TİTO, ENVER HOCA, KİM JONG-UN ve KEMAL KILIÇDAROĞLU
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Komunizminden görece bağımsız Yugoslavya, Arnavutluk gibi farklı komunist ülkeler vardı; Afrika’da Angola, Latin Amerika’da Küba, Uzak Doğu’da çin ve Kuzey Kore gibi. Sonraki yıllarda Türkiyeli Komunistlere de İslam’a Davet mektupları gönderdiğim Behice Boran, Profesör Sadun Aren, Doçent Mehmet Ali Aybar, Profesör İdris Küçükömer, Mihri Belli, Doğu Perinçek gibi örneklerden yıllar önce 1978 yılında Yugoslavya Devlet Başkanı Tito’ya, Arnavutluk Devlet Başkanı Enver Hoca’ya ve İsviçre’deki öğrencilik yıllarında şimdiki Kuzey Kore devlet Başkanı Kim Jong-Un’a da İslama Davet mektupları göndermiştim.
Tito Aliya İzzet Begoviç’i tutuklayıp Belgrad Cezaevi’ne koydu, bu kez Cezaevi’ndeki Aliya İzzet Begoviç’e destek için mektup gönderdim.
Enver Hoca’nın reaksiyonu müspet oldu, Arnavutluk’taki Müslümanlara ibadet ve din özgürlüğü alanında adımlar attı.
Kim Jong-Un ise İsviçre’de öğrenciyken İslam dinini özet ama en güzel şekliyle yani Hanif bir bilinçle; hem Kitab-ı Mukaddes hem de Kuran-ı Kerim’i okumaya davet ettim.
Türkiye’deki davetlerimden en müsbet yanıtı Türkiye Komunist Partisi Başkanı Behice Boran’dan aldım, Allah cc rahmet eylesin.
Kemal Kılıçdaroğlu için ayrı bir değerlendirmede bulunmak vicdani bir görev benim için. Çünkü Ruhani bir sorumluluk sonucu Kendisine bir mektup yazdım.
Yıl 1983, İstanbul Unkapanı İMÇ Blokları önündeki otobüs durağına yürüyorum. Uzun boylu bir zat bana doğru yaklaşıp Selam verdi. Selamına mukabeleden sonra bana şunları söyledi; ‘Herkese mektup yazıyorsun, Kemal Kılıçdaroğlu’na da yazsana!!!’ dedi. ‘Kemal Kılıçdaroğlu da kim, Siz kimsiniz?!’ diye sordum. Benim adım ‘Seyit Rıza’ dedi. ‘Kemal Kılıçdaroğlu Alevi Canlardan’dır, Can’dır; dedi. ‘Solcu, O da zulüm gördü! Şu anda Maliye Bakanlığı’nda çalışıyor, daha sonra Sigorta Kurumu’na müdür ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne Genel Başkan da olacak!’ dedi. ‘Peki ben Şeriatçıyım, beni tanımaz, böyle yazarım, O Solcu ise kabul eder mi?!’ diye sordum. ‘Kabul eder, benim Kendisine Selamımı söyle, beni sever, güzel bir kalbi vardır’ dedi. Seyit Rıza’ya söz verdim ve isteğini yerine getirdim. 1991 yılında bu kez ben Tunceli Pülümür’de doktor olarak görev yaparken Hac dönüşümde Seyit Rıza’nın Selamını aldım; Pülümür depremini haber verdi. Ben de Ali Rıza Anuk’a ve Ali Rıza Can’a haber vermiştim. O günlerde bir PTT’de memur olarak görev yapan Pülümürlü genç bir arkadaşım bana Kemal Kılıçdaroğlu’ndan Selam getirdi. Kabe’yi ziyaret etmesini tavsiye ettim. Çünkü Hac ziyaretim öncesi Kutlu Dede namıyla bilinen bir Alevi Dedesini evinde ziyaret edip dualarını talep ederek Hac görevime gitmiştim. Mekke-i Mükerreme’de bir akşam yatsı namazı için Kabe’ye gelirken beyaz ihramı içinde Kutlu Dede ile karşılaşıp birbirimize sarıldık, bilmiyordum Hacca geleceğini, bana söylememişti, çok büyük sürpriz ve sevinç oldu:) Hac dönüşü ziyaret edeceğimi söyleyip birbirimizin