Ana Sayfa > Gündem > Tanrı’nın Varlığını Sorgulayan İnsanın Dramı

Tanrı’nın Varlığını Sorgulayan İnsanın Dramı

Ölüm öncesi, hayata son bakış: Melez bir surat, flaş patlarken irileşen beyazı büyümüş, yorgun ve bitkin gözler.

Beyoğlu’nda son gecenin özeti: Bir sarhoşluk sonrası ölümle aydınlanacak dipsiz karanlık.

Saatler ilerleyecek ve “Gözlerindeki perdeyi kaldırdık, her şeyi görebilirsin, gözlerin çok keskindir artık,” diye fısıldayacak bir melek…
Onun sesini duymayan faniler, orada karanlıkta ışığı bekleyen bir düş gibi umutların sönmesini beklemeye devam edecekler ve aralarında tartışıp, konuşacaklar. Duvara çarpıp geri dönse de sesleri, bir şeyi asla kabullenmeyecekler: bedenin ve ruhun sonsuz azabı tadıyorken adın dillerden düşmese ne çıkar!..

Tüm o alkış sahibi sahte tanrılar ölmüştür artık. Şimşek ışıklarında yol alan ayakların yağmurla beraber kesilip kaldı. İçin yanıyor, bir çöl yangınında şimdi ruhun. Bin serap aldanışından sonra bin birinciye de kanmışsın. Ve bir ses duyuyorsun: İnsanlar uykudadırlar, ölünce uyanırlar…

Oysa insanlar senin ardından tartışıyorlar. Bir ateist kalkmış o pervasız tavrıyla: Eğer Tanrı varsa, diyerek başladığı cümlelerine binlerce isyan sığdırma telaşında. Hani bilirsin böylelerini. Her şey güzel gittiğinde, sonsuz özgür olduklarını haykırırlar. Hayat onlarındır, kimse onları durduramayacaktır. Onlar efendidirler. Acı ve keder onlardan uzak durmalıdır. Onlar ne derse o olmalıdır. Hiçbir kural tanımalarına da gerek yoktur…

Onların özgürlük felsefelerine kitaplar yetmez. Ama bir gün tek bir kelime onların tüm o tumturaklı sözlerini yerin dibine geçirir. Başlarına bir felaket gelmiştir. Acı damara dokunmuş, yangın kalbi istila etmiştir. Ve bir günah keçisi aranmaktadır. O gizemli varlık, evet… İnanmasalar da hayatın önüne ölüm uçurumunu kazan bir Tanrı var sanki… Ölümden sonrasına inanmadıkları için hayvanlar gibi yok olacaklarını sanan bu insancıkların başına ölüm güvercini konduğunda değil sadece bu isyanları. 

Mesela kendini sorgulanamaz bir babanın hafif meşrep oğlu barlarda tüketirken gecelerini bir kadınla tanışmıştır. Mideleri alkolden deniz olana kadar içmiş, vur patlasın çal oynasın eğlenmişlerdir. Hani kadın da iyi dans ediyordur, baya da meşhurdur; onu bir geceliğine evine götürse beyefendi ölse gam yemeyecektir.

Beyefendi dört ayak üstüne düşmüştür. On sekiz aylık oğlu, babasının kollarında uyurken genç anne, bir gece kaçamak yapsa hiç de fena olmayacaktır. Saatler bir büyü âleminde geçiyorken birden bir ses yaklaşıverir genç kadının yanına. Rüyayı kâbuslara çeviren bu sesi ondan başkası duymamaktadır. Ve bir nefes darlığı başlamıştır. Görünmez bir varlık tüm bedenini kuşatmaktadır. İstila oluyorken mutluluklar bundan sadece bir kişinin haberi vardır, ama o da acil servisi aramak yerine, sıkışan kuyruğunu sessizce kurtarmak adına kapı kapı doktor aramaktadır. Ve aranan o muhteşem lokman-ı hekim geliverdiğinde damarlarda dolaşan iki gramlık ruh göçüvermiştir.

