Max Stirner’in “Biricik ve Mülkiyeti” adlı eseri yayımlandığından beridir sol politik taayyünün içerisinde sürekli bir kendini gösteren Stirner karşıtlığı, aslında politik felsefenin bir şekilde daimi krizinin göstergesi olarak okunabilir. Tabii bu krizin art yöresinde kuşkusuz Batı felsefe geleneğine musallat olan hayaletlerin, musallat olma hâlini sürekli sürdürmesi gösterilebilir.
Adorno’nun deyişi ile “Max Stirner’in baklayı ağzından çıkarması”nın yarattığı huzursuzluk, radikal siyasi teorilerin yumuşak karnını göstermekle kalmamış, büyülü kavramların mistifikasyonuna iman etmiş kimi devrimci teorileri derinden yaralamıştır.
Soru şu: “Kolektif bir özgürleşim” sağlanacaksa eğer bu parlak gelecek birey feda edilmeden nasıl gerçekleşebilir? Bu yüzden ilk olarak Stirner’in nasıl konumlandırıldığı konusu üzerinde durmak gerekiyor.
Leipzig’de 1844’te Der Einzige und sein Eigentum ismiyle yayımlanan, Türkçeye “Biricik ve Mülkiyeti” olarak tercüme edilen kitap yayımlanır yayımlanmaz genç Hegelci kesimde ciddi bir tartışma yarattı. Kitap önce sol Hegelciliğin bir entelektüel akım olarak uyarılmasına yol açtı. Kısa bir süre sonra çöküşünde nihai bir rol oynadı. Felsefe tarihinde bu genç Hegelci çevre, Hegel felsefesinin yaratıcı bir yorumunu farklı bir politik ve etik pozisyonlarla birleştiren düşünürlerin inşa ettiği bir ekol olarak tanındı. Restorasyon prosesi ile yüzleşen bu farklı hatlardan gelen filozoflar mülkiyet düzeninin yarattığı krize odaklı politik tartışmaları -ya da hengameyi- Hegel’in somutlaştırdığı şekliyle felsefenin krizi olarak düşünüyor ve “birey ile devletin uzlaşımı”na dönük fikirlerle cebelleşiyorlardı.
Onlar, Hegel’in hazmedilmesi zor metafizik tasarısını devrimin diyalektiğine dönüştürmenin derdi ile hemhâl idiler.
Asıl adı Johann Kaspar Schmidt olan Stirner, bu çevrenin ketum bir üyesi idi. Karpar Schmidt’in “Stirner” mahlasını seçmesinin aslen felsefî perspektifi ile ciddi bir bağlantısı olduğunu da söylemek gerekiyor. Lakin bir araştırmacının söylediği ya da iddiası üzerine “Der Einzige”yi yazmak demirden bir çevre hem de utanmaz olmayı gerektiriyordu.
İşte Stirner, bizim bahsettiğimiz ekolün kurduğu “de frei” yani “azledilmişler” ya da “özgürler” kulübüne iştirak eden sessiz, sıradan bir figürdü.
Devamı için linki ziyaret edebilirsiniz.
HLotus