Biraz yakından analiz ettiğinizde -taraflı değilseniz- Batı düşüncesinin katmanlarındaki derin darbeleri görürsünüz. Bir kavram olarak akıl,aşağı bir sınıf olarak lanse edilen ötekiler, hayvanlar, kadınlar… bunları bir bütün olarak görebildiğinizde “doğa” artık karşınızdadır.
Doğa ve insan; ırk, sınıf ve toplumsal cinsiyet bağlamda ele alınan veganlık, esasında bir nefreti barındırmayan unsur olmaktan daha fazlasıdır:Hayvanların bir canlı olarak doğada tıpkı bir insan gibi kabul görmesi, -özellikle- Sanayi Devrimi ile sömürme unsuru olmaktan çıkması ve birçok amacı şümul ederken hem feminizmin hem doğanın temel unsurlarından biri olarak siyasi boyutta ele alınan tüm teorilerin açık hedefi olmasının yanında, saboteye açık bir dünya görüşü olarak yara almaya devam etmektedir.
Mevcut yapıda feminizm doğaya hükmederken doğanın parametrelerini dikkate alarak meselenin kaynağından hareket eden bu kitap, esasında feminizm, veganlık yani doğanın bir bütün olarak görülmesi için okurlarına bir fırsat sunmaktadır.
Veganlık, en başta hayvanların dünyaya gelmeleri itibari ile tıpkı insanlar gibi hayatı -kendi dillerinde ve zihinlerinde- anlamlandırabilen canlılar olarak yaşamı en az insan türü olarak hak etmektedir.
