Ben eski bir evdeymişim! Kaç yaşındayım bilmiyorum. Sadece içimde öldüğünün farkında olan bir ruhun yaşadıklarına dair, geçip bitmiş bir hayatın buruk tadı var. Hafızam buğulu bir vapur camı gibi… Şimdi silsem bir çay buğusu, tarçın ve zencefil kokuları duyacağım belki de… İçimde biraz da yağmur birikintisi var. İsli bir kış ortasında kömür kokan eski sokakların yalnızlığı ve üşümüşlüğü. Aslında ben yola çıkmadan evvel bahar bitmek üzereydi. Yaz gelmişti… Ben niçin burada üşüyorum anne?
Ben eski bir sokaktaymışım… Birden sen beliriveriyorsun köşe başından. Ben… Ben… Eskiden sen yokken her şeye ben derdim. Hani, sen kolumu tuttuğun o gece içimdeki karanlığı o derin göle boşaltmıştın. Yüreğim çırpınmış ve ben çok üşümüştüm yine…
Bir dolmuştaymışım… Lodos savuruyor sokakları. Hem terliyor, hem üşüyorum… Çok yorgunum, uyumak istiyorum. Yanımda oturanın kim olduğunu bilmeden hafifçe yaslanıyorum. Kime yaslandığımı bilmeden aslında sana yaslanıyorum. Ve tutuyorsun elimden…
Uyandığımda bir an yok oluyorsun… Neye uğradığımı anlamadan otobüsten atıyorum kendimi… Cadde boyunca düşünüyorum. Sana nasıl gideceğimi düşünüyorum… Oysa… Oysa sana gitmiyormuş yollar… Sana geliyormuş… Yüreğim çırpındı. Bir an vitrin camında çocuk yüzümü gördüm… Ürperdim…
Küçükken etekleri yıldızlarla süslü bir peri resmi çizmiştim. Çok genç değildi. Yaşlıydı ama çok güzeldi… Öğretmenim bu kim diye sormuştu… Bu, benim annem demiştim, öğretmenimin şaşkın bakışları arasında. Oysa benim annem o zamanlar çok gençti..
Belki de… Belki de o sendin… Eteklerinde yıldızlar parlayan gökyüzünün en merhametli annesi ve iyilik perisi…
Peki, bu yeni mezarda yatan kim? Bir ölü kıskanabilir mi? Hayata dair her şeyi kıskanıyorum hâlâ… Oysa hayatın damarlarımdan yavaş yavaş çekildiğinin farkındayım… Ölmek çok kolay olurdu bir kere daha doğmak ve dirilmek kaygısı olmasa!
Biliyorum geldin… Ve beni başarı ve gelecek, şöhret ve güzellik denilen sahteliklerin elinden almak için geldin… Oysa hiçbir şey istemiyordum ben ve hiçbir şey istemiyorum hâlâ… Belki de hırçınlığım sevdiklerimle birlikte ölemeyeceğim içindi…
Şimdi hâlâ öyleyim… Bir yanım hiç kimsenin olamayacağı kadar mesut… Bir yanımsa hiç kimsenin olamayacağı kadar bedbaht!
.
Ben eski bir mezardaymışım… Ve ağlıyormuşum… Kefenim ıslanana dek ağlıyormuşum… Buraya gelmeden önce bir deniz kenarında oturuyordum… Martıları izliyordum… Sonra uzaklardaki sevdiklerimi düşündüm… Sonra bir martıyı izledim gözden kaybolana dek… Sonra hiç kavuşamadan ayrılacaklarımı düşündüm. Dalgalar…. Rüzgâr uzaklardaki sevdiklerim gibi soğukça dokunup gittiler yanağıma… Yüreğim deniz gibi kabardı… kabardı… Yüreğim kanadı ve kandan dalgalar vurdu kumsala…
Ben hâlâ o deniz kenarındayım. Ölemiyorum… Binlerce yıldır ölemiyorum hatta! Ruhuma acı veren bu ayrılık acısıyla öylece zamanın bir yerinde donmuş kalmışım… öylece…
Şimdi parmaklarımla kefenime yazıp duruyorum bu ayrılık acısını. Çünkü burda aklım yok benim… Sadece yüreğim var… Ve hâlâ yazıyorum…. Hayat içimden çekilene dek yazacağım…
Belki de…
Belki de ben çok oyalandım buralarda…
Gitmeliyim anne
Kendime!
Saliha Malhun
Saliha Malhun’un kitaplarına ulaşmak için bağlantıyı tıklayınız: http://www.kitapyurdu.com/yazar/saliha-malhun/57933.html
– Haber Lotus –
HLotus