Nehirde koyunların da Narinlerin de kaybolduğu değil o nehirde rahat rahat yüzebilecek Özgecanlar için Narinler için bu sistemin değişmesini istiyoruz!
Narin… Gündemin yüreğini ateş gibi yakıp geçen binlerce kadersiz çocuktan sadece bir tanesi. Elim demenin asla yeterli olmayacağı bir şekilde bu hayattan en olabilecek bir vahşetle göçtü gitti.
Günlerdir yazacağım, elim dilim varmıyor. Havsalam almıyor yani. Bir insan nasıl ve neden bir çocuğa karşı bu kadar cani olabilir, diye. Epeydir düşünüyorum: Seçme hakkın olmadığı biyolojik ailenle bir çocuk olduğun için beraber yaşamaktan başka bir çaren yok. Aldığın her nefesi hemen hemen onlarla alıyor veriyorsun. Hayata dair ne yapıyorsan onlarla yapmaya mecbursun.
Gel gelelim bir insan topluluğuyla değil canavar kabilesi ile yaşadığının farkında değilsin. Zaten çocuksun… neyi ne kadar anlayabilirsin ki? En yakınındaki insanlar tarafından başına geleceklerden habersiz yaşıyorsun. Bir gün çuvalların içinden kemiklerinin sayılması için çıkarılacağını elbette bilmiyorsun zaten söyleseler de o masum aklın ve kalbinle nasıl anlayabilirsin…
Çocukların –istisnalar olabilir- kötülüğü anlama kapasitesi yetişkinler gibi değildir. Hayata karşı ciddiyetleri yetişkinler gibi değil çünkü. Saflıkları sebebiyle bu ciddiyetsizlikleri daha farklı bir boyuta gelebilir üstelik. Babasının bıçağı altına gönüllüce yatan İsmail çocuk değil de yetişkin olsaydı o hikâye bambaşka olabilirdi diye düşünürüm hep.
Hasılı Narin büyüseydi o insanlarla büyüyecekti. Sevgiden, insanlıktan bla bla… zerre kadar nasibini almamış bu canavar topluluğu ile. Böyle bir kitlenin mahiyet açısından aile olarak kabul edildiği bir sistemin en başta sorgulanmaya ve tamamen ortadan kaldırılmaya ve yeni bir formatta inşa edilmeye elzem mi elzem bir şekilde ihtiyacı vardır!
Evet, ne yapılabilir; Narin için öncelikle. Ona borcumuz büyük ve özünde ödenebilir bir tarafı yok. Minicik bedeni ve hassas ruhu çarmıha gerilmiş bir İsa’dan çok daha fazla acıya duçar oldu. Ama hem toplum ve en başta yöneticiler olarak bize çok iş düşüyor.
En başta söyleyelim: Bir suç cezalandırılmazsa o oranda artış gösterir yani bu durumda suç ile cezasızlandırma arasındaki korelasyon pozitif olduğu müddetçe bu vakalar katbekat artmaya devam eder. Canilik ne kadar had safhada ise cezanın caydırıcılığı o kadar fazla olmalıdır. Bir kibrit, kâğıdı tutuşturmak için kâfidir ama devasa bir kütüğü yakmak için en az onun kadar ateş gereklidir. En başta formül bu olmalıdır. Biliyoruz ki yasa insanı tam koruyamaz evet ancak belli noktalarda işlevi olmak zorundadır: Yasanın en azından bir can güvenliğini sağlayacak bir boyutu yoksa en baştan yazılmalıdır. Yaşanmış tecrübeler, sisteme ve yetkililere çok şey anlatır. Narin, bu ülkenin evladıydı her çocuk gibi. Nehirde koyunların da Narinlerin de kaybolduğu değil o nehirde rahat rahat yüzebilecek Özgecanlar için Narinler için bu sistemin değişmesini istiyoruz!
Bir Maslow hiyerarşisi ile insanlar; en başta fiziki olarak güvende, ekonomik olarak refah ve benzeri hususlarda somut dünyaya itibar edeceği bir ortamda yaşamak zorundadır. Bunun olmadığı bir yerde herkes birbirine büyük zayiatlar vermeye başlar. İnsan yiyici bir hayvandır derekesine düşülür ki toplum artık zombiler için uygun bir ortamdan fazlası etmez. Tam bu noktadayız zaten. Ama her zaman beterin beteri olduğu gerçeği bu toplumdaki bizleri korkutuyor.
Şiddet, ensest… En çok aile içinde görülür. Aile bireyi olmanın temelinde yatan koruyucu, kollamacı ve korumacı içgüdüsü, ailede yaşanan her türlü yanlışın ve suçun örtbas edilme rezaletini normalleştirir. Bu yüzden ki Narin’in ailesi âdeta bir örgüt gibi bu büyük rezaleti, vahşeti (ne desek eksik kalır) örtbas edebilmek için el birliği ile kızın sonunu vahşice hazırlamışlar.
Narin… Bu ülkenin evlatlarından sadece bir tanesi. Onun başına gelenlerin hesabı sorulmazsa bu caniler “cezasızlık” mottosu ile yasanın güçsüzlüğünden aldıkları güç ile daha çok vahşetler yaşanılacağı kesindir.
HLotus