Yıl: 2011 Türkiye’nin güneşli bir gününden güneşli bir gökyüzüne bakarken düşündüm. Düşündüm hayatı, insanları, ülkemi, haberleri, gündemi…………..
Ana haber bültenlerinin birinci sırasında İbrahim Tatlıses, ikinci sırasında ise Japonya. Mecliste bir köşe kapmak için harcanan emeği de unutmamak gerekiyor.
Bütün bu debdebenin arasında aklıma takvime bakmak geldi. Tarihler 16 Martı gösteriyordu. 18 Marta iki gün kaldığını anladım bir anda.
18 Mart Çanakkale Savaşının yıl dönümü.
Bir savaş ki, belki de bu milletin tarihindeki en önemli savaş. Bir savaş ki, içinde onurun, gururun ve şerefin; insafsızlıkla, acımasızlıkla ve zalimlikle çetin mücadelesinin zirveye ulaştığı savaş.
Tarih yapmanın nasıl bir şey olduğunu bilmeden başardılar o savaşa katılanlar. Öyle bir tarih yaptılar ki eğer nelere sebep olduklarını kendileri de bilseler küçük dilerini yutarlardı. Yaptıkları onur mücadelesinin Çarlık Rusya’sını yıkacağını Dünya sahnesinde 70 seneden fazla kalacak Sovyetler Birliğinin kurulacağını ………..
Ama unutulmaması gereken önemli bir nokta daha var. O da tarih yapanlar kadar tarih yazanların ve onların destanlaştıranlarında en az onlar kadar önemli olduğu. Bir Mehmet Akif çıkmasaydı ve İstiklal Marşından sonra en güzel esere “Çanakkale Şehitlerine” adlı eserini yazmasaydı bilgilerimiz tarih kitaplarındaki duygusuz kuru bilgilerden ibaret olurdu o kadar. Gerçi Fethullah Gülen Hocaefendi muhalefet şerhi koysa da, Bedrin aslanlarıyla mukayese edilecek kadar yiğit ve şanlı insanları tanımayacaktık.
Ne güzel anlatır Mehmet Akif savaşı. Divan şiiri tadı vardır içinde. Nasıl güzel yazılmış bir aruz vezninde kılıç seslerini duyarsanız bu şiiri okuduğunuzda da adeta savaşın içinde hissedersiniz kendinizi.
“-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. “
Beyitini okurken, kuşatmanın resmini çizer size.
“Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!”
Mısralarında ise düşmanın hiçbir vicdana sığmayacak kadar acımasız olduğunu hissedersiniz.
“Asım’ın nesli…diyordum ya…nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek”
Mısralarında O’nun milletine ve Asım’ın neslinde şahsiyet kazandırdığı gençliğe ve milletin geleceğine ne kadar güvendiğinin ve onunla ne kadar gurur duyduğunun en önemli kanıtlarından biridir.
“Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
‘Gömelim gel seni tarihe’ desem, sığmazsın.”
Mısralarından başlayan ve devam eden mısralarda kahramanlar için yapılacakları daha iyi anlatmak o kadar zordur ki. Tabi ki her şeyin en güzel yeri sonu olmalı, hayatında, romanlarında şiirlerinde.
“Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.”
Ne kadar güzel sözler söylemişsin büyük üstat. Sana ne söylenir ki, senin sözlerin üzerine söz söylemek Yunus Emre’nin şiirlerini sınava çeken Molla Kasım’lık olacak belki. Ama şu bir gerçek ki sen bu sözleri şiire dökerken, seninle aynı dönemde yaşamış ve senden daha güzel şiirler yazan birçok şair vardı, şiirleri edebi olarak takdirle karşılanıyorlar, belki de herkesin diline pelesenk oluyordu. Ama hiçbiri ne İstiklal Marşı yazabildi, 90 yıldır okunan ne destan düzebildi Çanakkale’nin adsız kahramanlarına. Çünkü senin bir farkın vardı onlardan. Senin yüreğinde ne paradan ne şöhretten ne soğuktan ne çileden ne baskıdan yılmayan öyle sağlam bir imanın vardı ki. Mısraları yazmıyordun sen adeta yüreğinden akıyordu kağıda, kafiyeyi uydurmuyordun sen o sen kalp atışının ritmiydi, vezin, hece bunlar senin imanınla aklının nasıl bir uyum içinde olduğunun en önemli deliliydi. Sana ne kadar şükran duysak, başına ne kadar büyük anıtlarda diksek yine nafile. Asım’ın neslinin en büyük dileği şu ki:
RUHUN ŞAD OLSUN BÜYÜK ÜSTAT.
İsmail Baybars
– Haber Lotus –
HLotus
Çanakkalenin ihtişamını Akif daha bir süslemiştir.Onların ruhu, sizlerin kalemi şad olsun…