dualarını isteyerek vedalaştık. Pülümür’e dönerken Erzincan Dağyolu’nda sabah saat 7 sularında PKK yol kesip silahlı militanlarıyla kimlik kontrolü yapmıştı, bana dokunulmadı. Oysa Ümraniye’de İmamlık yapan Hatip Dicle 1983 yılında İlim Yayma Yurdu’nda bana PKK tarafından ölüm infazı gerçekleştirileceğini, çevremizdeki radikal islamcı kürtlerin gerçekte PKK milisleri olduğunu deşifre ettiğim için bu kararın alındığını arkadaşım olarak söyledi. PKK’nın ilk suikast kararı budur, ben Şehid olup geri geldim, süikast timi toz olmuştu 🙂 Pülümür Dağyolu’nda da gülümseyip yola devam ettik, fakat benim kurtuluşum TC için sorun oldu, ölmem gerekiyormuş, nasıl kurtulmuşum, bu kez beni TİKKO militanı sayıp attıkları iftirayla sakıncalı sürgünde bir askerlik yaptırdılar, yıl 1994-5; ve sayısız suikast girişimi!!! O dönem Tümgeneral olan İlker Başbuğ’a rüyasında benim maruz kaldığım hukuksuzluk anlatıldı ama hiçbir yorumda bulunmadı!!! Sanıyorum Özer Uçuran Çiller haberdar olmuş ki Başbakan Çiller’in MİT İstanbul Bölge Başkanı Şenkal Atasagun Edirne-Uzunköprü’de bizim Tabur’a gelmişti. Her neyse, biz Pülümür’e dönelim; Pülümür’e gelince büyük bir iştiyakla hemen Kutlu Dede’yi ziyaret etmek istedim. Sağlık Ocağı personelimiz; ‘Siz Hac görevi için gittikten hemen sonra Kutlu Dede vefat etti, cenazesi İstanbul Sarıgazi Cemevi’nden defnedildi!!!’ dediler. Kutlu Dede işte böyle bir Allah cc Dostu’ydu; Sevgi ve Rahmet ile yadediyorum.
PAPA 2. JEAN PAUL
Yıl 1983-4 İstanbul Vefa İlim Yayma Yurdu. Bulut Bilişim’den bir tweet mesajı aldım; Mehmet Ali Ağca Roma’da Papa’yı silahla vuracak!…Mehmet Ali Ağca Cezaevi’ndan kaçtı!!! haberini okuduğum Milliyet Gazetesi’ne kısa bir mektup yazdım; ‘Mehmet Ali Ağca Papa’yı mı vuracak?!’ diye sordum. Mehmet Ali Ağca Başhekim Dr. Yıldırım Aktuna’nın yönetimindeki Bakırköy Akıl Hastanesi’ne bağlı Prof. Dr. Türkan Saylan’ın Cüzzam Kliniği’ndeki Mahkum Koğuşu’ndan serbest bırakılmıştı; Maltepe Askeri Cezaevi’nden değil. Sonraki günlerde Dünya Basını’nda manşet haberdi; Mehmet Ali Ağca Papa 2. Jean Paul’ü silahla vurdu!!! Milliyet Gazetesi o günlerde bir habercilik yaptı; Cat Stevens Cağaloğlu’ndaki Gazeteciler Cemiyeti’nde bir basın toplantısı düzenledi. Milliyet Gazetesi Organizatör Ahmet Kot’u Mİlli Eğitim Bakanı Hasan Celal Güzel’den dolayı hedef yaparak Cat Stevens, Ahmet Kot ve benim Gazeteciler Cemiyeti’ndeki birlikte çektikleri resmimizi sekiz sütuna manşet yaptı; ‘Kim Bu Adam?!’. Ahmet Kot’un resmi ise yuvarlak hale içine alınmıştı:) Her neyse, biz yine 1984 yılına dönelim. Tanımadığım iki kişi beni ziyarete geldiler; Abdullah Çatlı ile Haluk Kırcı adları. Haluk Kırcı konuşkan, Abdullah Çatlı ise suskun, namı diğer Reis’miş. Çay ikram ettim, Haluk Kırcı’yla sohbet ettik daha ziyade. O esnada Bulut Bilişim’den bir tweet mesajı aldım; Bahçelievler Katliamı’ndan dem vuran bir mesajdı bu. Hepimiz tedirgin olduk!!! Misafirleri selametleyip uğurladım…
