AŞTİ… Hayatımın 4 yılına sessiz sedasız eşlik eden Serince Cafe’deyim.
Pazartesi sabah Kayseri’deki derse yetişmek için, iki haftada bir, pazar gecesi 00:00-02:30 arasında vaktimi geçirdiğim bu mekan, daha çok sessizlik kavramıyla kalmış aklımda.
Gece 01:00’dan sonra ışıkların bir kısmını söndürürlerdi. Bazen tek başıma, beni Mevlana uzmanı yapacak yolculuklardan birine daha çıkmak için yalnızlığım ve ben beklerdik.
Şunu düşünürdüm, bu şehirde geçirdiğim yılları başka bir şehirde geçirseydim acaba nasıl bir Ekrem çıkardı ortaya? Korkak insanların şehri Ankara’da insan iyi ya da kötü bir şey olamıyor gibi gelirdi bana.
Hele Ankara’da yaşayanların, en güzel zamanlarında, en güzel mekanlarında gezmeye gittikleri İstanbul’a bir fahişe gibi davranmasını içime sindiremezdim. Bu yüzden hep bencil gelmiştir bana Ankara. Karşılıksız asla vermez. Bu yüzden gülerken bile mutsuzdur. İğreti bir sahtelik yapışır dudaklarına. Çünkü hep içten bir pazarlık halindedir.
Sorular sorar, sürekli. Garanticidir. Mutlaka sonunu hesaplar. Ne vereceğine değil ne alacağına bakar. Bu yüzden Türk insanı, Ankara’ya menfaatleri için gelir.
Ankara’yı Ankaralılardan başkası özlemez. “Canım Ankara’ya gitmek istedi” diyen biri (Sait Mermer gibi) şehrin kendisi için değil dostları için gelir buraya.
Nuri Pakdil haklı, “Hacı bayramı çıkarın, geriye bir gudubet kalır size.”
Ekrem Özdemir
– Haber Lotus –
HLotus