AYETULLAH HUMEYNİ
2004 yılı Hac mevsimi, Kabe’deyim. Yanımda beyaz ihramı içerisinde oturan yaşlı Zat ile tanışıyoruz; Irak Neceful-Eşref’ten Ayetullah Sistani, Büyük Ayetullah. Eski bir Dostumu soruyorum Ona; ‘Ayetullah Humeyni’yi tanır mıydınız?!’ diye. ‘Humeyni öğrencimdi!!!’ cevabını alıyorum. 1983 yılında bana Ayetullah Humeyni’nin Selamını ileten Huccetulislam Selahaddin Özgündüz’ün de Ayetullah Sistani’nin talebesi olduğunu biliyorum. 1989 yılında yine Kabe’de tavaf esnasında tanıştığımız Ayetullah Emini ile de Selam göndermiştim kadim Dostum Ayetullah Humeyni’ye. 1991 yılında Mekke Errusayfa’da Seyyid Muhammed Alevi El-Maliki’nin dergahında da Ayetullah Muhammed Hatemi ile tanışmıştık, Ayetullah Humeyni’nin talebesi ve Kültür Bakanı, sonra Cumhurbaşkanı. Merhum Büyük Ayetullah Şeriat Medari, Ayetullah Ali El-Muntazari, Ayetullah Seyyid Ali Hamaney, Ayetullah Muhteşemi ile de Selam teatilerimiz olmuştu.
Ayetullah Humeyni Fransa Paris’te sürgündeyken İran İslam Devrimi öncesinde ikamet ettiği ev adresine zarfın üzeri Beni Sadr’a, içeriği ise Ayetullah Humeyni’ye biat ettiğimi bildiren bir mektup göndermiştim. Gazetelerden Beni Sadr’ın Ayetullah Humeyni’nin huzurunda mektubumu teslim ederken resimleri yayınlandı; Türkiye’den bir çocuk tarafından Ayetullah Humeyni’ye gönderilmiş bir biat mektubu!!! İşte bu çocuk Davud’un Nefilim (Dev) Golyat’a karşı sapanıyla attığı taş gibi Binlerce Yıllık Pers İmparatorluğu’nun Şehinşahı Rıza Pehlevi iktidarına karşı İran İslam Devrimi’nin işaret fişeği oldu. İran İslam Devrimi yaşandı ve Ayetullah Humeyni Air France uçağıyla Tahran mehrabad Havaalanına indi; gözyaşlarımız sel oldu, ne büyük bir sevinç yaşadık anlatamam!!! İran İslam Devrimi Lideri Ayetullah Humeyni’ye göndermiş olduğum mektubum bugün İran’da İslam Devrimi Müzesi’nde Ayetullah Humeyni’nin Fransa sürgününden bir hatıra olarak sergilenmektedir.
TURGUT ÖZAL
Profesör Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş, Bülent Ecevit, Faruk Sükan, Ferruh Bozbeyli, Sadettin Bilgiç, Muhsin Yazıcıoğlu, Sadettin Tantan değil de niçin Turgut Özal!? Çünkü Turgut Özal İlahi İrade’nin bir tecellisi olarak seçilip ortaya çıkmış bir İnsan, Göklerin Melekutu’nun tebliğine aracılık eden de ben olduğum için!!! Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir Milat olan Turgut Özal bu sır sebebiyle hayatı boyunca bana vefa ve sadakat göstermiştir!!!
Yıl 1977, Milletvekili seçimlerinde Turgut Özal İzmir Milli Selamet Partisi Milletvekili adayıdır, bense Balıkesir İmam Hatip Lisesi Ortaokul öğrencisi. Ricalül-Gayb’den birisi kendisini tanıtıp benden bir mektup yazmam ricasında bulundu, mektubun muhatabı İzmir Alsancak’ta irtibat ofisi bulunan MSP izmir Milletvekili Adayı Turgut Özal, Korkut Özal’ın ağabeyi. Mektubun eline geçeceği kişinin özel kalemi Fehmi Koru olduğu ve hakkındaki bilgiler de bana deşifre edildikte sonra mektubun Turgut Özal’a teslim edileceği söylendi. Tamam, dedim. Ancak bu Turgut Özal ‘Ricalül-Gayb sözünden anlar mı?!’ diye sordum; ‘Anlar anlar, hem de çok iyi anlar!’ oldu. Peki, deyip bana tebliğ edilenleri yazıp mektubu postaya verdim. Biliyorum ki Turgut Özal bu mektubu aldıktan sonra okuyor, katlayıp ceketinin iç cebine koyuyor ve seçim irtibat bürosunu kilitleyip seçim çalışmalarına son vererek Ankara’ya dönüyor.
Mektubun içeriğinde 12 Eylül 1980 Cuma günü şimdiki Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Kenan Evren’in askeri ihtilal yapacağı, Turgut Özal’ın bu ihtilalin ardından önce Başbakan, sonra da Cumhurbaşkanı seçileceği yazıyordu. İlave etmem istenen en son bilgi de portakallı limonatadan zehirleneceği!!! Ve Turgut Özal süikastlerden ölmeyeceğini biliyordu ama o günden sonra kendisine yasakladığı limonata içmeyi ölmeden içivermişti!!!
BARACK H. OBAMA
2000 yılında arkadaşım Edip Yüksel’in daveti üzerine Amerika Birleşik Devletleri’ne gitmiştim, kaderde bir homeless olarak yaşamak varmış ki evsiz olarak 24 Eyalet dolaşmak zorunda kaldım. Amerikan kültürünü benim kadar iyi tanıyan insan Amerika’da dahi azdır.