Yıl 1992 başları. Vatikan’a bir telgraf çektim; Papa 2.Jean Paul ve sekiz Kardinal’e, Dinlerarası Diyalog için bu start oldu. Çünkü İslam Dünyası’nın teröre evrilip masum hristiyanların katline yönelebileceği için Ruh’un esini böyle tecelli etti. Ve Papa 2.Jean Paul Vatikan Büyükelçiliği aracılığıyla hayır dualarını ileten resmi bir mektupla yanıt verdi. Papa 2.Jean Paul de Vatikan tarafından Aziz ilan edildi geçtiğimiz aylarda. Papa 2.Jean Paul’ün vefat ettiği gün büyük bir İslam Azizi de vefat etti Medine-i Münevvere’den Şeyh Muhammed Zekeriyya. Her ikisinin de gıyabi cenaze namazlarını kıldım. Rahmetullahi aleyhim ecmain.
Dr. Ömer Nasuhi Bildik
1 Mart 2015
– Haber Lotus –
HLotus
FREE KOSOVO USA !!! 1998 yılında ABD New York Manhattan United Nations – BM karşısında bir Cuma günü toplanmış ve Kosova’nın bağımsızlığı için bu sloganı atarak gösteriye katılanlardandım. Kosova Devleti Bağımsızlık Günü’nde o yürüyüşü gösterirse elimdeki TC Pasaportu’mu kameralara göstererek kortejin sağından yürümekteydim.
ALLAH’ın cc iradesi mazlum ve mustazafları iktidar kılmaktır; ben de ortağı olmayan bu Yüce İrade’nin hizmetine hayatımı Hz. İbrahim as gibi vakfetmiş bir Müslümanım. Ben Müslümanlardan çok zulüm gördüm; İlim Yayma, İskenderpaşa Cemaati, İsmailağa, Feto Cemaati ve bilumum tüm yobazlardan; başta Refah Partisi camiası olmak üzere buna Melamisi, Uşakisi, TC Düzeninin müşrikleri ile bilumum münafıkları da katmalıyım. Allah cc Hesap görücü olarak yeter; yaşasın zalimler için Cehennem!!! Ve tahsil hayatımı nasıl sürgün, aç, açıkta, soğukta adeta bir homeless gibi oradan oraya türlü süikastlere maruz kalarak ikmal edebildiysem sonraki hayatımda da bu zulümlere katlanarak maruz kalmaya devam ettim. Asıl değinmek istediği şudur ki; mezuniyet diplomamı alıp tıp doktoru olarak Balıkesir’e dönerken 1991 yılında Bursa Görükle’den esmer bir öğrenci bindi İzmir otobüsümüze; mavi gömlekli, daha ziyade Roman vatanndaşlara benzeyen bu Arkadaş ile aramda sadece koridor vardı; tanıştık, Uludasğ Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararsı İlişkiler ya da Çalışma Ekonomisi gibi bir bölümde öğrenciydi, hakiki bir Roman vatandaşımız ve benden çok daha yoksul bir öğrenci; üstelik bir çadırda dünyaya gelmiş. İçim üzüntüyle doldu; onun için hiçbir şey yapamamanın çaresizliğini yaşadım ve boğazım düğümlendi, kelimeler boğazıma dizildi, çok duygulandım. Ecevit sempatizanıydı; kendisine dua edeceğimi ve TBMM’de Milletvekili olmasını dileyeceğimi, dualarımın da İnşaallah kabul olmasını ümid ettiğimi söyleyerek tekrar tekrar saygılarımı sundum. Tüm otobüs yolcuları da diyaloğumuz karşısında şaşkındı!!! O Arkadaşımın adı şimdi TBMM İzmir CHP Milletvekili ÖZCAN PURÇU’dur. Selam olsun Kardeşime:)
