Bu çağda ruhsal hastalıkların eskiye oranla çok fazla olması sizce bir abartı mı? Bence değil. İnsanların hasta olmaları çok normal. Çünkü rekabetin, mukayesenin oldukça çok çeşitlilik göstermesi ve etki gücünün ziyadesiyle tesirli olması, bu durumu hem gerçekçi hem de analize muhtaç bir konuma getiriyor.
İnsanlar hasta veya buna benzer bir durumda. Neden? Çünkü hem ulaşabilmek hem temas hem de etkileşimin sürekli olması bu işin kilit noktası. Her şeyi paylaşabilmek, her şeyi gösterebilmek ve hatta bunu mübalağa sanatı ile satışa çıkarır gibi servis etmek bla bla bla… Bu çağın en riskli tarafı bu ve insan, tam olarak bu risk ile burun buruna.
Sosyal medya ve psikoloji sağlığı arasında ciddi bir korelasyon var. Ama bu korelasyon için insanın hangi mekanizmalarını kullandığına bakmak gerek. Çünkü sosyal medya ile depresyon girmek -veya benzeri çöküşler yaşamak, strese düçar olmak- arasındaki korelasyon; söz konuşu rekabetçi insan için diğer insanlarla, başka olaylarla sürekli kendi dünyasındaki unsurları kıyas eden bir kişi olmak suretiyle pozitif olabilir.
Bu kıyas bazen kıskançlık duygusuna karşılık gelirken bazen özenti ile duygularını harekete geçirebilir. Diğer bir ifadeyle ondan mahrum olan ve biraz kıskançlığa meyilli olan kişinin haset duyguları kabarabilir demek mümkündür. Fakat bu tür şeyler karşı tarafta üzüntüye de sebep olabilir.
Hasılı mahrum olduğunuz bir şeye sahip olan insanlar sizde her türlü etki yaratabilir ve buna elbette kimin neye sahip olduğunu önemli görmeyen kendini bilen azınlık dâhil değildir.
İnsanı hasta yapan en tehlikeli unsur, “mahrumiyet”tir. Tabii direk olarak değil. Mahrumiyet konusunda kişi kendini terbiye etmediyse ve öz farkındalığı yüksek değilse bu “mahrumiyet” kişiyi tamamen kontrol altına alır. Bir mengede sıkışmış gibi hissetmeye başlar ve sonuç en iyi ihtimalle stres ve nihayetinde depresyondur.
Mahrumiyet: Hırsızlık bu yüzden vardır, ihanet yine bu sebepten. İnsanın doyumsuzluğu onu her noktaya getirebilir. Yalan söyletebilir, “mış” gibi yaptırabilir. Hatta rol yaparak sahteliğe kadar işi götürebilir.
Balzac’ı düşünün: Romanlar yazıyor, Fransız kadınlarından bahsediyor. Kendi dünyasındaki kadınların özelliklerini aktarıyor. Sonra bu romanlarla bir toplum değişiyor, cümlelerdeki o efsunlu ve tesiri yüksek cümleler öyle bir iz bırakıyor ki “Neden böyle olmayayım?” diye bir düşünce hasıl oluyor ve sonuç; zarif, feminen bir imaj: Fransız kadınları.
Ancak etkileşim çok daha fazla ve Balzac’ın romanlarının doğurduğu zarafet yok artık. Bize kala kala dijital dünya ile şekillenen ve -bu biçimin sonucu olan- psikolojisi bozulmuş fakat çok iyi normal birey rolü yapanların çoğunluğu oluşturduğu bir kitle kaldı. Rakibini egale etmeye çalışırken sitelerde “paylaşım” adı altında yapılması sebebi ile birçok kişinin gözüne gözükmüyor bu vahamet. Bir savaş var ama savaş öyle geçişken bir o kadar saydam ki savaş demeye bin şahit gerek; hikâyelere atılan alevleri saymazsak eğer.
HLotus