Ana Sayfa > Genel > Seb’ül Meânî (7 yorum) güncel haber-yorum dizisi (1)

Seb’ül Meânî (7 yorum) güncel haber-yorum dizisi (1)

18 mart 2011 Cuma
Şanlı İslâm ordusunun Çanakkale direnişini,, 96. yılında anıyoruz…. Merhametin, adâletin, kutsalın, millî birliğin (İslâm milleti birliği) vakar ve izzetin,, şehvet ve hevânın askerlerine karşı şanlı müdâfasını gururla hatırlıyor, mehmetçiklerimizi rahmetle anıyoruz.

Çankaya Sofrasında Kafatası Ölçümleri
Emine Uşaklıgil’in yeni çıkan “Benim cumhuriyetim” adlı kitabında, Dînsiz bir ulus inşâ etme veyâ temelleri yok edilmiş bir topluma yeni bir temel monte etme çabalarından, çarpıcı bir vakıa nakledilmiş…Uşaklıgil’in anlattıklarına göre 1930’lu yıllarda kafatası ölçme olayı çok güncel bir konuymuş. Temmuz 1932’de toplanan tarih kongresinde Şevket Aziz Kansu, Kemâl Paşaya hitaben “Ey Şanlı dolikosefal” diyerek başlamış sözlerine… Hatta o dönemde Kemâl Paşaya bir de kafatası ölçme aleti hediye edilmiş. Atatürk’ün Çankaya Sofrası’nın düzenli konuklarının kafatasları ölçülmüş bu aletlerle… Ve çoğu “saf kan” savunucusu üzülmüş ölçüm sonuçlarına…

Ak Partiye uygulamasını mümnkün görmediğim çağlar üstü bir teklîf
Millet vekili adaylığı için başvuranların hiç birisinin başvurusunu kabûl etmemek ne güzel olur. “Taleb eden imtihân edilir. Talep etmeyene ise hîbe edilir”. Toplumun en alt gelir düzeyinden ve teklîf edilse bile yönetici olmaktan çekinen güzel insânlara görev tevdî edilse ne güzel olur. Çağı yakalamaya çalışan bir parti çağı aşan bu teklîfi duyabilir mi acaba? Duysa uygulamak ister mi? uygulamak istese uygulayabilir mi?… Zor.

Rusyâ İle Vize Serbestliği Anlaşması İmzalandı
Osmanlı,, çöküş asrında bile bir süper güçtü. Osmanlı pasaportu sâhibi olmak büyük bir ayrıcalıktı. Bir süper güç ile Vizelerin kaldırılması anlaşmasını görünce, bu gelinen noktayı, ergenekoncu devletin türk milletini hapsetmesinin ve esîr etmesinin bir beratı ve gizli anlaşmaların iptâli olarak algıladım. Aslan, kapatıldığı kafesten doğasına koşuyor.

İbrâhim Tatlıses’in Gözyaşları
İbrâhim Tatlıses, seveni kadar sevmeyeni de olan bir kişi…
Maço bir şahsiyyet arzeden Tatlıses’in çok sulu gözlü olması hakkında, farklı kişilerden tekerrür eden şu tepkiye çok şâhit olmuşumdur. “Yâ bu adam sahte ağlıyor, ben inanmıyorum, kendini ayarlamış formatlamış…”

Ben meseleye farklı bakıyor ve şöyle anlıyorum. Îbrâhim Tatlıses’in zâhirî ismi “İbrâhîm” dir. Her kulun sırf kendisine âid olmak üzre hakikî bir ismi olsa da aslında her kul, mazharı olduğu ismin ezelden ebede kadar aynası olsa da bunun dışında bir de herkesin bilinen zâhirî bir ismi vardır. Bu isim, kulda o kulun mutlak ismi gibi mutlak bir etkiye sâhip olmasa da, sürekli zikredilen bu isim ya’nî dünyevî isim, kul üzerinde belirli bir etki icrâ eder.

Şimdi,, İbrâhîm isminin etkisi nasıl olur? İbrâhim isminin diğer isimlerden ne yönde bir farklı etkisi olabilir?

İbrâhim ismini oğullarına isim olarak tercîh edenler, İbrâhîm isminin kelîme anlamından yola çıkarak bu tercîhi yapmamışlardır. Bu ismin kelîme anlamını da kimse bilmez. Bu isim İbrâhim Peygamber anısına tercîh edilmiş bir isimdir. O hâlde bu ismin kelîme anlamı değil, İbrâhim âleyhisselâmın şahsının ve özel husûsiyetinin etkinliği söz konusudur. Bu husûsiyyet nedir?

İbrâhim âleyhisselâm, Halîlullahtır. Halîl dir. Halîl; içten seven dosttur. Hazret-i İbrâhim içli ve çok yumuşak kalplidir.

Vakıa hazret-i İbrâhim’in sûret i’tibâriyle de olsa sürekli zikrinden ve bu zikrin o kuldaki etkisinden kaynaklanmaktadır.