DALAY LAMA, GEORGE W.BUSH, ABORJİNLER, JULİA GİLLARD da İslama davet ettiklerimdendi. DALAY LAMA geniş bir basın toplantısıyla İslam ile ortak bir Tevhid anlayışına iman ettiklerini açıkladı ancak gerek Hinduizm’de gerekse de Budizm’de bugün yaygın bir şirk ve cahiliyye hayatı hüküm sürüyor. GEORGE W.BUSH benim nazarımda DECCAL olduğu için İslama davet edildi; enteresandır BUSH Washington DC’de bir Cami ziyaretiyle bu ilgiye yanıt verdi. ABORJİNLER için İslam davetim tümüyle Ruhani olmuş ve Kabe’de vaki olmuştur. Sonuç olarak Aborjin kabileleri bu Ruhani çağrıya toplu halde İslam dinini benimseyerek müsbet karşılık verdiler. Avusturalya Devleti İslama ve Müslümanlara karşıtlığı resmi bir politika olarak uyguluyor, buna karşılık olarak da korkunç doğal felaketlerle İlahi gazaba maruz kalıyor ve bu doğal felaketlerin ardı arkası jesilmiyordu. Avusturalya’nın ilk kadın Başbakanı JULİA GİLLARD’a bir ikaz maili ile İslam çağrımı ilettim; derhal İslam düşmanlığına son verdiler de Avusturalya’daki seri hal doğal felaketler de son buldu.
MİHRİ BELLİ ile DOĞU PERİNÇEK ve YAŞAR KEMAL de 1980-89 arası yıllarda İslam’a davet mektubu gönderdiklerimdendirler. MİHRİ BELLİ bu çağrımı büyük bir saygıyla selamlayarak yanıtladı. DOĞU PERİNÇEK bir kart göndererek yanıtladı; kart üzerinde bir insan yüzü ve üzerinde yine bir insan suratı olan maske bulunan bir cevaptı; kalbimi fevkalade kırmıştır, sonrasında yanlış anlaşıldığını belirterek özür mektubu da gönderse de kırılan kalp bir daha tamir edilemiyor malesef. YAŞAR KEMAL’i de İslam’a ve başörtüsü mücadelesine destek olmaya davet eden bir mektup gönderdim; ATV’den Ali KIRCA ile söyleşerek yanıt verdi; köpürmüş olduğu anlaşılmaktaydı. Yaşar KEMAL bir romanında Doğu PERİNÇEK için ‘Kırmızı Sakallı Topal Bilge Karınca’ diye bahseder; bense BAĞBOZUMU adlı bir yerel gazetede yayınladığım hatıratımda Abdurrahman DİLİPAK ‘Marphan Sendromu’na atıfla judo karakuşak sporculuğu ve buna paralel bir karaktere sahip olduğunu da düşündüğümden ‘plastik adam’ diye bahsederken Doğu PERİNÇEK için de ‘Rashitism Sendromu’ sebebiyle benzer şekilde ‘X Bain’ diye bahsetmiştim; gerçekte hürmette kısas gereği ifadelerdi…Hayatın diyalektiği böyle malesef…
İMAM AYETULLAH HUMEYNİ SSCB Komunist Parti Genel Sekreteri MİCHAEL GORBAÇEV’i Muhyiddin İbnül-Arabi’nin eserlerini tavsiye ederek İslam dinine davet etmişti. GORBAÇEV’i ben de Kuran-ı Kerim’e çağıran bir mektup yazmıştım; keza MEDVEDEV ile Rus Patrikhanesi’ni de… VLADİMİR PUTİN ile şahsi dostluğum zaten İslam ekseninde 1970-80 arası yıllarda İzmir’de temellenmişti. Bulgar ve Yunan Ortodoks Patrikhaneleri yanısıra Vatikan Papalığı ve İsrail Başhahamı Rav Bakshi Doron ile Newyork Brooklyn Hassidim Başhahamlığı da İslam çağrılarıma muhatap olanlardan. Liderlerden Başkan OBAMA ve Angela MERKEL de davetimizi işitenlerden, tebliğ ettim. BM Genel Sekreteri Koffi ANNAN da Türkiye’deki başörtüsü zulmüne karşı çağrıma müsbet karşılık ile destek verenlerdendi. Fransa Cumhurbaşkanı JACQUES SCHİRAC ile sadece kart tebrik temasımız oldu Paris Belediye Başkanlığı döneminde; çok nazik bir insandı. Venezuella Devlet Başkanı HUGO SCHAVEZ’i İslama davet mektubuma o devrimci bir pratikle yanıt verdi hemen; İran İslam Cumhuriyeti ile ittifak ilişkisine girdiğini tüm Dünya’ya deklare edivermişti!!!…
