Merhabalar, elime bir tükenmez kalem aldım. Gerçi o da tükendi. Tükenmek; anlık olan aynı zamanda bir birikimin eylem hâlidir. Herkes zamanı geldiğinde bu hissi tadıyor. Maalesef, nedenini bilmediğim bir şekilde yazmak istiyorum. Bir sonraki cümlemi düşünürken bitmiş kahve bardağının içine düşen sigara külü gibi çaresizim.

Cebimden gelen bildirimle irkildim. Teknoloji, yetişkinleri oyuncaklarına köle olan bir çocuk yaptı. Teşekkürler, bay ve bayan teknoloji. Galiba yalnızım, yapraklarını kaybetmiş bir ağacın burukluğunu yaşıyorum. Kısa bir izah da bulunacağım: Bu, bir demagoji kitabı değildir. Eğer öyle olsaydı çoktan ağlamış olmanız gerekirdi. Bu aralar çalışmak -uyumak ve uyumak- çalışmak arasında geçen bir istasyonda yaşıyorum.

Galiba bu bütün hayatım boyunca böyle olacak. Para kazanayım diye hayatımda sattığım zaman beni lanetliyor. “Anlam”ı aramak… İnsanlık tarihinde beşerin yegâne amacı. Bana göre oyun kurmalı, tabu kurmalı insan. Hepsi ne için? Belki hiçbir anlamı olmayan bir yaşama karşı yaşam borcumuzdur bu. Sonrasında kocaman bir hiç olma ile karşı karşıya geliyor insan.

“Hiç” olma ihtimalini seviyorum. Koskocaman bir hiç… Ama bir bakıma hiç olmayı severken yazmaya devam etmem ne kadar gülünç! Galiba ben, evrendeki en karmaşık denklemin ta kendisiyim. Siz yine de gülünç bir espri olarak kabul edin bunu. Kısa bir kamu spotu işte sadece gülün. Sevgimin metafiziki olduğunu gördüm ya da hissettim.

Anlık olan bir durumdu. Şu an hissedilen bir durum. Sanat ve tanrı bunların birkaçı. Bunları yazarken biraz çay içtim. Yazacak hiçbir şey bulamayınca yazdıklarıma bir baktım ve kitabın bir günlük olduğunu fark ettim. Belki de kalem yazmak istemiyor. Olamaz mı yani? Belki de bu, benim hurafem. Bazılarının uydurdukları hurafeler kadar saçma ama ilginç ki bi’ o kadar da yerinde. Saygılarımla… Tarih mi? Bir tarih yok, önemi de yok.
HLotus