Özer amca 2005 yılında geldiğimde, bu topraklar insanı çeker, yine gelirsiniz demişti, ama aklım yatmamıştı. Bir yıl yeter, kısa süreli, panel sempozyum olabilir ama uzun olmaz demiştim içimden. Ama geldim işte yaklaşık altı yıl sonra yeniden geldim Oş İlahiyat Fakültesine. Haklı çıktığını söylemek için görüştük Bişkek’teki cami yapımı ile ilgilen Özer amcayla. Çok da sevindi. İnşallah ben de ilk zamanki gibi güzel anlarım geçer burada, gerçi sorumluluğum daha fazla, ama Mevlam yardım eder, ümidindeyim. Bir de derslerine girdiğim ve şu an Oş şehrinde bulunan kardeşlerim var, onlar da yardımcı olur.
Ağustos sonlarında Moğolistan’a giderken Bişkek havaalanında bir saat kalmıştık, o zaman keşke biraz vakit olsa da şehri yeniden bir görseydim demiştim, demek dua niyetine geçmiş ki, hiç ummadığım bir anda kendimi burada, atayurt da buldum. Dönüşte facebook da resimleri yayımlayınca Atayurt ve Anayurt irtibatı diye de başlık atmıştım. Ama yetmemiş bu başlık, olmaz yerine gideceksiniz dediler. Ötüken vadisini, Orhun abidelerini gezerken duyduğum hisler belki de aniden yapılan teklifi kabul etmeme neden oldu, bilemiyorum. Bildiğim İslam Felsefesi Toplantısı için Ankara’da olduğum bir anda olaylar gelişti ve akşam yemeğimizin ev sahibi Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez bey ile görüştük ve gelmeye karar verdik. Ama dersler başlamıştı orada üstelik bir de Amerika gezisi vardı, önceden planlanan. Olsun, daha önce gittiniz, şimdi bir daha gidiniz, nasıl olsa oradaki durumu ve şartları biliyorsunuz, dedi ve işlemler başladı. Ama Çorum’da lisans, yüksek lisans ve doktora dersleri vardı, kurduğumuz öğrenci kulüpleri oldukça nitelikli etkinlikler yapıyordu, Aygun hocamın vesilesiyle gençlere ulaşıyorduk, biraz buruk oldu ayrılışımız, çalışmalar aksadı gibi.
Amerika’da İpek Yolu Festivalini gezince bu burukluk biraz azaldı, çünkü hakikaten özlemişim buraları. Bir de Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla bağımsızlığını 1991 yılında kazanan Kırgızistan’da 1992 yılında kurulan Sema Koleji vardı ve Mehmed’in orada okuması söz konusu oldu. Gittiğim ve yeniden sorumluluğunu alacağım fakülte ise” Atameken”deki ilk ilahiyat fakültesiydi, gelecek yıl 20 yılını kutlayacaktı. Ayrıca 2005 yılında İmam Serahsi’nin mezarının tespiti çalışmalarına katılmıştım, orada güzel bir türbe yapıldı, oranın açılışı vardı. Zaten 2006 yılında döndükten sonra burayla irtibatımızı kurbanlar vasıtasıyla hiç kesmemiştik. Özellikle Rabia ve Muhammed kardeşlerim vasıtasıyla her yıl buraya adak, akile veya farz kurbanlar gönderilmişti. Bu kurbanlar o kadar önemli ki buralarda, hal diliyle anlatılıyor İslam’ın gerekleri.
20 Ekim’de çıktık yola, doğrudan Oş’a geldik. Öncesinde bişkek’e gelip, oralarda biraz oyalanıp aktarma yaparak zar zor geliniyordu, şimdi doğrudan ulaşabiliyoruz. THY sağolsun, İpek yolunu havadan kurdu bile. Bizden önce Ulanbatur’a gidecek olanlar ya Moskova ya da Pekin üzerinden gidebilirlermiş ve saatlerce aktarmalar beklenirmiş, tıpkı bizim gibiymiş. Ama şimdi her yere doğrudan ve kendi nezaket ve nezahetimiz, damak tadımız ile ulaşıyoruz. Arada üç saat fark var ve önümüzdeki günler bu dörde çıkacak. Havaalanında İlyas’a rastladım, talebemiz, o zamanlar Erdem camii tezyinatında çalışmıştı, şimdi ilerletmiş sanatını ve Türkiye’de yıllardır camilerimizi süslüyormuş. Bayrama ülkesine gidiyor. Valizlere yardımcı oldu, inişte Mehmed’in karşılaştığı ilk şoku atlatmasına yardımcı oldu. Mehmed’in pasaportu tuttu biraz elinde, hemen İlyas müdahale etti bir şeyler söyledi ve verdiler. Neyse yılların kurdu Sakin Bayke ve Ahmed hocam bekliyorlardı bizi. Ama epey soğuk bir havada geldik, oysa Türkiye sımsıcaktı. Mehmed’in üst giyeceğini de unutmuşuz, titriyor ağa! Geldik lojmanımıza yerleştik, tertemiz hazırlatılmış. Buralarda ne büyük nimet bir bilseniz, oturabilecek bir ev 300 dolardan başlıyor ama .. ile devam eden cümlelerden kurtuluyorsunuz. Okulumuz, yurdumuz camiiz ve lojmanımız iç içe, İsonova denilen yerde, sessiz ve sakin bir yer. Oş Devlet Üniversitesi Biyoloji Fakültesinin bir yanını bize vermişler, yerleşkeye açılan bir kapımız var. İki katlı ve ihtiyacımızı karşılıyor.
