Ana Sayfa > Edebiyat > Çünkü Uzun Bir İntiharmış Çocukluk

Çünkü Uzun Bir İntiharmış Çocukluk

Deniz Dengiz‘den

Mehmet Dönmez‘e

Önceleri geceleri hissettim onu…/ -ruhum beni boğuyor, bedenimin içinde kıvrana kıvrana kapkaranlık bir kuyunun dibine çekiyordu beni. Sonsuzluk duygusu veren bir boşluk./ Bitmek bilmeyen bir sessizlik sürüyor içimde…/ çığlıklarımı mezara gömmüştüm, günlerden çarşambaydı. Benim bu çarşambalardan ne çektiğimi bilemezsiniz. Hep çarşambaları olur böyle şeyler. Zamanı ölçmek işi ya çocukluk hevesi ya da bilimsel araştırma meselesi./ Beni dinleyin, duyun beni dedim.

Umutlandım. Derdimi anlatamasam da… Sonrası büyük bir boşluk… Nice acı deneyimlerimle artık serkeş bir bedeviye benziyordum. Şimdi rüya ile rüya olmayan şeylerin ayrımını yapamıyordum./ bir şeyler eksikti. Belki de bir ses. Sonra bütün pencereleri kapattım Sıkıntılarla büyüyorum./ durdum kulak kabarttım. Varsa yoksa çocuk sesi. Çocukluk sesi…/ ses./ uğultu./-kulaklarımda. Değişim yoktu. Çünkü uzun bir intiharmış çocukluk…

Yaşanılan her şey silinir. Oyun biter, perde kapanır. Artık oyuncu koltuktadır. Yalnızdır. Âdeta kendi oyununu görmüştür. Hüzünlüdür, belki ağlamıştır. Gidilecek yeri bulamamak en büyük korkumuzdur.

*** Kentin düzeni gece sağlanır; gecenin en karanlık saatlerinde… Sokaklar, mahalleler yer değiştirir. Her sabah başka bir lokasyonda oluruz, kimi zaman deniz kenarı kimi zaman dağ manzaralı kimi zaman ise beton yığınlar içinde… Gece Bakanlığı bunu yapan…*** Lokalizasyon mühendisleri… Başkanlık sarayında birimleri… En dokunulmaz yer. Kimse de sormuyor; niye böyle? Görmedim. Duymadım. Ama kenti hiç olmadığı bir şeye dönüştürmek isteyenler, onlar sormuş olabilir.

***Kimlerdir, nelerdir bildiğim yok. Babam da “her şeye burnunu sokma” der durur zaten. “İtaat huzurdur, asla fazla düşünme” der. Bir keresinde gece bekçilerine yakalanmış hem de en zifirî karanlık saatinde. O konudan hiç bahsetmek istemez. Annem söyledi, o günden sonra çok değişmiş babam.

………………………./

İşte benim işim, gecenin en karanlık şekilde geçmesini, sokakların güvenle değişmesini, insanların huzur içinde evinde olmasını sağlamak… Değişim olduğu için herkes evine ulaşamayabiliyor. Evet, bir görevim de onların kimliklerini tespit edip ceza puanlarını profil sicillerine işlemek, sonra ise gelen bilgilere göre onları güncel konumlanmış evlerine ulaştırmak. Eve ulaşmak temel vatandaşlık görevi olduğu için ulaşamayanları, kınama, uyarma, maaş kesintisi gibi cezalar verilir. Tüm hayatımız işe gidebilip dönebilmektir aslında. Bunun karşılığında kentimizde karnımız doyar temel ihtiyaçlarımız karşılanır.

Kocaman şehirde o kocaman sahnede kimse görmemişti beni. İçimde bir ses –özgür müyüz sence– / henüz değil dedim, özgür olmak için her şeyi kaybetmeliyiz. –peki, niçin bunca aldanış? Enkazın altındaydım- sesimi duyan var mıydı?

