1994 seçimlerinden önce darbeci, ressam ve Cumhurbaşkanı paşamız Kenan Evren, Refah Partisi ve İstanbul’a talip olan Tayyip Erdoğan’ı işaret ederek, “Bunları sakın iktidara getirmeyin. Bunlar bir gelirse, bir daha gitmezler.” demişti.
Kim bunlar? Ve neden bunların iktidarından korkuluyor?
Biz kimiz?
Biz, İngilizlerin yardımıyla padişahı devirip, 600 yıllık cihan devletini 10 yılda Avrupalının sofrasına meze diye sunan İttihat ve Terakki’den başlayarak, CHP’nin uzun yıllar boyunca, askeriyle, bürokratıyla, iş, sanat, STK, medya desteğiyle, rektörü, aydını, akademisyeni, enstitüsü, öğretmeniyle dışladığı, yok saydığı, görmezden geldiği, “Gerici”, “Yobaz”, “İrticacı”, “Bidon kafalı”, “göbeğini kaşıyan adam”, “Çağdışı”, “Cumhuriyet Düşmanı”, “Atatürk Düşmanı”, “Bölücü” diyerek aşağıladığı insanlar…
Biz, bu zihniyetin, “bu memlekette ancak ayak takımı, hizmetçi, evrak memuru, kapıcı, temizlikçi olabilirsiniz” dendiği, okumasın, cahil kalsın, hep yönetelim diye devletin ve özel sektörün bütün kurumlarıyla önüne engeller çıkarılan, hep yönetilmeye mahkûm cahil insanlar güruhu olarak görülen insanlar…
Biz, Avrupa’nın sofra artıklarıyla beslenen ve bu rezil haliyle sırça köşkünden kendi toplumunu okuyan, okuyamayan, anlayamayan, ulaşamayan, idrak edemeyen Neşet Ertaş’ı köylü, Fazıl Say’ı dünya sanatçısı zanneden, zavallı, kompleksli Türk aydınının, koyun mesabesinde görerek yabancılaştığı Anadolu’nun evlatları…
Biz, Atatürk’ün, “En büyük insan Hz. Muhammed’dir” diyerek övdüğü Son Peygamber’in ahlak ve merhamet yolunu inanç olarak kabul edenler…
Biz, Hoca Ahmet Yesevî’nin, Hacı Bektaş-ı Velî’nin, Mevlâna’nın, Yunus Emre’nin, Şah-ı Nakşibendî’nin, Emir Sultan’ın, Sadreddin-i Konvevî’nin, Somuncu Baba’nın, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın, Nesimî’nin, Niyaz-ı Mısrî’nin, Hacı Bayram-ı Velî’nin, pir ultan Abdal’ın, Eyüp Sultan’ın, Aziz Mahmud Hüdayî’nin, Merkez Efendi’nin, Taceddin Sultan’ın, Süleyman Hilmi Tunahan’nın, Said Nursî’nin, Muhammed Raşit Erol’un, Mehmed Zahid Kotku’nun inançlarını rehber edinmiş insanlar…
Biz, inancından, tarihinden, atalarından utanmayan, “çiçek böcek edebiyatı” denilen Divan Edebiyatı’yla gurur duyanlar,
Biz, Itrî’nin tekbirleriyle, Mevlâna’nın şiirleriyle, Hz. Ali’nin cenkleriyle beşikte uyutulanlar,
Biz, “Sivas Sivas olalı böyle zulüm görmedi” diyen Sivaslının torunları…
Biz, Cumhuriyete yakışmıyor diye, Ulus’tan içeriye asker zoruyla sokulmayan kasketli köylünün torunları…
Biz, göz hapsinde tutulan Süleyman Hilmi Tunahan’ın, tren vagonlarında elif ba okuttuğu gençlerin torunları…
Biz, gün yüzü gösterilmeyen Said Nursî’nin yasaklanan risalelerini hayatı pahasına okuyan, yazan, dağıtanların torunları…
Biz, solcuların 30 yıldır edebiyatını yapa yapa ranta dönüştürdüğü 12 Eylül askerî darbesini ve yapanları sorgulama cesaretini gösterenler,
Biz, Aristo kadar Gazalî’yi, Platon kadar Muhyiddin-i Arabî’yi, Calinus kadar İbn-i Sina’yı, Saint Simon kadar İbn-i Haldun’u, Shakespeare kadar Fuzulî’yi, Dante kadar Şeyh Galib’i, Hammer kadar Ahmet Cevdet Paşa’yı, Sartre kadar Necip Fazıl’ı önemseyen insanlar,
