Suriye’de savaş tüm nefretiyle devam ediyordu. Üç kişiden biri ölmüş, biri özgürlük için direniyor ve öteki ülkeyi terk etmişti. Duvarlara yazı yazan çocuklar öldürülmüştü. Sprey boyalar yasaklanmıştı. Kral böyle buyurmuştu.
Onun askerleri vardı, hiç bir şeye acımayan askerleri… Ve onlardan biri, nişanlısı Lara’ya kavuşmak için yüz insanı öldürmeli ve onların kulaklarını kesip toplamalıydı. Ona haber salmıştı: Sonsuza dek uzasa bile, savaşta ayaklarımı ve gözlerini kaybetsem bile döneceğim. Senin için mutlaka döneceğim sonsuzun birinde… Gedira, hani şu gözleri kanla dolan, annesini ve babasını ölürken gören küçük kız, onun son kurbanıydı, Lara’ya kavuşmak için onu da öldürmeliydi.
“Düşünsene şunu,” dedi Hayal. “Hani birinin kalbinden kaçarken mayın tarlasına düşer ya yüreğin. Mezarlığa çevirmiştir aşk her yanı. Kımıldarsan ölürsün, sonsuza dek öyle de kalamazsın… İşte böyle bir aşkı ve böyle bir kaçışı şimdi sen bana izah edebilir misin?”
“Süslü kelimeler bunlar,” dedi Kral. “Bir çocuğa göre değiller.”
“Sen de,” dedi Hayal. “Bir köpeğe göre çok iyi bir yatakta uyuyormuşsun. Sana göre değil bu döşekler.”
Son insan da ölünceye dek sürecekmiş gibi uzayan bir savaşın gerçek yüzünü görmek isteyenlere, birinci tanıklarla kurgulanmış bir savaş ve aşk romanı: Kral Ölünceye Dek…
HLotus
İsa YILMAZ abi mi kitabından dolayı tebrik ederim