Devletin aklı olmaz. Yani devlet zeka sahibidir de; akıl yürütmez. Devlet akıl yürütmeye başladı mı, analık şefkatini kaybeder. Erkil devletin kendisi zaten akıl yürütmeyle tezahür etmedi mi? Muaviye(r.a), Ali(r.a)’ye karşı akıl yürüttü. Güvenlik meselesini ve Bizans tehlikesini gerekçe gösterdi. Dinamik devleti statikleşme sürecine soktu. Devletin işleyişi içerisinde gerektiğinde (cihad vakti) varolan, gerekmediği zaman varlık alanından yani sosyal alandan çekilen ordu, Muaviye’den sonra devamlılık kazandı ve İslam devleti her an küffara karşı savaşmaya hazır, statik erkil bir orduya kavuştu. Baba, evini, ailesini dışarıya karşı korurken çocuğunu unutabilir bir an. Ama anne öyle değildir; dış tehlikeye karşı önce çocuğunu kucaklar, ardından düşmana atılır. Baba şefkati ile ana şefkati arasındaki farkı düşünelim.
Bu yüzden devletin başı örtülmelidir. Aklı örtülmelidir ki, akıl yürütmesin, ana şefkatini işletsin. Anadan şefkat gitmez, analık baki kaldıkça. Kadının zaten başı örtülüdür. Başörtüsü kadının bir uzvu gibidir. Kur’an’ın “ …başörtülerini, omuzlarına/yakalarına doğru örtsünler/salsınlar.” ayetinde Allah, başörtüsünü önceden beri zaten varolan bir şey olarak bize bildirmektedir. Yani, varolan başörtünüzü omuzlarınıza salın, denmekte; omuzların örtülmesi emredilmektedir. Haliyle varolan bir şeye “olsun” emri, “suratlarınıza ikişer göz takın” emri kadar abestir. Hikmet-i İlahi böyle bir fuzulilikten münezzehtir.
Uçan at, zihinde mümkündür, insan, koşan bir balık dahi tasavvur edebilir. Fakat, olgular dünyasında bu mümkün değil, muhaldir. Devletin kadına verdiği “başını aç” emri, “gözünü çıkar” emri kadar zalimane olmasından öte; bir balığa “kendine bir ayak tak, çölde yürü” emri kadar da olgular dünyasına yabancıdır ve absürttür.
Modernizm, aklı açmıştır, dahası açmakla kalmamış, başın saçsız bırakılması gibi insanlığın aklını çıplaklaştırmış; aklı rasyonalize etmiş, babalık şefkatinden dahi mahrum maskulen-faşist ideolojiler üretmiştir. Bu ideolojik ve siyasi rejimler, sürekli maskulen bir temsil mevkiinden üretim yapmışlar, kadını hem cinsiyet ve hem de varlık alemindeki yeri bakımından yok saymışlar yani kadınlığıyla varolmasını aşağılık bir seviye addetmişler; insan sayılabilmelerini erkekleşmeleri nisbetinde mümkün görmüşlerdir. Kadın- erkek eşitliği numarasının altında kadını erkekleştirme oyunu yatmaktadır. Böylece kadın, erkek merkezli bir bakışın ve hatta, tabiatı yiyen, sömüren, tüketen insan kılığında bir dünya canavarının çekim merkezine doğru sürüklenmiş, tüketilen sömürülen bir meta halinde nefslerin iştihasına sunulmuştur.
