla olan, varlığını yokluğuna tercîh edebileceğimiz kıymetli bir değerimizdir.
Süper güç Türkiye
Almanya ilginç bir maça ev sahipliği yaptı. Türkiye, UEFA U17 Avrupa Şampiyonası Elit Tur 4. Grup’taki ilk karşılaşmasında genç Panzerlere konuk oldu. Kadrosunda 7 Türk asıllı futbolcu barındıran Almanya, Ay-Yıldızlı gençleri Samed ve Levent’in golleriyle 2-0 mağlup etti.
Almanlar türklere gâlip gelmiş fakat gollerin ikisini de alman takımındaki türkler atmış.
Size aşağıda bir video linki veriyorum. Yabancılar tarafından hazırlanmış bu videodaki resmî nüfus istatistiklerine göre. Dünyâ müslümanların ve müslümânların lîderi olacak Türkiye’nin önce nüfûs sonra da siyâsî hâkimiyetine doğru hızla ilerliyor… Allahuekber…
Bu hakikati uzun yıllar önce gören süper güçler, müslümânları boğma ve silme politikalarının kucaklarında patlayacağını ve ileride kendi varlıklarının tehdît altına gireceğini anlayarak. Ilımlı ve demokrat islâma destek büyük kararını aldılar. Akıllarınca dıştan boğma ve silme politikalarından vazgeçerek, içten kontrol etmeyi hedeflediler. Başka da çâreleri gözükmüyordu… Kendi istikbâlleri için bu kararı aldılar.
1983’te Kenan Evren’in direktifiyle umumî bir felç aşisı kampanyası yapılmıştı. Öyle umûmî bir kampanyaydı ki tek televizyon kanallı Türkiye’de günde 40 kere felç aşisının öneminden ve zorunluluğundan bahsediliyordu. Memleketin her bakımdan anasını ağlatmış olanlar, çocuklarimiz felç olmasın diye müthiş bir kampanya yapıyorlardı.
Yahûdî David Rockefeller bizzat kendisi Türkiye’ye gelip Kenan Evren’i tebrik etti. Bir yahûdî devi, gizli bir yahûdîyi niye tebrîk ediyordu? Çünkü, Felç aşisı diye yapılan aşilar kısırlaştırma aşilarıydı.
Bu kampanyadan sonra kullanılan aşılardan artan aşıları ve her türlü alet erdevatı iğneden ipliğe özenle toplamışlar geri alıp Amerika’ya kaçırmışlardı. Suç delîllerini yok etmek için azâmî gayret sarfetmişlerdi…
Rockefeller Vakfı dünyadaki en büyük Yahûdî vakfıdır. Türkiye’de doğum kontrolü için her yıl 2 milyar dolarları gözden çikariyorlardi. Amaç, Türkiye’nin nüfusu artışını önlemekti. Doğumcu doktorlara,, yaptıkları sezeryan doğum başına, promosyonlar dağıtıyorlardı.
İlk defa çocuk sâhibi olmanın heyecânı içinde olan âileye ilkönce sorulur, “sezeyânı tercîh eder misiniz?” Aile bilinçlidir. “Hayır istemiyoruz derler, normal doğum yapalım”. Sezeryân doğumdan çıkarı olan doktor, sezeryânın iyiliklerini anlatmaya başlar… Fakat Aile bilinçlidir. IIIıh der … Ama kurtulamaz. Doğum vakti gelmiştir, tetkîklerde her şey çok normal olmasına rağmen bizim doktor; “eyvâh der” “çocuk ters geliyor” “sezeryan yapmamız lâzım” “Onaylıyor musunuz?” Aile: Çâresiz onaylamak zorunda kalır ve maksat hâsıl olur. Not: Sezeryânla doğum yapmış bir annenin 2. ve 3. bir çocuk doğurma şansı çok azdır. Rockefeller’in yaptığı hizmeti bugün Unilever devam ettiriyor. Unilever Hollanda Yahûdi firmasıdır.
Ali Aytaç Şenol (aliaytac_senol@hotmail.com)
– Haber Lotus –
HLotus