2000 yılının sonbaharında ABD Genel Seçimleri vardı; 2000 ve 2004 seçimlerini de George W. Bush kazandı. 2001 yılında 11 Eylül faciasını yaşayan ABD George W. Bush ve Neo-Con’lar ile ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ni uygulamaya koydu. Amerikan halkının iman ve dürüstlüğünün yakın tanığı olan ben 2008 seçimlerinde Siyahi bri Müslüman olan Demokrat Parti Adayı Barack Hussein Obama için sosyal medya üzerinden destek verdim. Barack Obama, Michael Obama ve Başkan’ın Danışmanlarıyla bugün de devam eden bir mail dostluğumuz gelişti. Ortadoğu ve İslam Dünyası tecrübelerimi paylaştım, önerilerim oldu ve Barack Obama’nın önerilerimi duyarlılıkla ve ivedilikle icra ettiğine de tanık oldum. Örneğin; Amerikan askerlerini İslam Dünyası topraklarından tümüyle çekmesini tavsiye ettim, kararlılıkla yerine getirdi. Başkan Başdanışmanı tam o esnada beni mail ile bilgilendirmişti ki; Başkan Obama Kahire konuşmasını Sizin tavsiyeleriniz doğrultusunda şu anda yapmakta, diyordu. Ve Barack Obama’ya ilk seyahatini Suudi Arabistan’a yapması benim tavsiyemdi ve speküle edilenlerin aksine bambaşka İlahi bir talebe istinad etmekteydi. Ziyaretini Riyad’a ve Kraliye Ailesine yapmasını ben önerdim, ancak Kraliyet Ailesi’nin yerine getirebileceği bir görüntü arşiviydi mevzu.
ÜSAME BİN LADİN
1984 yılında Hafız Selâme, Profesör Ömer Abdurrahman, Üsame Abdülazim ile İstanbul’da; Üsame Bin Ladin, Muhammed Atıf (Ebu Hafs El-Masri), Dr. Eymen El-Zavahiri, Çakal Karlos (Muhammed Salim), El-Zarkavi, Halid Meşal, İsmail Heniyye ile 1989 yılı Nisan ayında Umre ziyaretim vesilesiyle Medine-i Münevvere’de, Hattab’ı aynı dönemde Kabe’de; Yemenli Enver El-Evlaki’yi de 2004 yılı Hac mevsiminde Mekke-i Mükerreme’de Kabe’de şahsen tanıma imkanım oldu. Hemen belirtmeliyim ki Üsame Bin Ladin sakin ama sıcak ve samimi bir İnsandı. Muhammed Atıf (Ebu Hafs El-Masri) mütevazi bir şahsiyet, Dr. Eymen El-Zavahiri dinleyen ve istişare edilen biri, Çakal Karlos ise sürekli propaganda halinde bir Anti-Amerikancı, El-Zarkavi son derece kıvrak ve zeki, Hattab body çalışmış samimi bir Mücahid, Halid Meşal vakur ve aklıselim sahibi, İsmail Heniyye ise Muhammed Atıf gibi sakin ve mütevazi, Enver El-Evlaki entellektüel, farklı ve çevresi üzerinde etkili bir şahsiyet izlenimi verdi. Hafız Selâme İsrail işgaline karşı Sina Yarımadasının bağımsızlığı için savaşmış Nur Mesicinin İmamı idi; yaşlı ve Nur yüzlü bir Zat. Profesör Ömer Abdurrahman gözleri görmeyen samimi ve sıcak bir Müslüman, Üsame Abdülazim ise dinamik ve gayretli bir Selefi.
Sovyet işgaline karşı Afgan Cihadı için gönüllü mücahidlerin bu ‘Basic Organizasyonu’ niçin terör yoluna saptı, anlamak gerçekten zor! Afgan Cihad Örgütleri de birbirlerini öldürüp durmuşlardı. İslam Dünyası’nda cinayetin adı cihad mıdır?!
Dr. Ömer Nasuhi Bildik
8 Mart 2015
– Haber Lotus –
HLotus
İmam Ayetullah Humeyni Paris’te sürgündeyken 1 Şubat 1979 İran İslam Devrimi zaferi bana Melekut tarafından 1978 yılı Aralık ayında bildirilmişti. Hürriyet veya Milliyet gazetesinden biriydi, yarın satın al, iç sayfada Humeyni’nin Paris’teki ev adresi yayınlanacak; denildi. Rue de Paris, No: 3 gibi hatırlıyorum; 1 Şubat 1979 İran İslam Devrimini müjdeleyen mektubumu yazarak gönderdiğimde Noel tatiliydi; sanıyorum Beni Sadr ve Rafsancani ile birlikte kalan İmam Humeyni mektubumu hemen 1979 Yılbaşı öncesi veya o günlerde aldıktan sonra İran İslam devrimi için beklediği manevi haberi alarak İran’a Dönüş için Air France ile uçağı ile 1 Şubat 1979 tarihine bilet aldırtıyor. İşte İslam İnkilıbanın 1400 Hicri Yılında meşalesi böyle yakıldı!!!
İmam Ayetullah HUMEYNİ ra.s. İran Şahı tarafından sürgüne icbar edildikten sonra önce Irak sonra Türkiye-Bursa vilayeti Çekirge yolu Çelik Palas yakınlarında yaşar. İmam HUMEYNİ bu dönemde Balıkesir’den geçtiği bir seyahat de yapar; bunu GURDJİEF’in hayat notlarından öğreniyoruz. Bizim taa o günlerden İmam Ayetullah HUMEYNİ ra.s. ile ve aynı şahıs vasıtasıyla BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ ra.s. ve ben Dr.Ömer Nasuhi BİLDİK olarak İlahi Kader’in bir cilvesi ve manevi bir HONOUR Nişanı olarak TC Rejimi her üçümüz için de aynı ajanı taharri ile görevlendirmiştir. Şimdilerde her gün evimden beni telefonla arayıp hatırımı soran 100 yaşlarına yakın Ali İrfan ŞENYURT Dostum’dur. Bediüzzaman’ın tarihçesini yazanlar gerek sivil hayatında, gerek Mahkemelerinde gerekse de Cezaevlerinde kendisinin en sık ziyaretçisinin bu Zat olduğunu bilmezler; o yüzden bahse konu edilmemiştir.