Bir de, ağlayan,, gözyaşı döken, kendi hakikatine veyâ geleceğine ağlar… Ağlamak kendi zâtına duyduğu merhamet ve acımadan kaynaklanır ki, bu yüzden ağlamak, Hakk’ın da kula merhamet etmesi bakımından her zamân iyidir… Kaderin hükmünde öncelik sonralık yoktur. ya’nî sonradan olacak bir olay için önceden bu duygu verilebilir. Ya’nî sebebler silsilesi ile netîceye ulaşan bakış, bu meseleleri çözemez, anlayamaz. Sonradan zuhur edeceği kesin bir vakıanın, lûtufları veyâ kahırları önceden kula verilebilir. Meselâ kaderin bir hükmü olarak Allah tarafından sakat bırakılan kul,, yaptığı bir suçun netîcesinden dolayı değil, geleceğin tedbîri dolayısıyla sakat bırakılabilir. Her olay bir sebebler zincîri netîcesinde gerçekleşse de en geçerli sebeb, kulun hakikî isminin karakteri ve isti’dâdıdır. Halbuki bu isim ne sonradan yaratılmıştır ne de gelip geçicidir. Bilâkis zamân ötesidir, önceliği sonralığı yoktur. Ve her kul üstünde mutlak tahakküm eden,, her kula özel,, muhtelif bir isimdir.

Oda tv-Nur Dede polemiği
http://www.odatv.com/n.php?n=cennet-cehaletin-ayaklari-altinda-mi–1703111200
Cennette, hayâl edilemeyecek, hayâlin bile ötesindeki ikrâm ve nîmetlerin varlığını, bir âyet olduğu için zarûrî olarak tasdik eden bir ilâhiyatçı,, cennette hayâl edilebilir nîmetlerin de vâr olması gerektiğini anlayamayacak kadar bu meselelere kafası basmıyorsa, bu zâtın dîn adına bütün anladıklarından ve anlattıklarından şüphe duymak anlamlı olur.

Ben Cennetteyim, yukarda süzülen bir kuş gördüm veyâ dolaşan bir geyik gördüm veyâ yüzen bir balık gördüm ve etini yemek istedim , şoklanmış dondurulmuş et değil tâze et yemek istedim. Cennetteki bu isteğime hayvân hakları gerekçesiyle olumsuz yanıt mı verilecek?!. Cennette hayâl ettiğimin ötesinde nîmetler var da hâyâl ettiğim nîmetler mi yok? Hâyâl şöyle dursun, açıkça gördüğüm nîmetler hakkında bir kısıtlama mı olacak?

Elbette kızarmış kuş istiyorsam, zihnimde bir şeyi hayâl etmem ne kadar kolay ise o kadar kolay,, önümde mis gibi kokan ve dumanı tüten kuş ânında hazır olacaktır.

Fakat bu meselenin çocuk kitabında zikredilmesi bence de doğru değildir. Doğru olmaması, ilâhiyatçının zannettiği gibi vakıanın mümkün olmaması bakımından değil, çocukların zihnindeki menfî çağrışımlara yola açması bakımındandır. Çocuklar, kuşun hayâtına son verilmesine ve kuşun canının yanmasını elbette hoş karşılamayacak tereddüt edeceklerdir. Cennette her dilenen nîmetin mevcût olduğu bilgisi elbette çocuklara uygun misâller ile anlatılabilir.

Çocuklar ve ilâhiyatçımız burda kuşun öldüğünü ve acı çektiğini düşünüyorlar. Halbuki Cennette acı, üzüntü keder ve ölüm yoktur. Cennet , fenâsı olmayan bir bekâ yurdudur. Dalından bir meyve kopartıldığında o meyve yenir tüketilir lezzet alınır fakat dala tekrar bakıldığında görülür ki meyve aynı yerinde duruyor ve eksilme yok. Cennet bir hakikat yurdudur. Dünyâ gibi hayâl yurdu değil. Kırmızı bir besin yendiğinde Kırmızılık eksilmediği gibi, bir adet şeftali yendiğinde şeftâli lik eksilmediği gibi cennette tükenme yok olma ve ölüm yoktur. Sürekli yenilenme ve yeniden yaratılış vardır.

Çocukların ve ilâhiyatçımızın bunu ilk ânda algılamaları mümkün olmadığı için yazarın kitabında bu konuyu tereddüde mahâl vermeyen bir misâl ile anlatması daha uygun olurdu.

Cennet Anaların ayakları altındadır
Bu hadîs-i şerîften, Annelere hürmet etmek gerektiği mâ’nâsı ile birlikte,, Anneler çocuklarını güzel yetiştirirlerse çocuklarını cennete sevkederlerler mâ’nâsını algılamam mümkün mü acaba?.

Bu hadîs-i şerîfin annelere müjdeden daha ziyâde,, sorumluluk yüklediği ma’nâsını anlıyorum..

Ali Aytaç Şenol (aliaytac_senol@hotmail.com)

– Haber Lotus –

HLotus

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.