Aldın mı başına belayı şimdi? Ülke insanının yüzünü güldüren sempatik kamera güzelinin et ve kemiği kaldı mı avuçlarında? Bilmez misin insanları güldürdün mü senden unutulmazı yoktur ve olmayacaktır! Gün doğduğunda ateist olan zavallı baban kimi suçlayacaktır? 

Ya şu halk ne yapacak? Şimdi kim güldürecek onları? Dünyanın dertlerinden birkaç saatliğine de olsa kim uzaklaştıracak onları? Ya şu gecelerin kasvetini dağıtan, güzel kadınların yarı çıplak sahne aldığı, acar yapımcının dans programı gösterimden kaldırılırsa!..
Of ya bu nasıl kader!…

İnsanoğlu böyle işte, işler iyi giderken, kaderlerini kendileri yazarlar. Oysa işler kötüye gittiğinde, hemen bir suçlu aralar, ilk suçlu da, insanı bir spermden yaratıp piyasaya çıkartan Allah olur…

Değil mi ki insanlar, bebekleri sağlıklı ve güzel olduğunda ya babasına ya annesine ya da bir başkasına benzetilir; ama bebek sağlıksız, özürlü olduğunda, ona “senin kaderin böyleymiş, Allah seni böyle yapmış,” demezler mi?

İşin Türkçesi, “güzel olan her şeyi biz yaparız, kötü olanları Allah takdir eder!”

Bu ne acımasızlık ey insanoğlu! Sen Allah’ın yasakladığı alkolü, uyuşturucuyu alırsın ve bebek sakat doğduğunda suçu Allah’a atarsın…
Sen cenneti ucuz, cehennemi gereksiz mi sanırsın?

“Biz mutlaka sizi biraz korku ile, biraz açlık ile, yahut mala, cana veya ürünlere gelecek noksanlıkla deneriz. Sen sabredenleri müjdele! Sabırlılar o kimselerdir ki başlarına musibet geldiğinde, “Biz Allah’a aidiz ve vakti geldiğinde elbette O’na döneceğiz,” derler. İşte Rab’leri tarafından bol mağfiret ve rahmete mazhar olanlar onlardır. Doğru yolu bulanlar da ancak onlardır.” Bakara, 155-157)

“Kahrolası kâfir insan, ne nankördür o! Yaratan onu neden yarattı? Bir meni damlasından yarattı. Yarattı ve güzel bir biçim verdi. Sonra da hayat yolunu kolaylaştırdı. En sonunda da onu öldürür ve kabre koyar. Daha sonra da, istediği zaman onu diriltir. Hayır! İnsan, Allah’ın buyruğunu lâyıkıyla yerine getirmedi. (Abese, 17-23)

Tanrı var mı yok mu anlamak istiyorsanız, Azrail’in gelmesini beklemeden bunu bir deney ile öğrenebilirsiniz. Yapacağınız şey çok da kolay. Kur’an-ı Kerim’in Arapça metnini kes-kopyala-yapıştır yapıp Word sayfasında sadece her hangi bir ayetin bir harfini değiştirip, onu internette yayınlamak…

Teknolojik tüm gelişmelere rağmen kimse bunu başaramadı bunu, belki yaparsınız. Allah (celle celaluhu), “Hiç şüphe yok ki o zikri, Kur’ân’ı Biz indirdik, onu koruyacak olan da Biz’iz,” diyor. (Hicr, 9.)

Hadi er meydanına!.. Yok saydığınız Allah’ın gücünüz yetiyorsa bu ayetinin yalan olduğunu kanıtlayın!..

Ha şunu da unutmayın: “İnsan zulmeder, Kaderse adalet!” 

