Bir bahar sabahıydı. Güneşin yüzüne vurması ve kuş sesleri eşliğinde uyanmak,yatağında şımarık bir çocuk gibi gerinmek, az daha uyumak için battaniyeyi üzerine çekmek isterdi fakat perdelerin opaklığı, çift cam-ses geçirmez pencerelerin direnci tüm bunlara engel oldu. Ne ilk güneşi görebildi ne de kuş seslerini duyabildi. Masa üzerinde telefon alarmının çalmasıyla fırlayıp telefonu kapattı. Sonra, arayan ve mesaj atan olup olmadığını kontrol etti.
Ve böyle başladı günü.
Güzel bir çay içmek istedi, en azından bugün demleme bir çay içmeliydi fakat poşetlerin pratikliği onu cezp etti ve elektrikli su ısıtıcısının düşmesine bastı.
Gidip büfeden gazete alıp haberlere bakmayı düşündü. Gazeteyi eline alıp, koltuğuna kurulup, şöyle enine boyuna okumayı… belki sonra bulmaca ekini bile çözebilirdi. Neden sonra tüm bunlara gerek olmadığını düşünerek internetin başına geçti. Gazete ana sayfalarının olduğu siteye girip başlıkları okudu. Hem böyle daha pratikti.!
Tatil günü olduğu için arkadaşlarını arayıp onlarla buluşmayı, gezip dolaşmayı, yeni yerler görmeyi, sohbet edip haftanın yorgunluğunu atmayı düşündü. Hem bahar mevsiminde yürümek kadar zevkli bir şey var mıydı? Ne terleten ne üşüten bir hava, çiçek açmaya yüz tutmuş ağaçlar, kuş sesleri, meltem rüzgarı, dükkan önlerine taşmış hoşsohbet dost meclisleri ve daha neler neler … Biraz daha düşündü. Düşünürken bilgisayar başına geçti, üç beş “online” arkadaşını gördü, hal-hatır sordu, doğum günü olduğunu fark ettiği bir arkadaşına sanal çiçek gönderdi, “paylaşımlarda” bulundu, arkadaşlarının gönderdiği güzel manzara fotoğraflarına baktı, dijital bahar betimlemelerine daldı … Saatin epey geç olduğunu fark etti, dışarı çıkmaktan vazgeçti.
Yorulduğunu hisseti. Dikkatini dağıtmak için kalktı biraz ev içinde dolaştı. Kahve makinesinden bir fincan kahve aldı. Televizyonu açtı. Onlarca kanalı turladı, izleyecek bir şey bulamadı! Sıkılmıştı.
İyice daraldığını fark etti. Gün geçmiyordu işte ! Koltuğa uzandı, olmadı. Diğer tarafına döndü, olmadı. Bunaldı. Dışarıdaki sesler iyice azalmış, hava kararmıştı. Işıkları açmadan yine düşünceye daldı.
Her şeyi makinelerle-teknolojik aletlerle yapıyordu. Gündelik işler hızlıca bitiyordu fakat kalan zamanı değerlendiremiyor yine yetişemiyordu diğer işlere. Keşke dinlenmeye biraz daha vakit olsaydı, keşke gezmeye biraz daha vakit! Ruhu can çekişiyordu. Ne zaman okuduğunu hatırlamadığı şu cümleler aklına geldi, dikkati dağıldı; “Oldum ama olduğumdan memnun kalmadım. Buldum ama bulduğumu kâfi görmedim.”
Ne mutlu ki gece olmuştu. Yatıp yarın işe hazır olmalıydı….
“Kapatırlar seni bir hâl-i haraba yalınız
Ol karanlık geceler kendine bir yâr arabul”
Ali Sadık
– Haber Lotus –
HLotus