Biz, Nazım Hikmet’in mezarını Türkiye’ye getirmeyi teklif edenler,
Biz, Avrupalı efendilerine hoş görünmek için kılıktan kılığa giren kimliksiz Türk aydınının aksine, Müslüman Türk evladı olmakla iftihar edenler,
Biz, Alevî diye, Kürt diye, Gürcü diye, Laz diye hep potansiyel tehlike olarak görülen memleket evlatlarına kucak açanlar,
Biz, Çehov’la birlikte Rasim Özdenören’i, Sevinç Çokum’u, Adalet Ağaoğlu’nu, Kemal Tahir’i, Oğuz Atay’ı, Hüseyin Su’yu, Mustafa Kutlu’yu okuyabilenler,
Biz, Kieslowski’nin yanına Kiarustemi’nin, Bertolucci’nin yanına Kim Ki Duk filmlerini koyanlar,
Biz, İpek Ongun’la Nazan Bekiroğlu’nu birlikte okuyabilenler,
Biz, Sezai Karakoç’un, Cahit Zarifoğlu’nun yanına Turgut Uyar’ı, Cemal Süreyya’yı, İlhan Berk’i ekleyebilenler,
Biz Yeni Şafak, Star ve Zaman kitap eklerinin yanına Radikal, Milliyet ve Cumhuriyet‘in kitap eklerini koyabilenler,
Daha yazayım mı?
Biz, “Atatürk’ün rozetini ancak ben takarım, sen takamazsın” diyerek Atatürk’ü kendi tekelinde gören Doğan Taşdelen’in ötekileştirdiği insanlar…
Biz, “makarna kömüre onurlarını satıyorlar” diyen ahmaklara sükût ederek, “Benim oyum onunkiyle bir olamaz” denilen dağdaki çobana kucak açan insanlar…
Biz, “analarını bile satarlar” diyerek liderlerine hakaret eden Oktay Ekşi’ye, “Araplara paranızı yedirmeyin” diyerek kutsal saydığı ibadetine saldıran Önder Sav’ın bile varlığına tahammül edebilen memleket evlatları…
Biz, “Her şey olabilirsiniz, ama asla sanatçı olamazsınız.” diye sanatı ve sanatçı kimliğini kendi zihniyetinin tekelinde zanneden Gülse Birsel’in, Cihangir’den bakarak yaftaladığı insanlar…
Daha yazayım mı?
Biz, Kenan Evren’in “Bunlara izin vermeyin. Bunlar bir kere gelirse bir daha gitmezler” diyerek önüne devlet güçleriyle çıktığı insanlar,
Biz, ÖYS’de Türkiye birincisi çıkarıyor diye, Siyasal Bilgiler’e girenlerin % 40’ını oluşturmaya başladılar diye kapatılan İmam-Hatip Liselerinde okuyanlar…
Biz, Refah Partisi’nin oy deposu ilan edilerek kapatılan Kur’ân kurslarında okuyanlar,
Biz, “bin yıl sürecek” denilen 28 Şubat’ın mağdur ettiği, işsiz, aşsız, arkadaşsız, mekânsız bıraktığı gençler…
Biz, Ak Parti iktidarından sonra, “Benim anam da başörtülüydü”, “Babam Hacıdır”, “Dedem hafızdır”, “Annem için mevlid okutur, babam için hatim indirtirim” diyerek yanaşmaya, dindar görünmeye çalışanları takiyye yapmakla suçlamayı aklından bile geçirmeyenler,
Biz, “Bunlar Cumhuriyet’in kurumlarını yıkmaya çalışıyorlar”, “kendileri gibi olmayanları dışlıyorlar”, “devleti satıyorlar”, “öfkelerini kusuyorlar”, “intikam alıyorlar”, “ diyenlere “Gel bir de beni dinle” diyerek, nefretle değil, Mevlâna hoşgörüsüyle yaklaşanlar,
Biz, “Sen öldüğün gün yaşadığımız zevki unutmayacağız” denilen Tayyip Erdoğan’a oy vermekten gurur duyan insanlar…
“Bilmeyenler bilmez bizi
Bilenlere selam olsun.”
Ekrem Özdemir
– Haber Lotus –
HLotus