Ana Sayfa > Köşe Yazıları > Entelijansiya/Portreler: İsa Yusuf Alptekin, Rabia Kadir, Gülbeddin Hikmetyar, Abdusselam Callud, Refik el-Hariri, Prof. Muhammed El Baradey, Roger Garaudy, Rauf Denktaş, Derviş Eroğlu

Entelijansiya/Portreler: İsa Yusuf Alptekin, Rabia Kadir, Gülbeddin Hikmetyar, Abdusselam Callud, Refik el-Hariri, Prof. Muhammed El Baradey, Roger Garaudy, Rauf Denktaş, Derviş Eroğlu

entelijansiya4

İSA YUSUF ALPTEKİN – RABİA  KADİR

İsa Yusuf Alptekin Doğu Türkistan Müslümanları Lideri olup iltica ettiği Türkiye’nin Manisa ilinde yaşadı. Sağlığında mektuplaşmalarımız oldu, bana ‘Doğu Türkistan Davası’ adlı kitabını göndermişti. Türkiye’de Doğu Türkistan Davası için gayret gösterenlerden Dr.Emin Acar, Profesör Orhan Türkdoğan ile de temasım vardı.

2004 yılı Hac mevsiminde doktor olarak görev yaptığım Mekke-i Mükerreme’deki Mesfele Sağlık Merkezi’mize iki kişi geldi; zayıf bir bayanla orta boylu bir bey, her ikisi de Asya Türk tipinde. Bulut Bilişim’den bir twitter beni bilgilendirdi; ‘Bu kadın Uygur asıllı Rabia Kadir adında Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan çok zengin birisi, çok yardımsever bir İnsan. Yanındaki erkek ise Enver Altaylı!!!’ Bu mesaja verdiğim re-tweet reaksiyonlarımdan durumu anladılar, Enver Altaylı hemen Rabia Kadir’e ‘Ak Sakallı!!!’ dedi. Taleplerini yerine getirdim ve Antalya-Manavgat Evrenseki Köyünde oturan Enver Altaylı ile Kardeşi Dr.Taha Altaylı’ya Selam gönderdim.

 

GÜLBEDDİN HİKMETYAR

Afganistan’ın Sovyet Kızıl Ordu tarafından işgaline karşı direnen Mücahid Komutanlardan’dı Mühendis Gülbeddin Hikmetyar; diğer Mücahid Komutanlar Abdurrabburrasul Sayyaf, Profesör Burahaneddin Rabbani, Müceddidi, Ahmed Şah Mesud gibi kimselerdi.

Gülbeddin Hikmetyar ile İstanbul Fatih’te bir evde tanıştık, o akşam Recep Tayyip Erdoğan ve Cengiz Çandar da zaman farklarıyla oraya gelmişlerdi. Hikmetyar bana kendi taş tesbihini hediye etti. Zahir Şah döneminden Büyükelçi Muhammed Maruf da oradaydı; Meral Maruf, Abdülhak Maruf, Abdülgaffar Maruf ve Abdülgafur Maruf’un da babaları.

Hikmetyar Hizbi İslami Lideriydi, Peştun’du. Çok sakin birisi olup güleryüzlüdür.

 

ABDUSSELAM  CALLUD – REFİK  EL-HARİRİ

2004 Yılı Hac mevsimi, Kabe’deyim; Müezzin Mahfili altında Hacer-i esved hizasında oturan Kuzey Afrikal bir Hacı, tanışıyoruz. Libya’dan Hac ziyareti için gelmiş. İsmini soruyorum; ‘Abdusselam Callud’ dedi! ‘Meşhur Abdusselam Callud mu:)’ dedim; ‘Evet:)’ dedi, güleryüzüyle. Ben de ‘Eddevletul-Libbiyetuş-Şabiyyetul-İştirakıyye’  diye mukabelede bulundum gülümseyerek:) O da gülümseyerek onayladı:) Derken bir Libyalı ajan belirdi Devlet Başkanı Muammer El-Kazzafi’nin taharri görevlisi, hemen Abdusselam Callud’u uzaklaştırdı Kabe’de!!!