Ankara’ya her gidişimde Anıttepe çevresinden geçmiş olsam da Anıtkabir’den kırmızı alarm siren sesi çalardı, neden hiç anlayamadım!!! Birgün Anıtkabir Aslanlıyol’dan yürüyüp merdivenlere yönelince engellendim, ben de İnönü’nün kabrini karşı köşeden ziyaret ederken kızı ÖZDEN İNÖNÜ TOKER geldi; onunla ayaküstü sohbet ediyorduk ki Anıtkabir subayı onu uyardı; “Dikkat edin, uzak durun, şahıs sakıncalı, tehlikeli!!!” diye. ÖZDEN İNÖNÜ TOKER Hanım subayı bi güzel haşladı; ” madem sakıncalı, tehlikeli; niçin görevinizi yapmadınız!!!” diye. Beraberce İsmet İNÖNÜ için okuduk, saygılarımı sundum, ayrıldık. Bu olay 1980 sonrası yıllarda yaşanmıştı. Oysa unutulmayan bir hatıram daha vardı; 1970-80 arası yıllarda yaşanmıştı. İzmir Selçuk İsabey Camii mihrabında HZ.MERYEM as Annemiz ile eşi ARİMETEALI YUSUF as ve ayrıca AZİZ YUHANNA as ile tanışıp sohbet ettikten sonra tren ile Selçuk’tan Basmane’ye dönüyorduk ki akşam karanlığında Gaziemir istasyonundan çok kuvvetli bir ışık hüzmesi yolumuzu aydınlatıyordu. TCDD personeli panikledi; kafa kafaya çarpışacağız, tren üstümüze geliyor!!! diyorlardı. Trenimiz sürekli siren çalıyor ama ışık kesilmiyordu. Trende vana refakat eden HAVARİ AZİZ YAKUB as bana; “korkma, Hz.Meryem’in misafiri olduğun için Seni uğurluyor!!!” dedi. Konduktörler ayıktı ve dua et, tehlike geçsin!!! dediler; “dua etti ve ışık kesildi” ki Gaziemir istasyonuna girdiğimizde herkes soruyordu; niye durmadan siren çalıyordunuz, içeride Cumhurbaşkanı mı var?! diyorlardı. Konduktör “Cumhurbaşkanlarını da atayan bir çocuk var:)” diye cevaplamıştı.
Ben hala merak ederim; 1975 yılında Balıkesir Alihikmet Paşa ilkokulundaki bşr tiyatroya beni Kayabey ilkokulundan gönderip altıma saatli bomba yerleştirenler Melekutun beni haberdar edeceğini elbette hesaba katmamışlardı!!! 12 Eylül sonrası yıllarda Ankara’da DPT trafından Genelkurmay kapısına yürüyerek geldiğimizde cebimdeki bir kilo demir parayı orada boşaltmıştım; Hz.İBRAHİM as ile Muhyiddin İbnül-Arabi Hz’nin Ruhları şadolsun!!!… Artık o kanıdayım ki bana nasıl Melekut haber veriyorsa onlara da Magog’un merkezi Şambala haber veriyordur!!! Ama görüyorsunuz ki Kuzey Kore varsa Güney Kore de var, Magog varsa Gog da var, Şambala varsa Meru da var, İskoç riti varsa Fransız riti de var, demirciler varsa petrolcüler de var!!! Ben ise her ikisinin tam ortasında bulunan Ruhani Merkez Kabe’deyim!!!…
Dünya tarihinde işkecehane olarak ünlenmiş Cezaevi yahut Toplama Kampları vardır; Auswitzch, Birkenau, Sibirya Toplama Kampı, Diyarbakır Cezaevi, Suriye Tedemmur, Mısır Elkuneytra, Afganistan Şibirgan Cezaevi, Guantanamo, Suud Rubulhali çölü gibi. Bulgaristan Komunist rejimi de BELENE KAMPI ile Müslümanları burada işkence koşullarına tabi tutmaktaydı. Ben de bunun üzerine Bulgaristan Devlet Başkanı ve Komunist Partisi Genel Sekreteri TODOR JİVKOV’u BELENE KAMPI’ndan bahisle Başkent Sofya’ya bir mektup yazarak İslam Dinine davet ettim. Bu mektubum üzerinde tesirli oldu ve bizzat TODOR JİVKOV Bulgaristan’daki bu BELENE KAMPI’nın tasfiye edilmesini sağladı.