VLADİMİR PUTİN; hayatımda ilk karşılaştığım Rus ve ilk komünist. Yıl 1972, İzmir Bayraklı sahili Salhane kayalıkları üstünde zayıf mahzun ve yalnız bir delikanlı. Bense Çanakkale Yenice’den odun yüklü kamyonumuzla İzmir’e ilk kez gelmişim, kamyonumuz sağa park etmiş, sadece ben başındayım, yaşımsa henüz 8. Melek yönlendirdi; git şu tek başına oturmuş, denize taş atan Rus’a söyle dedi; ‘Türkiye’den sınırdışı edileceksin, ileride KGB Başkanı olacaksın, sonra Rusya Devlet Başkanı, daha sonra da Müslüman olacaksın!!!’ Ben ilk kez duyduğum harfleri ve mesajı Türkçe ilettim. Tanıştık; adını Vladimir olarak tanıttı. Rus musun? Komunist misin? gibi sorularım oldu. Çevik bir panter gibiydi; benimle yoldaş samimiyeti içinde sıkıca tokalaştı!!! Ayrıldığım da Melek de kaybolmuştu. Bizimkiler de kamyona geri geldiklerinde korktular ve uzaklaştık.
Bazen düşünürüm; 1975 yılında Balıkesir Kayabey ilkokulundan Ali Hikmet Paşa İlkokuluna piyes izlemeye gittiğimde oturtulduğum koltuk altına saatli bir bomba koyulmuş olduğunu bana Melek ihbar edip ben de bombayı görüp yüksek sesle söylememiş olsaydım nasıl bir katliam yaşanacaktı?! Acaba TC bir çocuğun KGB ajanı olduğunu mu varsaydı!!! Eğer öyleyse 1983 yılında bile Anaka Ulus eski TBMM binası bahçesindeki Kamelya’nın 16 metre altındaki KGB Genel Merkezi’ne caddenin 100 metre aşağısındaki Ankara Palas Oteli ikinci katındaki bir odadan girilip kalorifer dairesi altından koridorla ulaşılması ve eski Meclis Binası önünde Tacik, Kırgız, Türkmen komünist KGB askerlerinin koruma görevi yapmalarını daha doğrusu KGB’nin tüm Dünyay’yı yöneten Genel Merkezi’nin Moskova ya da Varşova değil de burası olmasını nasıl izah edebilirler?! NATO içindeki Truva Atı TC değilse nedir?! Asıl salaklık SSCB yıkıldıktan sonra Rusya’nın NATO’nun Gizli Üyesi olup geçmişte TC üzerinden kopyalanan tüm bilgileri Batı’ya vermiş olmasının TC’de Ergenekon Balyoz gibi operasyonlara yol açan birer Süper NATO tasfiyesi olduğunu görememektir.
SOVYETLER BİRLİĞİ – USSR yıkılışı ve tutsak Demirperde ülke halklarının özgülüklerine kavuşturulmasında karınca kararınca bir gayretim olmuştur. Aslında benim rolüm İlahi planda Göklerin Krallığı’nın kararının icrasına yöneliktir. VLADİMİR PUTİN ile bir çocuğun İzmir’de Bayraklı-Salhane kayalıkları üzerinden taş atarak denizde balık avlayan bir KGB ajanının tanışma olasılığı ve istikbalde onun KGB Başkanı ve Rusya Devlet Başkanı olup İslam diniyle müşerref olacağı kehanetini tebliğ etme olasılığı ancak “KELEBEK ETKİSİ” ile izah edilebilir!!! VLADİMİR PUTİN beni unutmadı, bense sonradan hatırlatıldım; adeta masonik uyku gibi, vakti gelince uyandırıldım. Nitekim Kuzey Kore Lideri KİMYON REİS’e KİTAB-I MUKADDES ile KURAN-I KERİM okumasını tebliğ eden mektubum İsviçre’de öğrenci olduğu lisede ulaştırmış olmam da bugünkü NÜKLEER ANLAŞMA zaferinin tüm insanlık için ne kadar büyük bir hayat ve umut oluşu ise KELEBEK ETKİSİ’nden öte anlamlar taşıyan bir kehanet olsa gerek; adeta “Hezekiel” kitabında bahse konu “Togarma/Türk” diyarından bir kuluna “Magog’un Kralı GOG’a yünel!!!” emrinin tecellisi olduğunu ben o günlerde Dünya basınının haberlerinden öğrendim.
İlham/Vahiy gelir; karşılaştığım asil bir insanı takdis eder onu Kral olarak muştularım. Gün olmuştur Melekut önüme kalemlerini atmış NOBEL Ödülü alacağım için dedikleri halde “toplayın şu kalemleri!” ” istemiyor musun?!” sorusunz “Hayır, istemiyorum!!!” demişimdir; 1983. Milli Piyango Büyük İkramiye’ye ilgi duyardım; “Sana Kainat Büyük İkramiyesi çıkmış, ne yapacaksın Milli Piyangoyu?!” demişler, ben de Nimet Abla şubesinin ücretsiz piyango ikramını kabul etmemişimdir; 1983. Cumhurbaşkanı olarak İstanbul Üniv. İktisat Fakültesi Uluslarası İlişkiler bölümünde ayaküstü tanıştığımız Kayserili Abdullah GÜL’ü Cumhurbaşkanı olarak nasbedip dua ile takdis etmemden sonra Melekut itiraz etmiş ” Niçin Sen olmuyorsun da başkalarını takdis ediyorsun?!” dediklerinde bir cevap bulamamışımdır. Elhak bağlı olduğum BAŞHEKİM-BAŞKAHİN Ebedi olup Yeryüzünün tüm Krallarına biz Kohenleri vasıtasıyla OLUR verir. Niçin Kayseri?! sorusunun cevabı bir ŞEHİD yüzüsuyu hürmetinedir; 12 Eylül öncesi bir Cami şadırvanında abdest alırken ŞEHİD edilen Akıncılar mensubu bir Kardeşimiz bereketi içindir.