1989 yılı Kabe’deyim, Ramazan ayı. Lübnanlı Alim Şeyh Aclani vaaz veriyor, kalabalık, ben de dinleyici olarak katıldım ders halkasına. Kabe’de geleneksel dersler genellikle akşam ile yatsı namazları arasında olurken Mescid-i Nebi’de sabah namazlarından sonra yapılır. Vaaz bitiminde yanımdaki Lübnanlı ile tanışıyoruz, Beyrutlu bir Mühendis, Mekke’de inşaat yapıyorlar. Siması Turgut Özal’a benziyor, tombik yüzlü, orta boylu birisi. Gazeteciymiş aynı zamanda, bir Arap aydını. İsmi Refik El-Hariri. Türkiye’den İzmir İlahiyat Fakültesi öğretim görevlilerinden Hariri’yi soruyorum; tanımıyor, işitmemiş! Turgut Özal’a olan benzerliğini söylüyorum; ‘İnşaAllah Siz de Lübnan’a Başbakan olursunuz!’ temennisinde bulunuyorum.

Refik El-Hariri ileride Lübnan Başbakanı oldu ve bombalı bir araçla havaya uçuruldu!…

 

PROFESÖR MUHAMMED EL-BARADEY 

Profesör Muhammed El-Baradey ile 2000 yılı Haziran ayında Amerika Birleşik Devletleri’nin Arizona Eyaleti Tucson şehrindeki Arizona Üniversitesi Camii’nde bir Cuma namazı sonrası tanıştık. Profesör Baradey Birleşmiş Milletler Atom Enerjisi Kurum Başkanı olarak görev yapıyordu. Sakin ve mütevazi bir İnsan. Profesör Seyyid Kutub’un ‘Fi Zılalil-Kuran’ adlı tefsirini okumuş, mümin biri. Allah cc Sizi muvaffak kılsın, diye duacı oldum. Hamdolsun hem Nobel Barış Ödülü aldı, hem de Mısır’daki Halk Devrimi’nin öncü kadrosunda yer aldı. Dürüst bir İnsan olduğunu tüm Dünya takdir ediyor.

 

ROGER GARAUDY

Fransız Komunist Partisi eski Genel Sekreteri, mühtedi bir müslüman, entelektüel.

1984 yılıydı sanıyorum, İstanbul Hotel Etap Marmara’daki basın toplantısını izledim, toplantı sonrası kitaplarını imzaladı. Cebimde kitap alacak param yoktu, Roger Garaudy kendisi kitabını imzalayarak hediye etmek istedi, emeğe saygısızlık olmasın diye kabul etmedim.

Yeri gelmişken Mehmet Ali Aybar’dan da bahsedeyim; İstanbul Bebek’teki evine ziyarete gider gelirdim, Abdurrahman Dilipak ile Ulvi Alacakaptan’ı da ayrı zamanlarda evine götürüp tanıştırmıştım. Mehmet Ali Aybar Nazım Hikmet’in akrabası, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın da torunlarından, zira evinde Paşa Dedeleri’nin resim tabloları doldurmaktaydı evin duvarlarını. Ben Mehmet Ali Aybar’ı İslam’a kazandırmaya çalışırken O da bana ‘Neden Sosyalizm?’ adlı kitabını imzalayarak göndermişti; bana ‘Ömer, sosyalist ol!’ demişti. Ben zaten sosyalistim, hatta Ruhani bir komunist; aynen tüm Peygamberler gibi. Kapitalistten ne Paygamber ne de Evliya olmaz!!!

 

RAUF  DENKTAŞ – DERVİŞ EROĞLU

Rauf Denktaş ile İstanbul OSTİM’de 1983-4 yılında tanıştık. Sonraki yıllarda mektuplaştık. Evvela Rauf Denktaş gerçek bir tevazu sahibiydi, onun için İsmi gönüllerde taht kurdu.

Derviş Eroğlu bir uzman doktor, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunu, benim de mezun olduğum Fakülte. 1983-4 yılında Milli Kütüphane’nin Şah Sultan Mescidi yolunda karşılaştık, o esnada bir tweet mesajı aldım; ‘Derviş Eroğlu Kıbrıs’ta Bakan, ileride Devlet Başkanı olacak!’ deyince ben de twitter’a sesli bir re-tweet mesajıyla ‘Kim O Derviş?!’ diye sorunca Dr.Eroğlu; ‘Ben’im, Milli Eğitim Bakanı’yım Kıbrıs’ta!’ dedi. Tanıştık, sonra Cuma namazını kıldık beraber.