Şu halde, kadının özgürlüğü, kadınlığın varoluşu ile doğrudan ilgilidir. Meryem’den olan İsa, “ Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya” demekle “ erkeğin hakkı erkeğe, kadının hakkı kadına” da demiş oldu. Burada ne Roma erkekti, ne de Tanrı ( haşa) kadındı. Vurgu Meryem’eydi, çünkü Meryem Tanrı’nın merhametinin tam bir mazharıydı ve İsa bu kadınlıktan doğdu geldi ve bu kadınlık şefkati İsa’ya da sirayet etti. Roma, aklını açmaktan öte faş etmediği hiçbir uzvunu bırakmadı ve bütün zalim dünyeviliği ile İsa’nın üzerine geldi. İsa da, kendi üzerindeki Meryem hakkını maskulen Roma emperyasından uzak tutmak için kendini örtüye bürüdü, gizledi ve havarilerine kendisi gibi örtünmelerini emretti.Bu yüzden Roma O’nu hiçbir zaman bulamadı. Çarmıh mı? O iş, Hıristiyanların işidir ve Hıristiyanlar (sözde) O’nu örtüsünden arındırdılar ve Roma’ya teslim ettiler ve böylece teslim olanlar kendileri oldu.
Sonuçta; devlet, yapısal olarak dişildir/ müennestir ve bu özelliğinden dolayı devlette hep erkekler rol sahibi olmuşlardır, tarih boyunca. Devlet örtünmezse dişiliğini yitirir ve erkekleşir. O zaman erkek karakter devletle erkeklerin ilişkisi, homoseksüel bir ilişkiye benzer. Böyle bir devlet, kadınları da kendisi gibi erkekleşmeye zorlar, erkekleşmemiş kadına bünyesinde rol vermek istemez, çünkü homoseksüel yapı karşı cinsten nefret eder, zıddının varlığı onu rahatsız eder. Onun için devlet, başını/ aklını örtmeli ve bu devlette erkekler görev almalıdır. Başörtülü kadınlar da bu devletten uzak durmalıdırlar. Aksi halde, akıl yürüten devleti erkekler derhal boşaltmalı ve bu devlette de örtülü kadınlar egemen olmalıdır.
Sait Mermer
– Haber Lotus –
HLotus
Sadece başlığı okudum. Muazzam içerikli bir başlık olduğunu itiraf etikten sonra, şimdi yazıyı okuyabilirim.
Şerh edilmesi gereken derin bi yazı olmuş.
Güzel yazı. Tebrikler.
Aslında “Başörtüsü yasağı i.neliktir” de güzel bir başlık ve yazı konusu olurmuş 🙂
Başlık gerçekten şahane olmuş, merak uyandırıcı.
Biraz anne şefkatine ihtiyacımız var hepimizin; devlet başını örtmeli bence de. Tebrikler, yine güzel çözümlemeler yapılmış. Kaleminize sağlık.
Bu yazı çok okunuyor ama nedense pek yorum yazılmıyor… Ali abinini dediği gibi “şerhedilmesi gereken derin bir yazı”… Biraz klavyelere dokunalım lütfen.
Vallaha Arkadaşlar,
Bu yazının felsefi anlamda hiçbir değeri olmadığını söyleyebilirim. Zorlama metaforlar, akıldışı akıl yürütmeler ve kendi öncülüyle uyumlu olmayan sonuçlar…Bu yazara arkadaşımız basitçe ‘başörtüsü yasağının kötülüğüne ve bu kötülüğü de ataerkil ya da erkek egemen anlayışın ortaya çıkardığına’ değinseydi, çok daha iyi ve açıklayıcı olurdu. Bu haliyle, üzgünüm ama, duygularınıza hoş gelen şairce ifadeler gibi görünse de, anlamdan yoksun ve sonuçsuz bir nesir-bozum olmuş.
Gazete okur gibi bir okumayla herkesin anlayamayacağı bir yazı,, yazıyı anlamak için emek vermek gayret göstermek lazım.
nana,
hala ‘erkek egemen kültür, ataerkil yapı’ sayıkladığına bakılacak olursa bu yazıyı anlaman mümkün gözükmüyor. ‘akıldışı akıl yürütmeler, kendi öncülüyle uyumlu olmayan sonuçlar’… Bunları cümle içinde kullanman güzel ama daha çok çaba göstermelisin.