1983 yılıydı, Boğaziçi Üniv’den Aşiyan Kabristanlığı yoluyla Emirgan’a indim; Münir Nureddin SELÇUK’un Ruhuna okudum. Atlı Köşk köşesine lahana eken bir bahçıvanla karşılaştım; Kelem ekiyom Ağam! dedi. ben Kelam ekerim, dedim. Nasıl, karlı bir iş mi, eyi kazandırıyor mu?! dedi. Sohbete koyulduk bu akıllı adamla, Kahya olduğunu düşündüm. Sonra güleryüzlü biri geldi; gelen Özdemir SABANCI, konuştuğum kişiyse Sakıp SABANCI’ymış. Daha sonra Gazeteci Mehmet BARLAS da yoldan Selam verip katıldı tanışmamıza, Münir Nureddin SELÇUK’un kabri ayak altında kalmış! dedim; hak verdi. Sonraki günlerde İlim Yayma Yurdu’na oğlu Cemil BARLAS’ı bana gönderdi, sağolsun Gazete’de iş bulmuşlardı burs ihtiyacıma binaen. Sonra ben ayrılırken bir Şehid geldi ve oradaki tüm şahısları bana tanıttı, hepsi Turgut ÖZAL’ın Aile Dostu, dedi. SABANCI Ailesi’nden çok çok iyi insanlar olarak bahsetti; Atlı Köşk Senin, Damatları olabilirsin! dedi. Sen Kimsin? deyince; Şehid! olduğunu işitince Selam verip yoluma yürüyüp gittim; oradakiler konuşmalarıma şahid oldular. Sonraki zamanlarda Özdemir SABANCI da Sakıp SABANCI da Selam gönderdiler. Bilhassa Sakıp SABANCI bütün gönlüyle bana hayatı boyunca bağlıydı, hiç görüşmedim, ne mektup, ne bir vasıtayla. Benim tahsil hayatımı tümüyle finanse etmek istedi, bense Afgan Cihadı için Şehid namzeti vakıf bir mümin olup gönüllü Fransız doktorların yerini almak üzere Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni kazanarak gelmiştim; Atlı Köşk’ün gölgesinden bile bir daha geçmedim ne kadar güzel İnsanlar olduklarını bildiğim halde. Fakat Sakıp SABANCI’nın polis elçisine; bana burs vermek yerine ADANA’ya büyük bir Camii yaptırmasını, benim bursumu da orada namıma harcamasını istedim. Polis de şaşırdı; niye Kayseri değil de ADANA dedi. Sen Balıkesir’lisin, niye Balıkesir değil ADANA?! Fatih Camii Avlusu’nda o polis ulakla sohbet ediyorduk, beni orada bulmuştu. Aynı yerde Şehid Nebi’lerden Bali Amca yani Aziz Pavlus ile tanışıp iman etmiştim yüzyüze, Tarsus’luyum! demişti. ADANA SABANCI CAMİİ Hatırası budur işte!!! Allah cc kabul eylesin İnşaallah!!! Aaaaaamiiiiiiiinnnnnn…
Merhum Turgut ÖZAL Cumhurbaşkanı’yken bir faks çektim; Adsriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar Türk Dünyası!!! söylemi vardı Turgut ÖZAL’ın. Bense Ona Moğalistan’ı keşfetmesini önerdim; benim tavsiyelerime bir Aksakallı’yı dinlercesine değer verir kamoyuna açıklama yapardı. Örneğin Sevan NİŞANYAN’ın benden ricası üzerine Ermeni Akademisyenleri korumasını isteyen bir mektup yazdığımda Hürriyet’e manşet yaptırmıştı. Benim 1984 İstanbul Beşiktaş Vişnezade Camii’nde Kadir Gecesi Göklerin Melekutu ile beraberliğimi yine Meleklerin benden izin alarak Turgut ÖZAL’ı haberdar etmeleri üzerine; ‘Biz vise man yetiştirmek istiyoruz; Ülkemize bu tür fırsatlar 1000 yılda bir gelir!!!’ deyişi buna örneklerdir. Bugün Moğalistan’da Avrasya Liderler Toplantısı yapılıyor!!!
Gazeteci SAVAŞ AY’ın Fındıkzade’deki evinde bana çekmiş olduğu duvarında asılı fotoğrafı gösterdi; “Bak! dedi, bu benim çektiğim footoğraf; İMAM AYETULLAH HUMEYNİ gülümsüyor, tek gülümsediği bu resimdir!!!” diyerek gururla göstermişti…
AYETULLAH HUMEYNİ Ruhani ve Diri Evliyaullah’tan bir Zat. 2004 yılında Kabe’de karşılaştıklarımdandı, Bediüzzaman SAİD-İ NURSİ, Hasan EL-BENNA, Prof.Seyyid KUTUB, Ebulula EL-MEVDUDİ ve Hafız ABDÜSSAMED ilh..
gibi. HASAN RUHANİ ile de Kabe’de Makam-ı İbrahim’de tokalaştık; Ayetullah EMİNİ’ye Selam gönderebildim. “ALLAHU YUBARİK FİKUM!” diyerek istikballerini tebrik ettim; güleryüzüyle ayrıldık…
Libya Diktatörü MUAMMER EL-KAZZAFİ Bingazi Stadyum katliamı öncesinde de çok müslümanı ortadan kaldırmış biri. ŞEHİD ettiklerinden İMAM MUSA SADR ra. beni 1983 yılında ziyaret etmişti; şimdiki HÜDA-PAR Genel Başkan Yardımcısı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Alim Zat HÜSEYİN YILMAZ ile kaldığımız aynı Yurt dışındaki Cemal Yener Tosyalı caddesi üzerinde görüşüp tanışmıştık; Hz.MEHDİ as üzerine ayaküstü konuşmuştuk. Sonraki yıllarda AYETULLAH HÜSEYİN FADLALLAH’a bir mektup da yazmıştım. ŞEYH HASAN NASRALLAH’ı da 2004 Hac Arafat Çadırı dışından dinlemiştim…Aynı koordinatta tanıştığım bir ŞEHİD de SEDAT YENİGÜN olmuştu 1983 yılında; iki kişiye Selam göndermişti, biri SAMİ ŞENER (Profesör) diğeri de İlim Yayma Yurdu’nda kalan Çorum’lu olup İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde akademik öğrenci FATİH BİLGİN gibi isimli gözlüklü tombik bir MTTB kıdemlisiydi, Çoruma’a dönmesini tavsiye etmişti; mesajını iletmiştim.
