Ana Sayfa > Genel > Başörtüsü Yasakçısı Derin Dindarlar

Başörtüsü Yasakçısı Derin Dindarlar

Hürriyet gazetesi Dîn departmanı başörtüsü Mütehassısı Özdemir İnce’nin yine kaşıntısı tuttu. 23 Kasım yazısıyla yine rahatladı.

Bu başörtüsü meselesinin bitmeyen bir büyük mesele hâline gelmesini şaşkınlıkla karşılayanlar için şaşkınlıklarını izâle edici bir pencere açacağım.

Yaklaşık on yıl önce Avrupalı bir parlamenter ile tv muhabiri Avrupa birliği hakkında söyleşiyorlardı. Muhabir Konuyu Türkiye’deki başörtüsü yasağına getirdi. Parlamenter o kadar doğal bir cevap verdi ki, bu doğallık ve normallik, adetâ karanlık perdeleri yırtıyor saçmalıkları bitiriyordu… Ben dedi parlamenter; Üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağını anlayamıyorum. Adamcağız bu sözleri söylerken sözlerine uygun düşen beden dili ile de şaşkınlığını ifâde ediyordu. Adamın mimiklerinden , politik bir söz söylemediği, başörtüsü yasağını anlamamasının gerçekten bir anlamamak olduğu anlaşılıyordu.

Elbette hiçbir çağdaş, hiçbir cumhuriyetçi, hiçbir demokrat ve hiçbir laik bu durumu anlayamazdı…Bu yasağı cumhuriyetçilik, çağdaşlık, demokratlık ve lâiklik kılıfıyla sunanlar, elbette karşı çıktıkları dindârlar gibi dindârdırlar.

Cumhuriyet, demokrasi ve lâiklik gibi toplumsal çözüm formülleri Avrupada şekillenmiş, ateizm ve hıristiyânlığa aykırı olmayan çözüm mutabakatlarıdır. “Sezar’ın Hakk’ı Sezâr’a, Allah’ın hakk’ı Allah’a” diyen Hıristiyânlık, elbette cumhuriyet, demokrasi ve lâiklik gibi toplumsal bir çözüme karşı çıkmazdı. Dindârlardan bezmiş olan Ateistler için ise bu çözüm yolları bulunmaz bir nîmetti…

Şimdi ben, Cumhuriyet, demokrasi ve lâiklik kavramlarına sığmayan ve Avrupalıların anlamakta zorlandığı ve bu başörtüsü meselesinin ülkemizde bu kadar büyük bir sorun hâline gelmesini şaşkınlıkla gözlemleyen vatandaşlarımızı meselenin künhüne ileteceğim. Sürekli nükseden kaşıntının kökünü işâret seviyesinde bir özetle göstereceğim.

Osmanlı imparatorluğu insân haklarına saygılı islâm medeniyetinin zirvelerinden idi… Amerika’daki federasyon sistemi, İngiltere’de daha iki sene önce uygulamaya geçen şerîat mahkemeleri, Osmanlı’nın insâna verdiği değer ve hürriyetin, yeni yeni idrâk edilebildiği kopya uygulamalardır.

Osmanlı imparatorluğunda insâna verilen değer ve inanç hürriyeti, 21. Yüzyılda demokrasinin en ileri seviyede uygulandığı İngiltere’ye ilhâm verecek düzeyde olsa da,, az sabredin kaşıntının künhüne geliyorum,, evet olsa da Osmanlımız, Sünnî Hanefî müslümânlığın egemen olduğu bir imparatorluk idi. Tasavvufu dışlamayan sünnî hanefî İslâm egemenliği, çeşitli yönlerden çağdaş demokrasilere ve insân haklarına nal toplattıracak ileri bir seviyede olsa da, bu islâm imparatorluğunun, Âhiret hayâtının varlığını hiçe sayabilmesi mümkün olmadığından, âhiret hayâtını hiçe sayan ya da mabedlere hapseden çağdaş sistemlerin dünyevî avantajlarından mahrumdu.