Öğleye doğru kalkıyoruz, Kuran hocamız ve yurt müdürümüz Ahmed bey kahvaltıya çağırıyor, ee Türk misafirperverliği. Ardından bir dolaşıyoruz, hem ben bilgi alıyorum hem de Mehmed etrafı tanıyor. İkindi üzeri çarşıya çıkıyoruz, acil alınması gerekenler için, ilk önce telefon hattı sonra diğerleri. Kuruyemiş burada da çok meşhur, tıpkı çorum gibi, kabuklu fıstık (ki bunu Mehmed pek sevdi), kabuklu badem, üzüm, Antep fıstığı da alıyoruz. Akşam 6 yemek var, bekâr hocalar için burası iyi, üç öğün yemek çıkıyor, biz de anne sonra gelecek hac farizasını yaptıktan sonra, hemen yemeğe geçiyoruz. Peki kardeşim derdiniz ne, herkes bir tarafta diyecek olursanız, burası hiç hesapta yoktu ki, hac görevi çıkınca çok sevinmişti Meryem, bende evde kalacaktım delikanlıyla. Neyse üç öğün düzenli yemek var, bir de lojman arkadaşların gönderdikleri, sıkıntı yok, hatta fazlalık var, kiloya dikkat!
23 Pazartesinden itibaren mesaiye başladık hızla, arkadaşların çoğunu tanıyorum zaten, yenilerle tanıştım. Neler yapılabilir üzerine konuşuyoruz, öğleden sonra resmi toplantı var, oda da ve orada çifte kavrulmuş lokum ikram ettik. Ertesi gün vakıf başmüfettişi Abdullah bey geldi, kurban için, onunla da fakültenin, yurdun, camiin ve lojmanın sorunlarını konuşup nasıl giderilebilir üzerine notlar alırken, bir den faks geldi. Diyanet İşleri Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünden Cahit Bey, Kırgızistan masasından sorumlu imi ve bir takım projeler için yardımımızı istiyor. Dinledim ve çok mutlu oldum, çünkü Ankara’da Zülfikar bey başta olmak üzere yetkililerle sohbet edip, buradaki durumu görüp aldığımız notlar ile bizden yardım istenen konular çok benzeşiyordu. Tabii biz bunları çok gördük, sizin de havanız geçer havalarında olan her daim vardır, ama ben daha öncede burada olduğum için bu hususu biliyorum, ne yapabilirsek neyi bir üst sınıra taşıyabilirsek o yeterli dedim, ilgili arkadaşa.
Kurbanlıklar alınıyor, listeler hazırlanıyor, yurda bayram günü için gerekli olanlar alınıyor. Bu arada dersler devam ediyor. Perşembe günü Türkiye’de bayram, burada arefe, daha önce böyle bir durum yaşamamıştım. Yani Müslümanlar aynı gün bile bayram yapamıyor, iyi mi. Gerçi diyekcesiniz ki, İslam aleminin durumu ortada, bayram yapacak hal mi kaldı, diye, siz de haklısınız. Ama bayram, bütün acıları azaltıyor, az olan sevinçleri çoğaltıyor, hakkınca kutlamak gerek. Neyse ki ders var, sınıfta kendimi mutlu hissediyorum, bir de arkadaşlara çikolata ikram edeyim dedim. Hemen Ülker’in “Albeni” alıp geldiler, alışmışlar damak tadımıza, başkasını istemeyiz dediler. Reklam oluyor ama ne yapayım, yurtdışında burası atayurt da olsa anayurdun her şeyi özleniyor be kardeşim!
