Ana Sayfa > Güncel > Yazmak Üzerine: 30 Maddede “Niçin Yazarız? (Part 1)

Yazmak Üzerine: 30 Maddede “Niçin Yazarız? (Part 1)

1. Niçin yazıyoruz? –yazmasaydım çıldıracaktım, demiş Sait Faik.

2. Süreya Berfe: / ’İşte aldım kalemi / Belki iyi ettim / Belki büyük hatta yaptım / Belki de kınayacak beni ezberciler / Sağlık olsun n’apalım / Kalem bu /Benim en acemi silahım. /

3. Eğer içinizde bir huzursuzluk duymuyorsanız bu gibi bir sorunun cevabı sizi rahatsız etmez. 1533’te doğan, Yunanca, Latince bilen ve Denemeler kitabıyla tanıdığımız Michel de Montaigne bu denemelerinde “nasıl yazmalı?” diye bir soru soruyor:

Yazarken kitapları bir yana bırakır, aklımdan çıkarırım; kendi gidişimi aksatırlar, diye. Gerçekten de iyi yazarlar üstüme fena abanır, yüreksiz ederler beni.

… Ben gönlümce yazabilmek için evime çekiliyorum. Kimsenin bana el uzatamayacağı, söz edemeyeceği yabancı bir ülkede oturuyorum. Öyle bir yer tanıdım hiç kimse okuduğu duanın Latincesini bilmez, hele Fransızcasını hiç anlamaz. Başka yerde yazsam daha iyi yazardım ama yazdığım şey daha az benim olurdu. Oysaki benim yazımda asıl aradığım tam anlamıyla kendimin olmasıdır. Ben yazarken rastgele gittiğim için bol bol hatalara düşerim.

4. Okurken ilk bakışta kolaylıkla verilmiş cevap gibi bir algı uyanmasın aklınızda. Yazar için hiçbir soru bu denli karmaşık değildir çünkü…

(Yazarlar bu soruyu kendilerine sık sık sormaktadırlar veya başka yollarla kendilerine sorulmakta. Şüphesiz, soru ne kadar basit görünse de böylesi bir soruya kesin cevap vermek imkânsız gibi görünüyor, yazarların birbirleriyle paralel olan ya da kimi zaman da olur olmadık cevaplar verdiklerini biliyoruz. Yazarların bu soruya net olarak verdikleri kesin bir cevapları yoktur.

5. Jorge Luis Borges’e burada kulak verelim. Bakalım o bu konuda o ne düşünüyor:

Yazmaktan vazgeçemem. Şunu her zaman anladım ki benim kaderim bir okur ve ileriyi düşünmeden bir yazar olarak hep edebiyata dönük oldu. Ben acil bir soruna, bir iç gerekliliğe cevap vermek için yazarım. Adasında yaşayan Robinson veya Monte Cristo Kontu’ndaki Edmond Dantes olsaydım yazmazdım.

6. İnsan kendisini yaşamda tanıma ve anlamlandırma çabasındadır, yaşamın belirleyicisi sadece insanın geçmişi veya içgüdüleri değildir. Daha karmaşık bir yapıyla varoluşunu sürdürür. Evrende kendi varlığını yaratan tek varlık insandır. Onu, diğer varlıklardan ayıran şey de budur çünkü insan insanlığını kendisi yapar ve nasıl yaparsa öyle var olur. Anlamını kendisi yaratır. Yolunu kendisi seçer. İnsan yaşamaya başlamadan önce yaşam da yoktur. Ekonomi, siyasal ve kültürel bağlamda kendi temel doğrularının altını çizer. Özünde kendini bulma arayışındadır. Çünkü çıkarları her şeyin üstündedir. Kendi içerinde bir oyun keşfeder. İşte burada kendisine anlam verebilme yollarında biri olan yazma eylemini geliştirmiştir.

7. Bu bakımdan esas olan okurların hiç tükenmeyen merakıdır: yazarın yaratım sürecini nasıl gerçekleştirdiğini; nelere ve nasıl dikkat ettiğini; alışkanlıklarını, yaşam biçimini; nasıl yazıp yazmadığını; hayat görüşünü ve neyi içip içmediğini; nelerden hoşlanıp nelerde hoşlanmadığını; ne zaman yazmaya başladığını; ve nelerden esinlendiği… hep merak edilen sorulardır okuyucular açısından.

