Ne zamandır muzdarip olduğum bir konu hakkında yazı yazmak istiyordum.. Konu ise bezelyeler.. Evet yanlış okumadınız bezelyeler hakkında…
Efendim konumuz şu;
Cenin ana rahmine düşüyor ya, işte onlara bezelye diyip, yan tarafa da gün gün zamanını tutup, 1. günü, 2. günü 3. günü gibi gadgetler ekleyip teşhir edilmelerini hiç hoş bulmuyorum..
Hele ki, bunu yapanlar muhafazakar zihniyette insanlar olduğunu gördükçe daha da üzülüyorum..
“Sana ne kardeşim benim bezelyemden” diyebilisiniz. Ben de diyorum ki “bana ne kardeşim senin bezelyenden”
Ayıptır ya hu, günahtır ya hu, Edep Ya hu!
Yazık değil mi o daha doğmamış yavrucakların ultrason fotolarını teşhir etmeleri, kara kağıda bakıp bakıp durmaları ben hiç anlam veremiyorum. Allah o ultrasonda başka şeylere baktırmaz inşallah.
Hanımlar, bu yapılan hiç hoş değildir. Bu mahremdir. Bizim Dinimize ve kültürümüze göre evimizdeki perde, koltuk, sandalye bile mahremken, nasıl olurda “rahminize düşen cenini” teşhir edebilirsiniz. Aklım almıyor.
Fatih Sultan Mehmet, dünyaya teşrif edince, haber yayılmış. Sultan Mehmet’in amcasına demişler ki; “Hüma hatun bir erkek evlad dünyaya getirdi”. Değerli amcaları “Hüma Hatun hamile miydi?” diyerek şaşkınlığını dile getirmiş.
Koskoca padişah hanımı, davullar zurnalar, tellaklar vurdurması gerekiyor sizlere göre değil mi, hamile olduğu için.. Ama hayır Hüma hatun o kadar edepli ve ihlaslı ki, hamileliğini dahi gizlemiş.
Dinimize göre zaten kadın hamileliğini 4. aydan itibaren, (sanırım ruh o zaman veriliyor cenine) söyleyebilirmiş.. O da cümle aleme değil, yakın akrabalara
Şöyle düşünün, o bezelye büyüyüp büyük adam olduğunda, yüksek makamlara geldiğinde.. İnternetteki Kara kağıttaki, ufacık bezelyeyi görenler onu ciddiye alırlar mı sizce?
Ben almam. Ne yalan söyleyeyim bir de dalgasını geçerim, bir güzel. “Patron seni gördüm geçenlerde, bezelye imişsin sen ya” “Ne bezleyesi hişt,hoop,gelsene sen buraya,aloo”
“Bezelyesin işte, bezelye, sen bezelyesin” )
Osmanlıda, Topkapı Sarayını gezenler bilir. Orada sünnet odası vardır. Bu sünnet odasında da çeşmeler vardır, Odanın değişik yerlerinde. Bu çeşmeden maksat, şehzaler sünnet edilirken ağlamasını kimse duymasın diye, çeşmeleri açarlarmış. Sesi duyulmasın, diye..
“Padişaha bak ahkam kesiyor, sultanım biz senin sünetinde cıyakladığını bilirizz, heyt beee!” gibi geyik muhabbetlerine izin verilmezmiş…
Şah-ı Nakşibend hazretleri, (Bu yolun başı edep, ortası edep, sonu yine edeptir) buyurmuştur.
Yani işimiz, gücümüz, maksadımız, gayemiz ne olursa olsun Edep varsa tamam olur. Yoksa yerle bir olur.
İşinde başarılı mı olmak istiyorsun Edep, derslerinde başarılı mı olmak istiyorsun Edep, Yüksek makamda kalıcı mı olmak istiyorsun Edep, Allah’a mı kavuşmak istiyorsun Edep …
Edebin olmadığı yerde olandan fayda yoktur.Edepsiz insanlar edebe düşmandır.
“Edeple gelen, Lütufla döner”