Bir gemi çıkmıştı yola… İçindekiler, tayfasıyla, işçisiyle, kaptanıyla, kaptan yardımcısıyla hep beraber karar vermişlerdi bu yolculuğa… Her ne kadar aralarında kişilik ve fikir uyuşmazlığı olsa da, bir araya toplanarak ortak noktalarda buluşmuşlardı ve en zengin, en verimli ve en güzel limanlara doğru yol alacaklardı. Çünkü Tanrı isteseydi herkesi tek tip yaratırdı, ama birbirimizi tanımak için hepimizi farklı yaratmıştı. Kaptan bunları söylerken, gemide bulunan tüm kişileri, sırf insan oldukları için çok sevdiğini hissetti. Öyle ya, farklılıklar olmasaydı, insanlar birbirine nasıl danışacaktı, tüm fikirler aynı olsaydı, hatalar nasıl tespit edilecekti?
Bu duygu ve düşüncelerle çıktılar hep beraber yola… Yağmuru, fırtınayı, rüzgarı, boranı, hortumu gördüler, dev dalgaların arasından kurtulmak için biri dümene, diğeri yelkenlere sarıldı, berikiler su alan gemiyi boşaltmak için elbirliği yaptılar. Bazen aç kaldılar ama yakaladıkları balıkları paylaşmayı bildiler, mataralarındaki suyun hepsini tüketmediler, arkadaşlarına da kalsın diye… Hep birlikte böylece tüm zorlukları aşarak ilerliyorlardı engin ufuklara doğru…
Bir gün geldi ki tayfalardan biri, kaptanın şapkasına kafayı taktı. O ne biçim şapkaydı öyle… Şapkasız gezse olmaz mıydı? Güvertede tütün saran arkadaşının yanına gitti. Kaptanın şapkasına gıcık olduğunu söyledi ona. Tütün saran tayfa, durdu ve düşündü. ”Sahi ya!“ dedi… “Üstelik kaptanın bakışları da çok sert, bazen ne kadar dik konuşuyor.” Onları duyan yaşlı tayfa geldi ve itiraz etti: “Kaptanın şapkası, onun bir tercihidir, bak sen de korsanlar gibi başına bez bağlamışsın. Kimse sana bir şey diyor mu? Üstelik kaptan ister istemez, zor durumlara, fırtınalarda, boranlarda, gemiyi selametle bu felaketlerden kurtarmak için biraz sert davranabilir. Çünkü afet anlarında, emir gereklidir, acil ve pratik olmak lazımdır.”
“Yok!” dedi başı bezle sarılı tayfa… “Üstelik yardımcılarına bizden daha fazla değer veriyor…” Yaşlı tayfaysa gülerek ayrıldı yanlarından, ama bir kez daha arkasına dönüp uyardı onları…
“Hepimiz aynı gemideyiz; herkes üzerine düşeni yaparsa, gemi salimen güzel limanlara doğru yol alır. Farklılıklarımızı bahane ederek olaya yaklaşırsak gemide fitne çıkar, birbirimize düşeriz. Kontrolden çıkar olaylar ve hep birlikte gün gelir batarız.”
Genç tayfa ise aldırış etmedi ve tek tek diğer tayfalara da kaptanın şapkası ve ara sıra sinirli olmasını şikayet etti. İnsanoğlu bu… Bir süre sonra olay öylesine ilerledi ki, tayfalar artık, kaptanın kaşının altında gözü var diye kendisini istemediklerini dile getirmeye başladılar ve ardından herkes görevini ihmal etmeye başladı.
Bir süre sonra gemi rotadan sapmaya ve kayalara çarpmaya başladı. Kaptan durumu fark etmiş, herkesi uyarıyor, gemiye sahip çıkmaları üzerine tayfalara talimat veriyordu. Tayfalardan biri gövdede çatlak gördü. İşte tam fırsattı. O çatlağı biraz daha büyütürse suçu kaptana atacak ve böylece başka kaptan getireceklerdi başa… Eline bir balyoz aldı ve vurdu, vurdu. Çatlak büyüdükçe gemi su almaya devam ediyordu. Tayfanın arkadaşları da gemiyi başka noktalardan parçalamaya başlamışlardı. Kaptan uyarıyor ve bağırıyordu. “Hepimiz aynı gemideyiz… Dikkat edin, gemi batarsa hepimiz boğuluruz!” Ama nafile… İş çığırından çıkmıştı artık… Yaşlı ve bilge tayfalar da telaşla uyarıyordu gemiye zarar verenleri… Ancak tayfalar kimseyi dinlemiyordu artık. “Kaptan gitsin!” diye bağırırlarken gemiyi yakmaya başladılar…
Geminin yarısı suya gömülmüştü bile, ancak isyan eden tayfalar, direniş sarhoşluğuyla durumun farkına varamadılar…
Ufukta bir korsan gemisi göründü… Kurnaz korsan kaptanı durumu anlamıştı çoktan… Yelkenleri fora edip hızla yanaştılar batmakta olan gemiye ve kallavi bir top ateşiyle patlattılar gemiyi… Suyun üzerinde yüzüşen hazine sandıklarını da kendi gemilerine aldılar… Gemideki birçok insan öldü…
İsyanı çıkaran tayfa ise büyük bir dalganın nefes borusunu tıkamasıyla birlikte son nefesini verirken, “bizim gemi niye böyle oldu, hep kaptanın yüzünden” diyordu…
Selçuk Alkan
– Haber Lotus –
HLotus