BEDİÜZZAMAN denilince kimi SAİD-İ NURSİ Hz. kimisi de BEDİÜZZAMAN FİRUZANFER ra. hatırlar. Fakat biz muhibleri nezdinde BEDİÜZZAMAN İMAM AYETULLAH RUHULLAH MUSAVİ HUMEYNİ RA. zikrolunur umumiyetle. İMAM HUMEYNİ ra. bir RUHANİ idi; dolayısıyla maddi vesileler kadar manevi vasıtalarla da irtibatımız hep oldu. Melekutun beni bilgilendirmesiyle ve yine Melekut vasıtasıyla İmam Humeyni’ye haber yolladım; “Irak’ta taş taş üstünde kalmayacak gelecekte; o yüzden İran-Irak savaşını bitirsin!!!” Bu mesajımın hemen ertesinde İmam Humeyni’nin ra. şu beyanı yer aldı dünya basınında; “Bu savaşı bitiriyorum; ancak bu benim için zehir içmekten daha acı!!!” Nitekim Türk askerinin Irak tezkeresi reddinde en büyük pay sahibi Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni CAN ATAKLI’nındır; her ne kadar Dışişleri Bakanı’na mal olsa da “at pazarlığı!!!”. Orada da benim bir tuzum olduğunu aynı ilkokul mezunu olduğumuz, babası Cemil ATAKLI’nın da merhum babamın ilkokul öğretmeni olduğu Kayabey vesilesiyle telefon görüşmemizi Can ATAKLI anımsar…Tarihi yaşarken yakalamak gerekir; herşey anda mevcuttur.
Şam Şehri yani DAMASCUS; Surite’nin başkenti. Şam’da CEBEL KASYUN var; orada medfun benim iki Arkadaşım/Dostum var. MUHYİDDİN İBNUL-ARABİ ra. ile HALİD-İ BAĞDADİ ra. 1989 yılında Abdullah El-Hayyat adıyla MUHYİDDİN İBNUL-ARABİ as. birlikte Mekke-i Mükerreme’de Kabe’de dostluklarımız oldu; HALİD-İ BAĞDADİ as. ile Medine-i Münevvere’de geçirdiğimiz dostluklarımız gibi. Sonra İBNUL-ARABİ yani Abdullah benim İstanbul’da ziyaretime geldi, ben de Onu şimdi Başbakan olan ve Merter’deki Toprak apt’da duamız mucibince bu hizmete nail olan BİNALİ YILDIRIM’ın da bulunduğu Erzincanlı Abdürrahim Efendi’nin sohbet meclisine götürdüm. Lafı uzatmayayım, bugün Suriye’deki yıkım sebebiyle İBNÜL-ARABİ ra o günden ziyadesiyle mahzun ve gözleri yaşlıydı. Bugünkü idarecilerimize düşen görev tüm mazlumların gözyaşlarını silmek olmalıdır.
Benim asıl bahse konum; İmam Ayetullah HUMEYNİ ra Dostumun SSCB Lideri Mihail GORBAÇOV’u MUHYİDDİN İBNÜK-ARABİ ve MOLLA SADRA hikemiyatıyla İslama davet mektubudur. Rabbim beni Sühreverdi kulu gibi İşrak Nuru ile aydınlatıp (Einfuhlung) Ruh ile eğittikten sonra ben de Mihail GORBAÇOV’u Kuran-ı Kerim’e davet eden bir mektup yazarak Moskova’ya göndermiştim.
İSLAMCILIK İFLAS ETTİ Mİ? Yazarlardan sıkça okuyoruz; “İslamcılığın İflası” başlıklı yazılar… Doğrusunu ben Size diyeyim… Eğer ‘İslamcılık’tan maksut ‘iflas’ kavramıyla ilintili bir durumsa bu ‘finans kapital’ ile ilgili demektir, yani ekonomi ve kapitalizmdir sözkonusu olan. ‘İslamcılık’ kavramında da ‘işletilen bir islam’ manası mündemiçtir zaten; satıcılık gibi… Fakat yazarların asıl kastettikleri ise ‘siyasal islam’ diye de tabir ettikleri “Şeriat düzeni”dir kastolunan; daha da açtıklarında “kafa, kol kesmek!” gibi tanımlamalara başvurdukları görülür, bir “vahşet manzarası” çizilir. Bilinçaltlarında yatan asıl korku ise putlarının parçalanması, heykellerin yerle bir edilmesidir!… Bütün bunların engellenmesinin teminatı olarak da Anayasa’daki “Laiklik” ilkesinin varolması onlar için hayati önemdedir. Ben “Evrensel Şeriat Nizamına” iman eden Hanif bir müminim; ikonoklast yani putkırıcı!!! Hazreti İbrahim as iman önderim!!!… Dolayısıyla benim varlığım onlar için sakıncalı bir durum, bir tehlike ve bir tehdit olarak algılanır. Oysa ki ben putperestlerin de bayramlarda ibadet haklarına saygılıyım, putlarına da asla sövmedim. Putları hakkında yönelttikleri “Sen Hubel’i sever misin?!” türü suallere “Ben sadece karımı severim:)” diye yanıt veririm. Sonuç olarak “islamcılık” semantik olarak da ontolojik olarak da zaten müflistir; varolmadığı gibi var sanılan da elde kalmamıştır!!! Şeytani tüm ideolojiler gibi!!! Ancak Şeriat tüm Kainat’ın yegane nizamıdır; hep vardır ve hep varolacaktır. Varlığından haberdar olmayanların sorunu körlük ve sağırlıktır. Vahyolunan Kutsal Kitapların muamelat hükümlerinin reddolunması Şeriatın hükmünü icraya mani değildir; İlahi plan ve Göklerin Melekutu gereğini vakti geldiğinde adaletle kaza eder; kaçınılamaz!!! Dolayısıyla bilinçaltı korkular akıbetleri Şeriat hukukunca sabit ve malum olmaları sebebiyledir. Cinayet işleyenin bunun İlahi cezasının “kısas” oluşunu bilmesi gibidir. Beşeri hukuk ne cezayı öngörürse öngörsün Şeriat yasasındaki tabii infazın tatminini asla sağlayamaz. Sözün güzeli; “Ameller niyetlere göredir”!!!. Kim neyi inkar ederse etsin, kim de neye inanmak isterse inansın; ne gam!!!… “Vincet omnia Veritas”!!! Hak daima galiptir.