 “Ve insan nasıl yaşarsa öyle ölür!” Hz. Muhammed (Sallallahu Aleyhi Vesellem)
 
        
kimi seviyorsan o kadarsın
 
kalbin kadar insan olursun
insan olduğun kadar seversin
sol yanında sadece bir et parçası taşıyorsan
buruşturulmuş bir kağıt gibi çöpe atılmışsın
 
sevdiğin kadar değil
kimi seviyorsan o kadarsın
gittiğin kadar sıradan
direndiğin kadar uğruna ölmeye değersin
 
insanları oyuncak sanıyorsan
gelirken gülücükler saçıp, kandırıyorsan
giderken kanattığın yaralara tuz basıyorsan
çiçeklerden bal çalmaya alışmışsan
bir dikenle yaşlanmaya hazırlanmalısın
 
değildir şu söylenen bir kehanet:
insan zulmeder, kaderse adalet
ağlattığın kadar ağlarsın
sızlattığın kadar sızlarsın
aldattığın kadar aldanırsın
gittiğin kadar küçülürsün
 
unutma: sevdiğin kadar değil
kimi seviyorsan o kadarsın
karşına bin yol bile koysalar
sen sadece birini seçersin
eğer zerre kadar onurluysan
o yoldan geri dönmezsin
 
tüm yolların nihayetinde
Hakk’ın huzura çıkarsın
okunur ömrü hayatın, dinlersin
ey yalancı ve nankör nereye kaçacaksın
kalbi, ruhu, aklı veren hariç herkesi sevmişsin
meğer hayatı sonsuz sanıyorken
Azrail’in kollarında uyanmışsın
cehennemde değil ihanet ateşinde yanarsın
unutma: onu sen yakmıştın
kalbim temiz, deyip kulluktan kaçmıştın
 
hani varsa her sevginin bir bedeli
Allah’ı (C.C) sevmeninki en yücesi
hatırlasana ateşteki İbrahim’i (A.S)
çarmıhtaki İsa’yı (A.S)
çöl sürgünündeki Muhammed’i (S.A.V)
 
İbrahim (A.S), ben öyle sönüp batanları Tanrı diye sevemem, demişti
Muhammed (S.A.V), bir elime GÜNEŞ’i
bir elime AY’ı koysanız ben bu davadan dönmem, demişti
 
ne İsa’yı (A.S) çarmıha gerebilmişti günahkarlar
ne İbrahim’i (A.S) yakabilmiş
ne de Muhammed’i (S.A.V) durdurabilmişlerdi
 
tarih diyor ya, sevdiğin kadar değil
kimi seviyorsan o kadarsın
korktuğun, kaçtığın kadar değil
başkaldırabildiğin kadar sevmişsin
 
günahkarlar için tüm ölümler erkendir, bilmez misin
unutma: hesap ettiğin kadar değil
hesapta ne kadar varsa o kadar yaşarsın
ya pişman olursun anadan doğduğuna
ya da şükredersin sonsuz olanı tercih ettiğine…

İsa Yılmaz

– Haber Lotus –

HLotus

4 thoughts on “Tanrı’nın Varlığını Sorgulayan İnsanın Dramı

  1. unutma: sevdiğin kadar değil
    kimi seviyorsan o kadarsın
    karşına bin yol bile koysalar
    sen sadece birini seçersin
    eğer zerre kadar onurluysan
    o yoldan geri dönmezsin
    bu ne saçmalık nevton mekaniği yıkılalı yıllar oldu mesela bir hayat kadını kendi yaptığını yanlış olduğunu anlayınca tövbe edip normal hayata döner se zerre kadar onurlu değil mi? boşuna dememişler şairler sadece hayal ederler hayal ise gerçeklikten kopuştur.

    1. Bu şiir seni çok aşar. Eğer Türk gibi düşünebilirsen, burda bahsedilen sevginin, Allah sevgisi veyâ peygamber sevgisi veyâ evlilik umulan helâl bir sevgi olduğunu anlarsın.

  2. bu şiirin beni aşacak tarafı yok apaçık ortada.siz mistikçiler şiirin kimyasını değiştirdiniz.insan kendi temel sevgilerini aşmadıkça allah sevgisine ulaşamaz. adam hayatından hiç aşık olmamış eli kadın eline değmemiş karşımıza çıkar Allah aşkından bahseder.Oysa ki aşkında sevgininde merhaleleri var.şairler bunu anlamaz arifler anlar. sivrisinekren sivriye olmayacağı gibi kul aşkındanda Allah aşkı çıkmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.