Ana Sayfa > Genel > Suzan Demir: “Dünyayı sessize alıp, kendi içimdeki sese ses vermek için yazıyorum.”

Suzan Demir: “Dünyayı sessize alıp, kendi içimdeki sese ses vermek için yazıyorum.”

Yazar Suzan Demir ile Söyleşi – Selçuk Alkan

“Yılın En Duygusal Romanı” mottosuyla Patara Kitap’tan çıkan “Diz Çök Kalbim” romanının yazarı Suzan Demir ile kitaba, hayata ve esere dair nezih bir söyleşi gerçekleştirdik.

Yazar Suzan Demir

Hâlen Danimarka’nın København kentinde yaşayan yazar, büyük bir nezaket göstererek kitabının takdim kısmında herkese teşekkür ederek başlıyor kitabına:

“Söylemek istediğim her şey, söyleyebildiğim her şey, söyleyemediğim her şey ve söylemeye değer olan her şey adına bugün siz sevgili okurlarımıza, bir başka ülkenin mürekkep damlalarından, bir Deniz Kızı şehrinden, romanımızı sunmak adına bu satırlara bir defa daha tüm kalbimle ilk gün gibi dokunabiliyorsam, ilk gün gibi heyecanımı tüm ruhumda hissedebiliyorsam, bunu “Hanna” ve romanımızın tüm karakterlerine; uçsuz bucaksız duygularımı satırlara dökebilmem için, ışıklı, bazen karanlık, bazen umutlu, bazen hüzünlü, bazen yağmurlu, bazen güneşli, uzun bir yolculukta hayalen de olsa kalemimin elinden tuttukları için kendi adıma teşekkür etmek istiyorum.”

Bu güzel söyleşi ile sizleri baş başa bırakıyor, yazarımızla daha nice eserlerde buluşmayı temenni ediyoruz.

Kendinizden bahsetmek ister misiniz? Nerede doğduğunuz, nerelerde yaşadınız, bugüne kadar neler yaptınız?

Çok değer verdiğim bir sözle başlamak istiyorum:

“Minnet duygusu kalbinhafızasıdır.”

Kalbimin çözüldüğü kadar kendimden bahsetmeye çalışacağım. 1976 yılında Türkiye’de doğdum. Küçük yaşlarda sevgili dedemin ve anneannemin kanatları altında büyümenin en güzel anlarını geçirmiş bir çocukluğa sahip oldum. Buradan her ikisinede minnet dolu bir kalple teşekkür etmek istiyorum. 1980 yıllarında Danimarka’ya, ailemin yanına geldim ve o günden bugüne her daim ailem ile birlikte Danimarka’nın København şehrinde yaşamaktayım.

43 senelik ömrümüzde neler yaptık, nasıl yaşadık? Kısa ve öz olarak; hayatı, ânı, yaşanması gerektiği kadar yaşadık ama en güzeli, insanın her daim kalben hayata ve yarınlara dair inancı, öz vatanından uzak bir başka ülkenin dizinde büyüdük. Olması gerektiği gibi daha güzel bir insanlığın yeşermesi adına ilk kendimizi eğittik, okuduk, meslek edindik, aile kurduk ve bugün kalben şükür içerisinde buradayız.

Yazmaya nasıl ve ne zaman başladınız?

Teşekkür ederim, bir defa daha kendime hatırlatma fırsatı verdiniz yazmak adına. Bu soruyu kendime çok sordum. Elbette ki cevap her daim insanın kendi içinde… Sadece onu bulmak bir hazine… Zaman zaman sevgili babamın deste deste yazdığı şiirler arasında, bazen de sevgili dedemin Yunus Emre’ye olan aşkında buldum cevabı. İnanıyorum ki yazma sanatı, insanın ruhuna  üflenmiş bir emanettir. Yıllarca şiir, öykü ve mektuplara cevap yazan biri olarak, asıl ilk defa tüm ruhumla özlemini duyduğum, samimi bir insanlığın aşkının yokluğunu en derinlerde hissettiğim an yazmaya başladım diye adlandırmak istiyorum bu sorunun cevabını kalbime… Ve içimizdeki hazineleri bulmak, keşfetmek adına her gün yeniden yazmak için başlangıç olsun her ânımız…

Neden yazıyorsunuz?