ALLAH CC hazırladığı Cennetleri yahudilere, hristiyanlara, müslümanlara vadetmiyor; ya peki kime vadediyor? Sadece TAKVA Sahipleri için vadediyor… Ahmet Hakan COŞKUN’un merhum babası Müftü’ydü; “Takva nedir?!” sorusunu yöneltmiştim. Bütün saygısı ve rikkatiyle bana uzun uzun izah etmişti bu kavramı; sonra da beni oğlu Ahmet Hakan COŞKUN’la arkadaş yapmışlardı; yıl 1978-9 olacak… Takva nedir? özetle söyleyeyim; “Allah’ın cc bildirdiklerine duyarlı olmak!!!” demektir, yani “duyarlılık”!!!. Şair hassasiyeti gibi, güvercin tedirginliği gibi!!!… Bilir misiniz; niçin namaz kılarız? neden Allah’ı cc zikrederiz?!!! Tüm bu kurban gibi takdimelerimiz hep “dualarımızın kabulü için”dir!!!.. Takva “SALAT” ile ilgilidir ama “Salat nedir?!” doğru bilmek ve anlamak gerekir. Allah cc ve Melekleri Nebi’ye nasıl salat ederler; namaz mı kılarlar yoksa salavat mı getirirler?! Ey takvasız müslümanlar; insan haklarından haberiniz var mı sizin?!…
Şair TEVFİK FİKRET, Asteğmen KUBİLAY, Seyyid RIZA, Şalcı ŞÖHRET BACI benim yüzyüze tanıştığım Veliyyullah ve Şüheda’dan Diri kimseler. Hiç kuşkusuz Pilot Sabiha GÖKÇEN’e de Dersim’de kimyasal silah kullanıp kullanmadığı sorulur Diriliş Günü. Bu ve benzeri sayısız cinayet ve katliam emirlerini kimden aldıkları da!!!…
Ben Cumhuriyet Halk Partisi’ne nasıl oy veririm?! Fakat Kemal KILIÇDAROĞLU, Özgür ÖZEL, Aykut ERDOĞDU gibi şahıslar benim nazarımda “hakiki takva sahipleri”… Ve ilginçtir ki başta Yuşa as olmak üzere nice Evliya veya Şüheda tarafından mangalda kül bırakmayan bugünün müslüman kılıklılarına karşı hep uyarıldım, uzaklaştırıldım!!! Takdir sizlerin…
YER DEMİR, GÖK BAKIR Ömer Zülfü LİVANELİ’nin filmi. 1980-90 arası sinemalardaydı. Ben Aşık Veysel ŞATIROĞLU gibi A’ma alemindeydim ki sinemaya gidip izleyemedim; ama işittiğim kadarıyla gördüğümü tevil edeyim ki film bir babanın iki oğlu arasına düşüp aileyi zehirleyen ideolojik savaş ortamı olan 12 Eylül 1980 öncesini yansıtıyor. Filmin sonunda müezzin minareden ikindi ezanını okuyor; baba da başını göğe kaldırıp “bir gölge düştü üzerimize!!!” diyerek son buluyor “Yer Demir, Gök Bakır”…Filmi izleyen arkadaşım Kilis’ten Dr. Mustafa CAN’ın o zamanlar filmi bana aktarımından anımsadıklarım bunlar… Benim imgelemimde “Yer Demir, Gök Bakır” Dersim 1938, Irak-Halepçe gibi… Minare olarak görünen sünnetsiz başlıklı bir füze, ailelerin üzerine düşen ikindi gölgesi!!! Devlet Baba’nın ayrıştırılan iki oğlu, çözülen aile… “Yer Demir, Gök Bakır” Şehid Seyyid RIZA’nın çaresizliği!!!..