Turgut ÖZAL Allah’ın cc rahmeti üzerine olsun, merhum nasıl bir yüce kişilikti, bu hatıram tanıktır. Yıl 1988. Balıkesir ANAP Milletvekili Edip UĞUR beni taksisiyle Balıkesir’den İstanbul’a götürdü, Anadolu yakasında bir evde misafir olduk. Evin telefonundan Başbakan Turgut ÖZAL ile görüşüyor; benden bahsediyorlar. ÖZAL Cumhurbaşkanı olmak istiyor, vefat eden Balıkesir Milletvekili hakkında neden arıyor, benim kanaatlerimi önemsiyor, açık seçik düşüncelerimi ifade ediyorum. Ayrıca Turgut ÖZAL için de “Müslümanların putu oldu; Onu da alnı kabağından vururlar!!!” diyorum. Milletvekili aynen iletiyor; Turgut ÖZAL “aynen böyle mi diyor?!” diye teyid istiyor, Milletvekili “aynen böyle söylüyor Efendim, hiç müdanaası yok!!!” diyor. Henüz Kartal DEMİRAĞ süikasti olmamış, yok ortada böyle birşey. Turgut ÖZAL benim için “kendi düşüncesi mi?!” diye soruyor; “Hayır, bu bir meczubun kehanetidir; ben inanıyorum!!!” cevabını veriyorum. ÖZAL “Peki, kendisinin Turgut ÖZAL hakkındaki düşüncesi nedir?!” dediğinde ben “ÖZAL masum bir insan, neler yaşandığını bilmez; Allah cc onu korur!!!” diye cevapladığımda; telefonun karşısındaki Turgut ÖZAL hüngür hüngür ağlıyordu, Milletvekili “Turgut ÖZAL Beyi hiç bugüne kadar böyle görmemiştim!!!” dedi.
Sayın Dr.Doğu PERİNÇEK dün akşam Ulusal Tv kanalında gazeteci Rafet BALLI ile söyleşirken Türkiye Cumhuriyeti Devletine Turgut ÖZAL’ın 24 Ocak ekonomi kararları sonrasında ÖZAL ile birlikte ahlaksızlığın pelesenk olduğunu vurguladı. Benim yaşım daha eski bürokrasiyi yakından tanımaya imkan vermemiş olsa da Başbakanlık DPT takunyalı bürokrasisini yakından tanıdığım kadarıyla gündüz mesaisine saat 10.45 gibi gelirler, masalarının üzerindeki günlük gazetelerin manşetlerine göz gezdirdiktiten sonra 11.15 gibi öğle yemeği için asansör başına avdet ederlerdi. Bugün İstanbul Bebek Camiinden toprağa verilen Prof.Dr.Güngör URAS ile de böyle bir asansör içinde Sezai UĞURLU’nun bilinçaltını yansıtan esprileriyle tanışmıştık; “Ayşe Teyze’yi tanır mısın?!” sorusuna “Hayır!” cevabını verdiğimde Prof.Dr.Güngör URAS “İsminiz nedir?!” diye sorunca Sezai UĞURLU “Şimdilik Ömer:)” diye zorla güldürmüştü Sayın Prof.Dr.Güngör URAS’ı!!!…Nezaket sahibi, saygılı bir Anadolu insanıydı; Denizli olabilir memleketi!!!…
Alevi kökenli insanlarla askerlik hayatımda yakın diyaloğum oldu; çok azı istisna tanıdıklarımın hepsinden kalleşlik gördüm, münafıktılar!!! Kanaatimce aile ve kültür çevrelerinden düşmanlık, kin ve takiyye ile aşılanıyorlar bir “sünnü!” umacısına karşı. Cehaletin ve kurnazlığın, riyakarlığın ve yılanlığın canlı örnekleriydiler benim tanıdıklarım!!! Oysa ben “sünnü!” olmayı reddettiğim ama o “sünnü!” kültür içinde yetiştiğim halde o insanlara karşı sevgi ve yardımdan başkaca hiçbir his tanımadım yüreğimde!!!…
ABD Savaş makinalarını İran’a karşı yığmakta. Başkan OBAMA ile İran arasında varılan uluslararası mutabakatı tek taraflı bozan ABD oldu. ABD ile İsrail ittifakı gayet tabii. Fakat İran ile İsrail arasında bir savaş başlamış da değil; üstelik varolan sulh ABD tarafından tek taraflı bozuluyor. Türkiye’nin parçalanması için Kürdistan nam altında Siyonist bir Ermeni-Kürt devleti kurmak için ABD-İsrail ittifakı var güçleriyle silah ve eğitim yatırımı içindeler. İran’ın da Afganistan, Irak, Somali, Libya ve Suriye gibi perişan edilmesi ardından da Türkiye ve Suudi Arabistan’a sıranın gelmesi sadece bir ajanda meselesi. Dünya artık bir yanda ABD, İsrail diğer yanda Rusya, Çin, Kuzey Kore, İran ve Türkiye olarak iki pakta ayrılıyor. Avrupa ile Hindistan, Pakistan gibi ülkelerin de tarafsızlıklarını nereye kadar koruyup koruyamayacakları ciddi bir sorudur!? Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır Siyonizmin emrinde Emperyalizmin sömürgeleri olduklarından halklarının asaletine rağmen idarecilerinin kukla olmaları sebebiyle herbiri müstakbel istikrarsızlıklara gebe. Yunanistan ile Kuzey Kıbrıs Rum kesimi ABD, İsrail, Arap ittifakı yanında Türkiye’ye düşman safta konuşlanmış durumda. Bu tablo 1.Dünya Savaşı koşullarından beter bir ARMEGADON Savaşıdır!!! Fakat öyle ki Türkiye’nin de içinde yer almakta olduğu Magog (Demir kültü, Mu kökenli tradisyon İskoç riti) ile Gog (Petrol kültü, Atlantis kökenli tradisyon Fransız riti) arasındaki Son Kıyamet Savaşı’na (Yıldızlar Savaşı, Nükleer Savaş) gebedir!!!