Dr. Ömer Nasuhi Bildik

15 Mart 2015

– Haber Lotus –

HLotus

8 thoughts on “Entelijansiya/Portreler: İsa Yusuf Alptekin, Rabia Kadir, Gülbeddin Hikmetyar, Abdusselam Callud, Refik el-Hariri, Prof. Muhammed El Baradey, Roger Garaudy, Rauf Denktaş, Derviş Eroğlu

  1. MUHAMMED ALİ 1989 yılı Ramazan ayında Medine-i Münevvere Mescid-i Nebi avlusunda karşılaştık. Ben Babus-Selam kapısına Muhammed Ali ise Babur-Rahme kapısına yakındık. Hz.Muhammed sav ile Hz.Ali ra ziyaretleri için ilk kez geliyordu. Bende Afgan sarığı vardı; 2 metre boyundaki adama takıldı gözüm; Muhammed Ali elini kaldırıp bana sallıyor, selamlıyordu. Bense sağımdaki Melek ile istişare ediyordum; Muhammed Ali mi O? Evet, Parkinson hastası. Bana mı el sallıyor? Evet, Sen de elini salla, muhakkak el salla, yanıtsız bırakma!!! dedi. Ben de bütün kalbimle kolumu kaldırıp var gücümle el salladım. Muhammed Ali baş ve işaret parmaklarıyla ‘Adamımsın:)’ işaretleriyle bana karşılık verdi. Daha sonra bana Selam gönderdi; Akşam iftar için Otel’inde misafir etmek istedi. Benim yaşam ve zayeret felsefeme uymadığından basının resim alabileceği gerekçesiyle nazikane teşekkürlerimi ve çok çok Selam ve Sevgilerimi iletmesini istediğim gelen ulak ile.

  2. MAKARYOS ile Kıbrıs Barış harekatı sonrası bir mektup yazarak Barış Çubuğunu ilk yakan bendim sanıyorum; zira MAKARYOS basın açıklamasıyla bu ilgiye teşekkürlerini bildirmişti. KKTC Cumhurbaşkanı MUSTAFA AKINCI ile de RAUF DENKTAŞ döneminde mektuplaşmış, Bilge kişiliğini tebrik ile başarı dileklerimi iletmiştim.

  3. ER-RABITATÜL ALEMİL-İSLAMİ kısaca RABITA adıyla bilinen Teşkilatın Kurucu Genel Sekreteri Prof.Dr.OMAR AN-NASİF 1978-9 yıllarında Cidde King Abdulaziz Üniversitesi Rektörüydü; bense arapça pratiği yapmak üzere seçtiğim bu mektup arkadaşıma ders notlarımı müjdeler, arapça mektup yazmaya çalışırdım. Prof.OMAR AN-NASİF isim benzerliğimiz ve ortak ideallerimiz sebebiyle beni hiç unutmadı; sağolsun…

  4. Prof.RAŞİD EL-GANNUŞİ’ye gönderdiğim tebrik ve destek mektubu Tunus Diktatörü HABİB BURGİBA tarafından cezalandırılması ve hicret hayatına yol açtı. Benzeri bir durumu ALİYA İZZET BEGOVİÇ’e mektubum da Yugoslavya Diktatörü TİTO’nun gazabına yol açtı. ABDÜSSELAM CALLUD da böylesi bir hasedin kurbanı oldu gönderdiğim mektup sebebiyle Libya Diktatörü KADDAFİ tarafından. Aslında Prof.Dr.NECMEDDİN ERBAKAN da Albay KADDAFİ hakkında sarfettiği “Boş Teneke!!!” sözü sebebiyle yıllar sonra intikama maruz kalmıştır. ABDÜLHALİM HADDAM da benim tebrik mektubumdan işkillenen HAFIZ ESAD’ın kurbanı olmuştur. Belki bütün bunlara sebep Mısır’dan HALİD EL-İSTANBULİ, ÖMER ET-TİLMİSANİ, HAMİD EBUNNASR, ÖMER ABDURRAHMAN, ZEYNEB EL-GAZZALİ gibi İhvanül-Müslimin mensuplarına gönderdiğim mektuplarıydı; adres çoğu zaman “Essicnül-Kuneytra” olurdu:) Sina’daki Nur Mescidi İmamı HAFIZ SELAME de bir başka Dostumdu…