…………………….777777777=///////////////////////////)(/

Evet, evet! Belki de hayır. Bilemiyorum. Hay aksi! yine unuttum. Çocukluğumu görme günü geldiğinde o karanlık, karlı, puslu yollu tuttum; sonu görünmeyen yokuşun başındaydı. Oraya varmak senin başlıca yazgın, geçtiğin bunca deneyimden sonra öyle bilgeleştin, elbet biliyorsundur ne anlama geldiğini tuttuğun yolun. Ne pahasına olursa olsun. Nefesimin sesinde irkiliyorum, gözlerim etrafı tarıyor. Bir kurt da olabilir şuralarda. Yürümeye devam ettim…/ sırtımda çıkınım. Artık çıkmak gerek patikadan, insanların gitmediği izbe bir yer bulmalı. Herkesin çıkını kendi yolunda dolar.

/ Bulacaktım. Sokak sokak arayacaktım. Önümde büyük bir kent vardı. Sokakları birbirine girmiş mahalleleri karışmış. Her gece eve dönmeye çalışanlar

/////////////////////////////.

Som bir yağmur tadı vardı içtiğim suda. Asaletini yitirmiş güneşin izleri, kalbimi yakıp boğazıma elemler düğümlüyordu. Bardaktaki çay içilmeyi, ölen sevincim dirilmeyi bekliyordu. Küçük bir esinti olsa gök başıma yıkılacak, toprak içine çekecek beni sanki. Yararsız teselliler ellerime külçe gibi çöküvermişti. Solmayan çiçekler kımıldayan yapraklar içimde bir bir sararıyordu. Mutluluk veya hüzün artık hiç uğramayacak gibiydi. Öylesine ıssızdı ki bu kuyu, içinde hüzün bile kalmamıştı.

… Gecenin en karanlık saati yaklaşıyordu. Sokağın birine girdiğimde “işte dedim burası olmalı”. Çok benziyordu. Kapıyı bulmuştum! İş tıklatıp girmekti. Kapıyı dövmek için elimi kaldırmışken tam ensemde bir nefes hissettim. Döndüm. Hiçbir ışığın vurmadığı, koyu bir karanlık içinde yalnız yüzüme vuran kokmuş bir nefes ve bir çift kızarmış göz gördüm! Nefesi küf kokuyordu. Bu kentin kokusuyla aynı kokuydu. Gözleri yılan gözleriydi. Sesi çatallıydı: “Tutuklayın!” ///////////////////////////////////////////.

 ////// Ölüsü defnedilmiş bir evin yaydığı toprak ıssızlığının, kelimelerime sarıldığı günlerde sahte avuntularımın ördüğü maskeleri yonttu durdu zaman. Şair, bir zaman, “ölüm, kapanması bir evin” demişti. Kapanması ve artık hiç açılmaması… İliklerime değin bürünen yalanın sesi beni tekdüzeliğin dışına sürdü. Şiirlerinde anlatamayan şairin sesini, gerçeksiz ve yorgun hayatın en mutlak evresinde işitmiştim: “Herhangi bir hayale kucak açamayacak”, göğe bakamayacak, geleceği bekleyemeyecek kadar yorgun… /////////////////////////////////////////////////////////

Seferini tamamladıktan sonra yönünü kaybeden, yitmeye dünden razı gemiler kadar, ekim kadar yorgundum. Sokakların girdabında sıkışıp kalan sevinçlerin kristal ışığı, göğe çektiğim perdelerin ardını aydınlatsa bile ben, ormanda kaybolmuş bir ağaç gibi çaresiz, gökkuşağında olmayan bir renk gibi tedirgindim ölüm afetinden sonra.

/

Hiçbir şey istemeyen ben, indim acıtan bilincimin boynuzlu atlarından, ayaklarım yere bastığında “işte” dedim “hayat”. Kelimenin tam anlamıyla kendimdeydim.  Nefes nefese kaldığım, durup dinlenmek için çöktüğüm an kafamı kaldırdığımda dağılan sis perdesinin arasında tüm heybetiyle ta zirvenin başında duruyor çocukluğum.

Sesler çoğaldı, kar taneleri düşer gibi, // Çöle gideceğim, korkmadan yılanların dilinde öpersem kusursuz olacağım. Sen de gelmek ister misin? /

-uyanmıştım. /

Saatte pil taktım. Dışarı çıktım. Çocuklar vardı sokakta. Beni fark eden onlardı sadece. Yürüdüm uzaklaştıkça küçülüp kayboldum.

 Bir ses: Timsaha iyi bak… /

HLotus

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.