ABD’nin İran’a yönelik savaş tutkusunu GOG-MAGOG Savaşı hazırlıklarının başlaması ARMEGADON’u da tutuşturacak bir olgu olarak görüyorum. ABD müstakbel GOG-MAGOG Savaşı için Çin’in hayat yollarını klamplamak üzere denizden ve karadan global ablukasını sürdürüyor. “Bir Kuşak, Bir Yol” diye adlandırılan “İpek Yolu” üzerindeki ülkeler sırayla ABD tarafından klamplanıyor. Hiç kuşkusuz Türkiye de sırada!!!
Türkiye Cumhuriyeti niçin GOG-MAGOG Savaşında “Petrol kampı, Atlantis kökenli Fransız riti, Batı diye galat-ı meşhur GOG” yerine; “Demir kampı, Mu kökenli İskoç riti, Doğu diye galat-ı meşhur MAGOG” safında yer almaktadır.
Evvela GOG-MAGOG sınırlarının ayrıştığı orijin noktası Türkiye’nin Bergama ilçesidir ki buradan geçen meridyen ile paralelin teşkil ettiği haç bize doğal sınırları bildirmektedir. Türkiye coğrafi olarak MAGOG alanına dahildir ama GOG-MAGOG Savaşının da MERKEZ ÜSSÜ (Orijin) noktasıdır!!!
Mustafa Kamal Atatürk “Doğu Paktı” müttefikidir.
TC rejimine Ergenekoncuları hapseden Fethullah Gülen egemen olsaydı o zaman Türkiye GOG yani “Batı Paktı” aidiyetinde yer almış olacaktı.
İsmet İNÖNÜ ile Mustafa Kamal ATATÜRK’ün çelişkisi hakikatte bir GOG ile MAGOG çelişkisidir. İsmet İNÖNÜ Osmanlı İmparatorluk siyasetine benzer şekilde GOG (Batı) ile müttefiktir. Mustafa Kamal ATATÜRK ise MAGOG (Doğu) müttefikidir. Bugünkü AKP Magog, CHP ise Gog tarafına eğilimlidir. Bu bağlamda ben Profesör İdris KÜÇÜKÖMER’in teziyle örtüşüyorum; gerçekte İsmet İNÖNÜ sağ, Mustafa Kamal ATATÜRK ise sol tandansta yer alırlar.
Adnan MENDERES başlangıçta İsmet İNÖNÜ ile aynı kampta (Batı/GOG) olduğundan iktidarına yol verilmiştir. Fakat Demokrat Parti iktidar sürecinde Mustafa Kamal ATATÜRK (Doğu/MAGOG) kampına kaydığından buna da yine egemen Batı/GOG tarafından izin verilmeyerek 27 Mayıs Askeri Darbesi gerçekleştirilmiştir.
Mustafa Kemal ATATÜRK kendi el yazısıyla Mustafa Kemal yerine Mustafa KAMAL imzasını kullanır. Mustafa Kemal bilinçli bir entellektüeldir. Seçim ve edimlerinde son derece bilinçli hareket eder. Onun çevresinde bulunanlar da birçok şeyin farkında olsalar gerektir. “KAM” kelimesi Şamanizm dönemi Türkler’de “Kahin/Şaman/Dinadamı” için kullanılır. ATA-TÜRK soyadını seçimş de bu bilinci teyid eder doğrultudadır. Kurmuş olduğu Cumhuriyet Halk Fırkası için “ALTI OK” sembolü de Orta Asya topraklarında keşfedilmiş olan “ALTI YARIQ TİGİN” ilkelerine atıftır.
ŞAMANİZM esası Animizm, Totemizm, Akbüyü-Karabüyü Spiritüel Hekimliği gibi merkezinde Dinadamları olan Şamanların yer aldığı mitolojik dinlerdendir. Tarihteki Türkler, Moğollar, Japonlar, Eskimolar, Kızılderililer, Tibetliler, Aborijinler, Hint mitolojileri, Afrika Kabileleri, Antik Yunan mitolojisi, İnka-Maya-Aztekler bu gruptan bir inanışı benimsemişlerdir. Bu yolun Hz.İbrahim as tarafından yolu kesilip putları boğazlanmıştır!!! Hz.İbrahim as Hanif Müslüman olmuştu ve Sabii dinine mensup bir toplumda yaşıyordu!!! Sabiiler ve Mecusiler hakkında Kuran-ı Kerim “Ehli Kitap” yaklaşımı sergiler. Bahse konu yukarıdaki Şaman kökenli din toplumlarının Sabii olup olmadıkları meraka değer bir konu. Zira Sabiiler “Yıldızlar” ilmiyle Hidayet arayışındaki insanlardır. Ve Hz.Adem as’ın “Yeryüzündeki Allah’ın cc Halifesi” sıfatıyla Sabiilik yahut Mecusilik ile bir ilintisi var mıdır!? Zira Hz.Adem as’ın Dünya hayatına teşrifleri henüz 10 Bin yılın içindedir ve Yeryüzü adamlarının geçirmiş oldukları serencama kıyasla henüz çok yeni bir misafir sayılır!!! Yine Yeryüzüne demir ve petrol sömürgeciliği için Sirius ve Aldeberan gibi “Yıldızlar”dan gelip Yerkabuğu altındaki dijital galerilerinde ileri bir UFO teknolojisi ile yaşayan Gog ile Magog mensupları mıdır Sabiiler!? Dünyadışı varlıkların dışında evrimlerini Dünya üzerinde yaratılarak sürdüren Homo Sapiens türü müdür Sabiiler!? Ya da Dünyadışı varlıkların Yeryüzü üzerindeki canlılar üzerinde geliştirdikleri labaratuar tekniği Genomix popülasyonların dini midir!? Mustafa Kamal ATATÜRK’ün de çağının bir entellektüeli olarak MU Kökeni tradisyon ve kültür kodları hakkındaki tecessüslerini en az bir Charles DARWİN kadar anlayışla karşılamamız gerektiğini düşünüyorum.