  5. İstanbul Cihangir’de Şair LALE MÜLDÜR’ü ziyarete gelmiştim Balıkesir’den. Telefon çaldı, Lale MÜLDÜR’ü arayan Moskova’dan HAKAN AKSAY’dı; ben de tanışmak istedim, telefonda konuştuk; Rusya’da tanındığımı söyledi. Belki VLADİMİR PUTİN, RUS ORTODOKS PATRİĞİ ile ŞEYHÜLİSLAM TALGAT TACETTİN tanıyabilirler ama belki de SOVYETLER BİRLİĞİ’ndeki demir perde esaretinde yaşayan halkların özgürlüğü için kendimi vakfetmiş olduğum mücadele hayatımın yaşarken gördüğüm gözyaşartıcı semerelerinden dolayıdır diye düşündüm. Çünkü Afganistan’ın Rus İşgali nedeniyle birincilikle kazanabildiğim Siyasal Bilgiler ya da Hukuk Fakültesi yerine İslam Ümmetinin dayanışması bilinç ve sorumluluğuyla Sınırtanımayan Fransız Doktorlar yerine Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne girmiştim; idealizm!!!…Bugün Facebook’taki Arkadaşım Hizbi İslami Lideri GÜLBEDDİN HİKMETYAR ile merhum Dostumuz Büyükelçi MUHAMMED MARUF’un Baba yadigarı ABDÜLGAFFAR MARUF Cihad günlerimizin canlı hatıralarıdırlar. SALİH MİRZABEYOĞLU ile Ningehar Cephe Komutanı ABDÜLHAK MARUF’u bir Ramazan iftarı akşamında misafir ettiğimiz ANTALYA ÖĞRENCİ YURDU’nda Antalyalı İletişim öğrencisi mavi gözlü, ‘R’ harflerini söyleyemeyip ‘Ğ’ olağak telaffuz eden Tarık isminde Ülkücü bir arkadaşımız “Çığpınırğdı Kağadeniz, Bakıp Tüğkün Bayğağına/ Ahhh ölmeden biğ göğseydim, Düşebilsem topğağına” diye yanık yanık söylemeye başladığında gözyaşlarımız inci olup dizilerek süzülürdü!!!…
    Melekut ile her konuda söyleştiğimizden ben TC Rejiminin karakterini STALİNİST bir rejim yanıtlarıyla öğrenmiştim. O yüzden ben “Hattı müdafaa yoktur, Sathı müdafaa vardır; O Satıh bütün Yeryüzü’dür!!! Yeryüzü bize Mescid kılınmıştır Akıncılar!!!” düsturuyla aktivist ivmesi içinde daima hareket halindeydim. Bugün nice AKP Milletvekilleri ve Üst Düzey Bürokratlar vardır ki TURGUT ÖZAL iktidarı olduğundan Arkadaşım RP İstanbul İl Başkanı RECEP TAYYİP ERDOĞAN ile yalvarsam da tanışmaya ikna edememişimdir; üstelik “Akıncılar akında, zaferleri yakında!!!” şeklindeki istihzalarına muhatap olmuşumdur. O Recep Tayyip ERDOĞAN’dır ki kendine yoldaş seçmeyi bilmez, doğru yolda şaşar, kimin karizmasından etkilenirse hayran olup yanaşır, vefa diye bir duygusu da olmayıp kendisini Üstad Mason sanarak vefasızlık ettiği tüm dürüst insanları nisyana/unutulmaya mahkum ettiğinden dem vurur. Bilmez ki Hz.Yeşu/Yuşa as bizzat gelerek Recep Tayyip ERDOĞAN ile görüşme ve dostluğunu kes emriyle bana gelmiş; gerekçe olarak da çevresi bozuk biri, demişti. Ben TEMEL KARAMOLLAOĞLU’nun ihanetini affedebilirim; 1983 yılında oğlu Mehmet Zahid KARAMOLLAOĞLU’na İskenderpaşa Camii’nde Şehid HASAN EL-BENNA ile Şehid Prof.SEYYİD KUTUB’un kitaplarını tavsiye ettiğim için arkadaşlığımızı yasaklamıştı. Materyalist bir mühendis ve çevresinin hakikati bizim malumumuz; ayrıca yediği manevi tokatlar da az değil, SİVAS MADIMAK lekesi ile oğlunun benim yerime arkadaş edindiği Şeyh ALİ KALKANCI olayı başka bir leke. Şehidlerin kanları yerde kalmıyor tabiki…
    Buna benzer notlarımı Arkadaşımız METİN KÜLÜNK’ün sitesinde yayınlamıştım. 1980-90 arası Camialarının beni dışladığını tebliğ etmişti; nitekim Osmanlı Kuyumcusu Hüseyin KANSU gibi pekçok kimsenin ani davranış bozuklukları da yeterince fikir vermekteydi. Metin KÜLÜNK Refah Partisi Camiası’nın esnaf kesimi olduğunu, aydın ve entellektüellerden hoşlanmadıklarını mazeret olarak ileri sürmüştü. Çünkü öyle zannediyor; oysa hakikatte OSMAN AKGÜN, FETHULLAH GÜLEN,
    MEHMET ŞEVKET EYGİ’lerin temsil ettiği ve o camialarda hiç de azımsanmayacak bir ahlakı reddetmem gizli sebeptir; MUSTAFA MÜFTÜOĞLU bile beni Balıkesir’den Altınoluk’a davet etmiş, saatlerce “Elçiye zeval olmaz!!!” deyip kem küm kıl tüy, ıkına sıkıla, utana yerin dibine girerek gevelemiş ve reddi yemiş, dostluğumuzun noktalanmasını intac eylemişti.
    Tabi SSCB zulmü ile mücadele ederken Stalinist TC Rejimi adına karakol faaliyeti yürüten İskenderpaşa Cemaati’nin katil ÖZKAN Abileri hala TV kanallarında arzı endam ediyor. Bugün uyuşturucu mafyasının başı kimdir ve nerededir? Faili meçhul cinayetlerde tarikatleri rolleri nelerdir? Elbet birgün müttefik ABD Polis Teşkilatı FBI bunların hesabını soracaktır!!!…