Osmânlı,, azîz dîninin verdiği emirlerle insâna kutsallık derecesinde değer veriyordu. Fakat, bu değer bir müslümân yada bir gayri müslim hanımın toplumda açık saçık veyâ başı açık dolaşmasına izin vermeyi gerektirmiyordu. Kur’ân’ın öğütlerini ve âhiretin varlığını esâs alan bir rejimin uygulamaları, âhiret hayâtını yok sayan ya da âhiret hayâtını mabetlere haps etmeye râzı olan rejimlerden ba’zı noktalarda daha baskıcı gözüküyordu. Ve elbette Meleklerin egemenliğindeki veyâ ulvî rûhların egemenliğindeki bir rejimde, şeytânlar veyâ süflî rûhlar baskılanacaktı. Gayr-i meşrû bir baskı olmasa da onlar kendilerini baskı altında hissedeceklerdi…

Osmanlı klasik dönemindeki uygulamalara bir göz atalım…

Osmânlı islâm egemenliğinde hiçbir gayr-i müslim, şehir içinde Ata binemezdi. Ata binmek bir hâkimiyet âlâmetidir. Bu hakka sâdece müslümânlar sâhip idi… Osmanlı’da Gayr-i müslimlere devlet memûriyeti görevi de verilmezdi ve aslâ asker yapılmazlardı. Müslümânlık mukavelesi hâricindeki diğer insânlar, toplum içinde içki fuhuş gibi melânetleri açıkça işleyemezler, bodrum gibi gizli gözden uzak yerlerde tatmin olurlardı. (İslâm mukavelesi ile âhiret saadetlerini garanti altına alan müslümânlar, bu tür mekânlarda içki içer veyâ fuhşa karıştıkları tesbît edilirse, cezâlandırılırlardı. Ya’nî Gavur gibi yaşayıp ben müslümânım demenin bir cezâsı vardı, islâmın bir izzeti ve külfeti vardı.) İster Müslim ister Gayr-i müslim olsun isterse münâfık olsun bütün hanımlar toplumda başlarını örtmek zorundaydılar. Osmanlı’da İnsâna verilen değere dair sayısız misâlin yanındaki bu tahdîdler,, Allah’ın emirlerini ve âhiretin varlığını hesâba katan bir sistemin zarûrî ve doğal netîceleridir.

Kaşıntı,, Ulvî rûhların 600 yıllık egemenliğinin baskısından ve 150 yıllık bir gevşemeden ileri geliyor. Başörtüsü yasağının arkasındaki mantık şunu diyor: “Ben inanmadığım halde sen 600 yıl benim başımı örttün, baskıladın. Elbette ben senin başörtüne özgürlük verecek değilim. Ben de seni baskılayacağım.” (Not: 600 yıl yerine, yahûdîlerin topluca imparatorluğa kabûl edilmesinden tanzîmata kadar geçen süre hesâb edilse daha doğru olur)

Laiklik ve çağdaşlık maskesi ile uygulanan başörtüsü yasağının perde arkasındaki gerçek gün geçtilçe artarak sırıtıyor.

Laikliğe ve çağdaşlığa aykırı olan bu yasak akla da aykırıdır. ÇırılÇıplaklığa özgürlük gayri akli iken örtünmek akli bir fiildir. Başörtüsü yasağının akıl dışı olması, arkasında zikrettiğimiz gerçeğin çeşitli yüzlerle sırıtışını herkesin görmesini sağlıyor.

Başörtüsü yasağının arkasında , en belirgin özelliği İslâm karşıtlığı olan çok soyut ve gizli bir Dîn olduğu muhakkaktır.

Ali Aytaç Şenol

– Haber Lotus –

HLotus

One thought on “Başörtüsü Yasakçısı Derin Dindarlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.