8. Hayal gücüne ve yaratıcılığına sığınan, ayrıca büyük bir acı -bu bir aşkta olabilir-, çok başka bir sıkıntı duyarak yazmaya başlayan yazarlar olduğu gibi yazmaktan vazgeçemeyen, bir içe dönük ihtiyacına cevap vermek için yazanlar da vardır. Kendine bir isyan hâli içinde olabilir. Ne de olsa o, -kendi- büyük düşler ülkesini aramakta ve vicdanıyla hesaplaşmaya hazır durumdadır. Şair Adonis, bu soruya kesin ve net bir cevap verir:

tanrının söylemediği ve yazmadığı şeye yankı olsun diye yazarım.

9. Yazmak, bir nevi sırtındaki kamburu anlamaya çalışmak, yazdıkça da derin bir kuyunun içine düşmek gibi ağır bir sorumluluk getirir yazara. Bir dramla yaşamında kendisiyle baş başa kalır. Korkunç bir duyguyla çok ağır hastalığın pençesine yakalanmış marazi bir hâlde bulur kendini. Kuşkuculuğu beynini kemirir, büyük hayalleriyle de baş başa kalır çünkü bu hastalıklı hâli ona çok ağır gelir. O, kimsenin yerinde değildir, bu anda yazmaya mahkûm olur, kimse kurtaramayacaktır onu. Masalardan birine oturur, tutkuyla bu hesaplaşma içine girer. Geride hiçbir iz bırakmak istemez. Ama kim niçin ya da neden yazdığı o an da pek önemli değildir. İnsan bunu bile düşünemiyor. Ne kadar büyük bir umutsuzluk içinde kalsa da yazmak artık damarlarında dolaşmaya başlamıştır.

10. Albert Camus, Denemeler kitabının bir yerlerinde bu soruya şöyle cevap verir:

Bir yazar, çokluk, okunmak için yazar. Bunun tersini söyleyenleri alkışlayalım ama inanmayalım onlara. Bununla birlikte bizde yazar, gittikçe okunmama onurunu kazanmak için yazıyor. Yazar, bizim çok satılan gazetelerimizde göz alıcı bir yazı konusu olabildi mi birçok insanca tanınabilir.

11. Haz sağlamak adına da olabilir, Tarık Buğra’nın dediği gibi de…

-yazmak- sürüden ayrılmaktır.

Yazmaya soyunan kişi, az çok kalabalıklardan farklı olduğunu sezinleyen ve bu sezgisini somutlaştırmaya çalışan kişidir. Öncelikle ötekileşmiştir. Başkalarından ayrışmış bir şekilde varlığını sürdürür.

12. Doğrusunu söylemek gerekirse ben de tam olarak bilmiyorum çünkü çoğu kez yazarın kendi de tam olarak bilmez bunu. Dünyanın kendinden en emin yazarları bile bu soru karşısında aksarlar; yanıtlarında her zaman bir belirsizlik, bir bulanıklık, sözün gelip dayandığı bir noktadan sonra seslerine yerleşen bir geçiştirme tonu vardır. Gene de ne zaman bir yazarın, “niçin yazıyorum?” başlıklı bir yazısıyla karşılaşacak ya da bu dolaylarda yapılmış bir konuşmasını dinleyecek olsam elimde olmaksızın, sanki yıllardır aradığım yanıtı bu kez bulacakmışım gibi ilgiyle odaklanmaya başlarım. Oysa her seferinde, doyurucu bir yanıttan çok önceden örneklerini bildiğim, bana hiç yabancı gelmeyen benzer bir “açıklama sancısıyla karşılaşırım. Biz yazarları birbirimizle akraba yapan bir sancıdaşlıktır bu. Yaklaşık şeyler söylenir elbet, benzer ya da bildik şeyler yinelenir. Kimi kez kendimizinkilere benzeyen kimi kez başkalarınınki ile çakışan nedenleri ve gerekçeleri okursunuz. “Çok daha derinlemesine yapılmış köklü açıklamalar, daha iyi ifade edilmiş ya da yorumlanmış nedenler kendi gerekçelerinizi zenginleştirmeye yarayacak yeni farkındalıklar, saptamalar da bulunabilir bütün bu söylenenler ve yazılanlarda. Ama nihayetinde, konunun kendi etrafında kolaçan edip duran, sorunsalın çekirdeğine yaklaşmak için çeşitli yaklaşımlar deneyen ama gene de sonuçta, sizi tam olarak ikna etmeye yarayacak güçte yanıtlar üretmeyen eksik sözlerdir hepsi. ( … ) bu konudaki yanıtlar ne denli aklımızı zenginleştirse de bütün öğrendiklerimize karşın, her seferinde bizi huzurlu bir ümitsizlikle başlangıç geri döndürür. Niye var olduğumuzu ya da dünyaya atılmışlığımızı yanıtlamaya çalışmak gibi dalgınlığa yol açan bir belirsizliğe savurur… ( Murathan Mungan )

(Devamı çok yakında)

HLotus

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.