S.A. Boş şeylerle uğraşıyorsun. Güzel bir kitap yazda okuyalım. Doğruluk kerametten üstündür. Kerametler alimlerin hayzı gibidir.
Hangi kitabıma para verip aldın da ben kitap yazınca okuyacaksın!? TV ekranında sporcuların arkasından ekranda görünmeye çalışmaktan gayrı nedir halin!? Yıllarca mail atıp durdun, kusura bakma ben hepsini spam olarak işaretlediğimden hiçbirini okumadım. Hadi başka kapıya…
Mühendis Arif DRAMALI için cevap…Hangi kitabıma para verip aldın da ben kitap yazınca okuyacaksın!? TV ekranında sporcuların arkasından ekranda görünmeye çalışmaktan gayrı nedir halin!? Yıllarca mail atıp durdun, kusura bakma ben hepsini spam olarak işaretlediğimden hiçbirini okumadım. Hadi başka kapıya…
Arif Efendi!!! Benim tüm hayatımı, emeklerimi, çilemi, aziz hatıratımı ve şehadetlerimi yüreğindeki hased, imanımı red ve inkarın yanısıra nifak ateşin içinde ukalalık ve kibir ile hiçleştirme arzuna mukabil tek bir sorum var; Sende ve Kastamonu’daki Şeyhinde Hz.İSA as’ın ŞEHADETİ var mı yoksa O’nu çarmıha sürükleyen Yahudi din adamlarınınki mi?!!!…
2004 yılıydı, DİB Hac Sağlık Ekibi içinde görev alabilmek için 40 kadar referansa talebimi ilettim. Sezar’ın hakkını Sezar’a verip Hicaz’dan o referanslarımın tümüne kart attım. Hicaz dönüşü Yalova Milletvekili MUHARREM İNCE’nin bir isim karışıklığı sebebiyle kendisine ulaşan kartımla TBMM’de bir bası toplantısı yaparak kim olduğumu merakla soruşturduğunu gördüm. “Kimi Ermiş biri diyor, kimi de başına Devlet Kuşu kondu hayırlı olsun! diyor. Kartta gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederim, demiş; bakın ilgi gösterip basın toplantısı yaptım, hakikaten kim bu şahıs, samimi soruyorum; içinizde tanıyanınız var mı?!” diyordu. Konu üzerine gerek CEMİL ÇİÇEK, gerekse de OKTAY VURAL birer kısa cevapla açıklama yaptılar. Elhak, Muharrem İNCE dürüst ve namuslu bir adam. Allah cc Yar ve Yardımcısı olsun. Doğum günü de kutlu olsun. Balıkesir’den Dr.Ömer Nasuhi BİLDİK Mail: mdbildik@hotmail.com
Nihayet 24 Haziran 2017 Seçimleri için kararımızı şekillendirdik. Ailede bayanlar Cumhurbaşkanı olarak Sayın MERAL AKŞENER’i tercih ederlerken benim tercihim Cumhurbaşkanı olarak Sayın MUHARREM İNCE olacak. TBMM Seçimlerinde ise Saadet Partisi tüm oylarımızı toplayacak. Ben Sayın MUHARREM İNCE’nin Şanlı Urfa”da kurmayı taahhüd ettiği Dünya’nın en büyük İslami İlimler Üniversitesi için borç harç içinde, işsiz, hasta ve eve bağlı, SGK borcu dışında hiçbir sağlık güvencem dahi olmasa da, işsizlik maaşım da olmayıp iftarda 25 sahurda 25 hap ile yaşamak için tüm eczahane masraflarını ödemek zorunda da olsam Banka’daki son mevcut paramı EFT ile Sayın MUHARREM İNCE’nin HALİLURRAHMAN ÜNİVERSİTESİ projesine destek olmak için bağışladım; 10 TL -5.25 EFT= 4.75 TL Allah’ımız cc kabul buyursun, Amin İnşaAllah.