Lojmanın karşısında Erdem camii, Kırgız ve Türk bayrağı asılı iki tarafta, ortasında Kırgızca ve Türkçe bayramınız kutlu olsun yazan büyük bir levha var. İmamı da Munarbek kardeşim. Türkiye sevdalısı, özellikle Beşiktaş ve Kurtlar Vadisini sıkı takip ediyor. Önceki dönemde takım kaptanımız diye hep bahsederdim Çorum’da ondan. Vaaz ediyor, namaz kıldırıyor ve hutbeyi okutuyor. Ardından Rektör ve yardımcıları başta olmak üzere cemaat ile bayramlaşıyoruz. Yurda geçiyoruz, yemek ikramımız var, güzelce hazırlanmış masalar. Meyve, meyve suyu, çay eşliğinde yemekler yeniyor. Dekanımız, Rektörümüz ve ben kısa bir konuşma yapıyoruz. Ahmet hocam Kur’an okuyor, Munar da dua ediyor.
Bir gün önce radyoda kutlama mesajı vermiştik, iki gün devam edecekti, bu seferde yerel televizyon çekim yapıyor. Türkiyeli arkadaşlar ile muhabbet başka bir güzel oluyor. Ticaret ile uğraşan Taner kardeşim, beni görünce sevindi, siz de yeniden geldiniz değil mi, diye, o sekiz yıldır burada. Türk okulundan öğretmen arkadaşlar da var on da kahvaltı ve bayramlaşma var dedi. Biz hemen kurban dağıtım işine başladık. Önceden listeleri tek tek hazırlamıştık, gelen dilekçelere göre. Otuzdan fazla koyunu, tespit edilen hayır kurumlarına, mahallelere, camilere imza karşılığı ve bir öğrenci kardeşimizle gönderdik. Öğrencilerimiz kurban sahibinin adına orada kesip, eti verip, derisini alıp getirecek. Nitekim öyle de oldu. Biz hemen Türk okuluna gittik, oradaki Türk arkadaşlar, esnaflar dağılmıştı, olsun niyet bayramlaşmak, oturduk çay içtik, sohbet ettik, kurban etinden yedik ve müsaade istedik. Çünkü asıl resmi, yani vakıftan gelen kurbanların büyük baş olarak kesimi için Aravan’a gidilecek.
Aravan’da Cuma Namazı
Yaklaşık 45 dakikalık bir yolculuktan sonra ezana yakın ulaştık şehre. Arrahman diye büyük bir camii var, Özbek mimarisi üzere yapılmış. Sabahki cemaatin tamamına yakını Kırgız idi, buranınki de Özbek, tek tük Kırgız takkesi görülüyor. Hutbe kısa, sadece ayet okunuyor ve iniyor. Ardından namaz ve sünnetten sonra tesbihat, Kur’an ve uzun bir dua ile bitiyor. Yani lavaboya bir iniyorum, bakıyorum burada da yok, tuvaletlerde su, neyse ki dışarıda ibrikler var. O zaman anlıyorum Oş Kadısının beni ziyaretine geldiğinde camii yapımı üzerinde ısrar ettiğini. Bişkek’e biri merkeze biri de manas üniversitesine olmak üzere iki büyük camii yapıldığını söylüyorum. Sonra bizim caminin tuvaletlerinin yenilendiği bir ara söz konusu oluyor, benzeri uygulamaların çoğalmasını istediğinin sebebini bir kez daha anlıyorum. Namazdan sonra hemen Kurban yerine gidiyoruz, zaten önceden belirlenmişti ama yine de pazarlık en ince ayrıntısına kadar konuşuluyor, bu hususu müfettiş bey tenbih etmişti çünkü. Sorumluluk almak zor işmiş yahu, ne güzel sadece derslere girip çıkıyordum. Sakin Bayke yedi kurban sahibinin ismini okuyor, kesene vekâlet veriyor, biz tekbir getiriyoruz, Abdüssettar kardeşim de bunları videoya kaydediyor. Erdem camiinin önceki imamıydı, Haseki de okudu, şimdi fakültemizde Fıkıh ve Kur’an derslerine giriyor, hasbi bir kardeşimiz. Yeğeninin düğünü olmasına rağmen gitmedi, hanımını ve çocukları gönderdi, o bize yardım ediyor. Sağolsun.
Kurbanların alımına, kesimine Ahıska Türklerinden Yusuf Bey bize yardımcı oluyor. Babası Aziz emmi, aman ha, bu kardeşlerimiz gurbette, her türlü yardımı yapasın demiş, sağolsun, ellerinden öperiz diye selam gönderdik. O civardaki iki medresenin yetkilisi oraya geliyor, birisinin sorumlusu yine Hasekiden yeni gelmiş bir fakülte mezunumuz Celaleddin kardeşimiz.
Ahmet ve Ömer hocam ile bir kurbanı alıp Yurdumuza dönüyoruz. Hafif bir yağmur yağıyor, toprak kokusu harika. Aziz emminin duası ve çiseleyen yağmur ve Atameken toprağının kokusu ile ulaşıyoruz yurdumuza, yuvamıza.
26.10.2012
Oş, Kırgizistan
Prof. Dr. Mevlüt Uyanık
– Haber Lotus –
HLotus