Dünyayı sessize alıp, kendi içimdeki sese ses vermek için yazıyorum. Satırların bir rıhtımında belki biri duyar sesimizi… Yazamadığım zamanlar kendimi, ruhumu, duygularımı özgür hissedemiyorum; yazarken tüm bu duygulara odaklanabiliyorum, fakat en çok da daha güzel bir insan kalabilmek adına yazıyorum. Yazdıkça insan duruluyor, tüm olumsuzluklara rağmen daha sağlıklı düşünüyor ve bir yerde insan, ilk kendini ve sonra herkesi affediyor ve eğer ki siz de benim gibi çok duygusal bir insansanız, yazabilmenin bir adına da iyileşme metodu diyebiliriz. Son olarak, bu kalp için yazmak, manevi duygular ile bütünleşmek, bir yerde özlemini duyduklarımız ile manen selamlaşıp, kucaklaşıp, kavuşmaktır.

Diz Çök Kalbim raflarda

Diz Çök Kalbim’i yazmaya sizi teşvik eden şey nedir?

Kalbe isabet eden bir soru oldu bu… Tepeden tırnağa en kırgın olduğum bir zamana denk geldi, sükûtun ve arafta kalmanın dahi canımı çok derinden acıttığı bir an kalbime diz çöktürüp bu güzel eserimizi yazmaya başladım. Kalemi, “Diz Çök Kalbim” diye bir eser yazacağım, yıllar sonra yayınlayacağım diye bir düşünce ile elime almadım. Sadece bir sayfa yazacaktım. Tam beş seneye yakın, fark etmesem de zamanın nasıl geçtiğini, bu güzel eserimiz gün ışığı gibi kendi üzerime de doğdu ve bu güzel eserimizle toparlandı kalp… Eminim ki okurlarımız da yılın en duygusal romanı olarak severek okuyacaklar .

Romanda bahsi geçen sembollerden birisi de Deniz Kızı… Nedir ve kimdir sizce Deniz Kızı? Neyi sembolize ediyor?

Dün, yüz altı yaşında olan huzurevimizin en güzel insanına, şehrimizi temsil eden Deniz Kızı’nı sordum. “Yüzlerce öyküsü vardır; en doğrusunu hiç kimse bilemez. Benim için küçük bir ülkenin büyük aşkını temsil ediyor.” diye cevap verdi. Deniz Kızı’nın tarihini farklı sayfalardan okumak mümkündür; tavsiye de ederim. Masalların kahramanı diye bilinen H. C. Andersen’in yazdığı bir aşk masalı hikâyesinden alıntı diye anlatılır. Yazarın kendisinin kavuşamadığı aşkı temsil ettiği söylentileri adına yazıldığı da söylenir. Bazısı için çok kutsal bir ilahi mesajı içerir. Fakat her kalpte başkadır Deniz Kızı. Deniz Kızı’nı görmek için turistler şehrimize akın ederken, kalabalıklar arasında Deniz Kızı’nın ne kadar küçük bir heykel sanatı olduğuna da hayret edilir.

Yazar Suzan Demir’in ellerinde “Diz Çök Kalbim”