  6. BALIKESİR Osmanlı döneminde “BALİKİSRA” olarak yazılırdı; TCDD Balıkesir İstasyonu’ndaki yazı da böyle yazılmış. Balıkesir Karesi Beyliği döneminde Osmanlı Beyliğine iltihak etmiş; denizcilik ve akıncılıktaki hünerleriyle Balkanlar’ın fethini gerçekleştiren Akıncı Beylerini yetiştirmiştir. Nitekim bir asırdan sonra İstanbul’u fethedecek olan Kumandan Zağanos Paşa Ailesi Padişah 2.Murad’ın timar arazisi olarak Balıkesir Kaymakam Çiftliği yeni adıyla Mahmudiye bölgesine iskan ile tayin edince Evlad-ı Fatihan bu Aile Selanik’ten Karaisa’nın Balikisra başşehrine göç ederler. Zağanos da böyle bir ilgiyle Timarlı Sipahi olur. İstanbul Rumelihisar’ını yaptırır ve İstanbul’u fethederler. Doğu Roma İmparatırluğu çöker ve bir çağ kapanıp yeni bir çağ açarlar.
    Karaisa Beyliği sonrası Balikisra vilayeti Ayvalık’taki Midilli adasından da üç yiğit levent çıkacaktır; Hayreddin, Turgut ve Oruç Reisler. Bu üç levent tüm Akdeniz’in hakimi olurlar; Haçlılar “Barbaros” derler Korsan Hayreddin için, Cezayir’de ikamet etmektedir. Akdeniz fatihi Barbaros tüm kadırgaları ve leventleriyle Osmanlı’ya görkemli bir ziyaretle biat eder ve Akdeniz artık Osmanlı İmparatorluğu’nun bir gölüdür! Kanuni Sultan Süleyman devrinde Barbaros Hayreddi Paşa komutasındaki güçlü donanmamız toplanan Haçlı donanmalarını Preveze deniz savaşında mağlub eder, Haçlılara karşı Barbaros Hayreddin Paşa tek başına komutasındaki deniz kuvvetleriyle büyük bir zafer armağan eder Osmanlı İslam İmparatorluğu’na! Payitaht İstanbul’a dönüşü çok muhteşem olur!!!
    Genelkurmay Başkanımız ve Milli Savunma Bakanımız Sayın Orgeneral Hulusi AKAR da Balıkesir ili Manyas ilçesi Kubaş köyünden bir sağlık memurunun oğludur!!! Balıkesirli oluşuna hiç şaşırmadım; çünkü Balıkesir Akıncılar üssüdür, aksiyon adamları yetiştirir.
    Sıkı durun, şaşırmayın; TKP öncüleri Dr.Adil MÜSTECAPLIOĞLU (Balya), Hüseyin Cahit YALÇIN (Gönen), Sabahaddin ALİ (Edremit) de Balıkesirli’dirler.
    Balıkesir Dünya’da en çok Sahabi kabri bulunan ildir. İstanbul’un fethi için denizden Balıkesir ili Erdek ilçesi Kzikos bölgesinde demir atıp mola veren İslam Ordusu o günün salgın hastalıkları sebebiyle onbinlerce Sahabi mücahid levendini bu topraklara defnetmek zorunda kalmıştır.