Hz.Adem as ile Hz.Musa as arasında geçen yıllar Tevrat-ı Şerif’in Tekvin/Bereşit/Genesis (Varoluş/Yaratılış/Oluş) Süresi içinde tarihlenir. Nuh as ile Tufan helakı sonrasındaki önemli kilometre taşlarından biri Hz.İbrahim as ve Mısır’dan İsrailoğulları’nın Çıkış/Şemot/Exodus hicret eyleminin Önderi Peygamber Hz.Musa as çok önemli kavşaklardır.
Yahudiler “Bilgi Toplumu” olmaları için Vahiy ile hazırlanmışlardır; dolayısıyla Tevrat Leriatı’nın emirlerine titizlikle uyarak Yahudiler dışındaki kadınlarla evlenmeyerek soyları üzerinde yapılabilecek herhangi bir genetik operasyona asla izin vermemişlerdir!!! Aksi halde mankurtlaşıp maymuna dönmek mukadder olurdu!!! (Şabbat emrine uymayanların cezası; “kıradaten hasiin” yani aşağılık maymunlar olmaktı!!!).
Çin ve Hint toplumlarını arkaik düzeyden medeniyet vasfına yücelten Allah cc Elçileri olmuşlardır; işte LOKMAN AS (LU Kamanı/Hekimi/Bilgesi) Çin halkının bir mürşidi olan LAO-TSE TZU diye bilinen Zat’tır. Keza Hind medeniyetini de tecdid eden Allah cc Elçisi ZÜLKİFL AS BUDHA diye bildiğimiz Prens’tir. ZÜLKARNEYN AS da yeniden zuhurunda ŞAMAN halkların bir Hidayet klavuzu olarak misyon ve kudret sahibi olacaktır.
ZÜLKARNEYN AS için Hz.İbrahim’in as Kitab-ı Mukaddes’de bahsedilen hür nikahlı Eşi “SARAH” dışında iki Zevcesi daha vaazedilmiştir. “KATURAH” ve “HACER” Validelerimiz ase. Hz.İbrahim as için bu bağlamda “ALFA ve OMEGA” gözlüğü iki boynuzumuzla bakarsak “SU=H2O” kimyasal formulündeki Oksijen İSHAK AS Annesi ve Yahudilerin Soyatası’dır. İSMAİL AS da SON PEYGAMBER HZ.MUHAMMED SAV.’in Soyatası olmaktadır. ZÜLKARNEYN AS ise ilk Dünya misafirliği hayatında “Sarah” neslinden bir Beni İsrail Elçisi’dir. İkinci kez Kıyamet alameti olarak zuhurunda ise hem “Keturah/Kadriye” hem de “Hacer” Validelerimizin temsil ettiği Ahidler’in sembolü olarak SU’daki 2 Hidrojen atomundaki kovalent bağ boynuzlarıyla Oksijen atomunu temsilen birleştirmiş olacaktır. Yani “Keturah” Hz.İbrahim as tarafından hediyelerle TOGARMA (Türkler) diyarına Horasan’a uğurlanmıştı (Muhyiddin İbnül-Arabi Hz’ne göre Horasan Erenleri bu Soy’dandır!). O halde ZÜLKARNEYN AS bu kez ikinci zuhurunda hem bir İSLAM (Ümmet-i Muhammed) hem de “Keturah” neslinden bir Zat olacaktır.
DÜNYA müstakbel GOG-MAGOG Savaşı için ayrıştırılıp kutuplaştırılıyor!!! Nitekim SUUDİ ARABİSTAN ile PKK bu yüzden İSRAİL ve ABD ile aynı “Petrolcü Batı Paktı” yani GOG safında müttefikler haline gelirken; Laik Kemalist Türkiye Cumhuriyeti ile İran İslam Cumhuriyeti “Demirci Doğu Paktı” olan MAGOG içinde aynı safta yer alıyorlar!!!
İmam Ayetullah HUMEYNİ ra yanlış bir ictihadla “Ehli Kitap” ile barışçıl ittifak ilişkileri kurması gerektiği halde Kitap Ehlini “şeytan” ittihaz ederek farkında olmadan Mustafa Kemal ATATÜRK ile aynı kampa konumlanarak “Magog” müttefiki oldu. Bugün Çin taraftarı Kemalist Sayın Doğu PERİNÇEK’in İran İslam Cumhuriyeti ile aynı safta mücadele vermesinin bağlamı budur.
Fethullah GÜLEN yahut PKK gibi “Gog” kampında yer almak doğru mudur, peki!?
Hanif İslam çizgisi bu her iki kampın da yeryüzünde fitneye sebep olduklarını bilir. “Ehli Kitap” ister Gog tarafında, isterse Magog tarafında bulunsun bizlerin tali/ikincil müttefikleridir. Nitekim bugün Çin Devleti de Yahudi Ehli Kitap bir zümrenin egemenliğindedir, keza Rusya hristiyan olduğu gibi hinterlandı içindeki dominyonların da çoğu yine müslüman halklardır.
Hanif Müslüman “Yecüc ve Mecüc” karşısında tsrafsızlığını yitirmemelidir; ancak doğal akış hakiki “Swastika” döngüsünde olduğu gibi Doğu’dan Batı’ya doğrudur ki bu Sun Tzu’dan sonra benim teorimde ortaya konmuştur. Bkz. ŞEHADET