“Diz Çök Kalbim” romanımızda yer alan Deniz Kızı şiirim ise elbette ki bu ülkenin Deniz Kızı’nı anlatmakta ve kalbimde çok özel bir yeri vardır. Çocukluk yıllarımda Deniz Kızı ile tanıştığımda, bir bekleyişi anımsatmıştır kalbime… Özellikle elinin taşa mahkûm olması, beni çok üzen bir duruş olmuştur. Bundan on sene evvele farklı bir bakış ve inancın kalemi ile bir Deniz Kızı şiiri yazmaktan ayriyeten mutluluk duyuyorum. Özellikle ruhumun kendisine yakın hissettiği ilk sanat olarak adlandırabilirim Deniz Kızı’nı… İnanıyorum ki, ilk bakışta size ne anlatıyorsa Deniz Kızı, sizin öykünüz o olur. Benim için ilk bakışta “Ah…” diye kalbe süzülen söz, bu şehrin en masum yanını temsil eden bir Deniz Kızı’nın hüznü ile birlikte; yalnızlıkları, bekleyişleri çağrıştırdı. Dilerim bir gün, her ruh gibi Deniz Kızı da özgürlüğüne kavuşur.

Romanınızda asıl vermek istediğiniz mesaj nedir okurlarınıza? 

Arafta kalmadan hiç bir aşka ulaşılmaz…

Avrupa’da bir Müslüman olarak yaşamak nasıldır sizce?

“Bir Müslüman olarak, uzaklara özlem dolu bir duygu ile yaşamak” derdim ve aynı zamanda “uzaklara özlem dolu bir duyguyu kaybetmemek için çaba sarf etmek” derdim.  Avrupa’da Müslüman olarak yaşamak, her daim umudunu diri ve taze tutmak gibi… Özüne, inancına ve değerlerine, ötesi Rabbi’ne güvenen ve sımsıkı sarılan bir insanlık yaşamakta… Yaşadığım ülkede Müslüman olarak yaşamayı seviyorum. Her ülkedeki gibi empatiyi, merhameti, şefkati, sevgiyi, samimiyeti ve muhabbeti dolu dolu yaşayan bir Müslüman toplum var burada… Özünü arayan, yeşeren bir gençlik var, ne mutlu… İnsan olarak her daim çoğunluğa bakmayı seçiyoruz, fakat ben kalben azınlığın olduğu küçük adımlara inanıyor ve ayakları yere basan tüm insanlığı seviyorum. Avrupa’da yaşasak da her daim vatanımız, ay-yıldızlı bayrağımız ve çok özlem duyduğumuz ezanlar, kalbimizin tacı olacaktır; bunu da söylemeden geçmek istemem….

Gelecek projelerinize değinebilir misiniz?

Soruyorlar, “Şimdi sen yazar mı oldun?” diye… Diyorum ki, daha güzel eserler yazmak adına bir aday oldum. Gelecek için inşallah ikinci bir romanımız yolda… İsmi bende saklı tabi… Ama küçük bir detay verebilirim: 1968 yıllarında yaşanan bir aşkı anlatan eser olacak inşaallah.

Hayalimde çok güzel projeler var. Burada yaşayan Türk gençleri için Türkçe bir eser yazma dileği oluşursa, onların yanlarında yer almak, daha doğrusu o imkânı oluşturmayı çok isterim.

Yaşadığımız ülkede bir Türk kitabevi yok. Belki gelecekte olması duasıyla hep içimde yaşatacağım bir dilek olacak bu… Buradan sizlerin vesilesi ile Türkiye’deki tüm Türk  yazarlara seslenmek istiyorum: Avrupada’ki gençlere ve Türkçe eser yazmak isteyenlere köprü olmak adına geç kalmayın ki, sevgi, hoşgörü ve birlikte çoğalarak nice güzel eserlerin izi silinmesin…

Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. Okurlarınıza söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?

Asıl tüm kalbimle biz sizlere teşekkür ederiz. Severek sizlere hitap ettim ve heyecanı an an yaşadım. “Diz Çök Kalbim” romanımız hepimizin başarısı… Gökyüzünde sayısızca yıldızlardan öte sadece bir tane yıldıza tutunarak, şayet onun ışığına dokunabilirse eserimiz, ne mutlu bize, hepimize…

Kucak dolusu saygı, sevgi ve dualarımla…

Kaynak linki:

https://www.okuyorum.org/2019/06/kendi-icimdeki-sese-ses-vermek-icin.html

HLotus

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.