  7. ŞEHİD Muhammed AL-GASSAN 1983 yılında İstanbul İlim Yayma Yurdu’nda birlikte ikamet ettiğimiz Suriye’nin Hama şehrinden bir misafir öğrenciydi; Yabancı Diller okulunda türkçe hazırlık dili öğreniyorlardı. Yurt kantininde onlardan bizden türkçe, biz de onlardan arapça pratik yapmaya çalışırdık. Türkçe fiil çekimi isterdik; “mercimek” gibi:) Fetih Yurdu’nda bir Afrikalı öğrencinin eline not yazıp tutuşturmuş, bakkala göndermişler; bakkal okuduğunda uzun zencinin elindeki notta “bana bir kg arpa ile bir kg saman verir misiniz!” yazıyor:)
    Muhammed AL-GASSAN da şaka kaldırır bir Arkadaşımızdı. Dedesi Ashab-ı Kiram’dandı; aynı isimde. Birgün Suriye’den kara haberler akmaya başladı; Hafız ESED Hama ve Humus’u topçu ateşiyle yıkıyordu; Muhammed AL-GASSAN ise Ailesiyle telefon irtibatı kopmuş hiçbir haber alamıyordu. Melekut haber verdi; Aile fertlerinin Şehid edildiklerini eğer Kendisi de Hama’ya giderse Şehid edileceğini söyledim ve hürmeten ayağa kalktım. Bana sımsıkı sarıldı, vedalaştı ve Hama’ya gitti; bir daha ne döndü ne de haber alınabildi. Sadece Melekut bana Muhammed AL-GASSAN Şehid oldu, Sana Selamı var!!! haberini getirdiler. Rahmetullahi Aleyh.

  8. OZAN ARİF ile ABDURRAHİM KARAKOÇ gibi Cerrahpaşa Tıp önü otobüs durağı civarında tanıştık 1983-90 arası yıllarda. “Başbuğ’um içerdeyken, ben nasıl özgür olurum!” diye feryad ediyordu Ozan Arif. Beyaz önlüklüydüm, yanına vardım, tanıştık, hasretle sımsıkı sarıldık birbirimize. 12 Eylül sonrası benden Ülkücülere sahip çıkmamı rica eden isimler şunlar olmuştu. ABDULLAH ÇATLI ve HALUK KIRCI beni İlim Yayma Yurdu’nda ziyaretime geldikleri 1984 yılında; keza aynı zaman diliminde aynı mekanda HÜSEYİN AVNİ MUTLU. Ve yukarıda bahsettiğim zanan OZAN ARİF.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.