Diyarbakır Hz.İSA as Camii için ne kadar çırpınsam da Diyarbakır ahalisi ilgi göstermemişti…
Fakat 1983 yılında iki çift sözümle Sayın SAKIP SABANCI Fatih Müftülüğü binasını restore etti ve Adana’ya Ortadoğu’nun en muhteşem Camiini inşa etti; Allah cc Razı olsun…
MİT Başkanı Sayın HAKAN FİDAN’a İstanbul’a kurmayı vsadettikleri İslam Üniversitesi’nin İsranbul yerine ZEHRA ÜNİVERSİTESİ olarak Van vilayeti Ahlat ilçesinde kurulmasını öğütlemiştim…Nafile!!!…
Maalesef yine nasib olmadı CHP ve MUHARREM İNCE’ye oy verebilmek. C.BAŞKANLIĞI için Sayın MERAL AKŞENER’e oy vereceğim; zira 28 Şubat döneminde tüm dincilerin tam siper olduğu bir zamanda kulaklarım üç-beş yiğit sesi işitti sadece; MUHSİN YAZICIOĞLU, DR.ÖMER NASUHİ BİLDİK, HASAN CELAL GÜZEL ve MERAL AKŞENER, İçişleri Bakanlığı’na destek tebriki gönderdiğimi de hatırlar. Milletvekilliği için Saadet Partisi Adayı Gazeteci MUSTAFA YILMAZ’a desteğimiz. Neden MUHARREM İNCE’den ve CHP’den vazgeçtik; 18 Haziran Pazartesi akşamı TGRT’de FUAT UĞUR ile CEM KÜÇÜK’ün sunduğu MEDYA KRİTİK programında izlediklerimiz etkili oldu.
AKP’DEN NEDEN VE NE ZAMAN SITKIM SIYRILDI?!
AKP kurulduğunda gösterdiğim ilgi ve destekten dolayı 2003 yılında RECEP TAYYİP ERDOĞAN ve Ampül antetli evime çekilmiş bir faks mesajı hala durur, Saray Cezaevinden gönderdiği ince yazan dolmakalemle imzalayarak gönderdiği teşekkür kartı gibi. Evet, ilk genel seçimlerde de yerel seçimlerde de AKP için oy verdim ve birgün belediye otobüsünde ayaküstü tanıştığım işsizlikten çaresiz kalmış bir Çetmi/Alevi gencini dinledikten sonra önüne düşüp SAFFET ÖNCÜL isimli Ankara Siyasal mezunu bir AKP hatırlısının dükkanına varıp gencin derdine tercüman oldum. Umutla ayrıldık. Aradan zaman geçip ben konuyu takip için tekrar dükkanına uğradığımda bana; AKP’nin Çetmi partisi olmadığını, benim bu şekilde kredibilitemi tüketeceğimi söyledi. Ben de kredibilite talep etmeyip tüm ilgimi sonlandırdım. Anladım ki bir Çetmi gibi, bir Çingene, bir WC Bekçisi yahut bir Kürt, bir solcu yahut başka siyasal görüşten herhangi bir insan ötekidir; nitekim Gezi ayaklanması üniversite mezunu olup işe alınmayan veyahut yukarıda anılan dışlanan ve tutunamayanların tsunamisiydi. Ben başörtüsü uğruna bütün istikbalimi yakarak hayatımı vakıf kılıp ötekileştirilmiş insanları da Sovyet Demirperde halkları gibi özgürleştirmiş bir meçhul askerim; şimdi kapitalist müslümanların kuması olan bu insanlar için artık sarfedebileceğim bir dava, bir mücadele, bir para ve bir saygımın kalmadığını itiraf etmeliyim. Kibir insanları nasıl da kirletir; bütün renkler hızla kirlenirken birincilik niçin beyazındır?!
Bugün 1 Temmuz 2014. Seçimlerde oy kullanamadım; çünkü 180 kg olduğumdan taksi masrafı gerekiyordu. Hayatımda CHP’ye oy vermek nasip olmadı, olmayacak vesselam. Artık Türkiye’de Kemalist Sol yahut CHP zihniyeti bitmiştir. Nice CHP gönüllüsü kadın pusu kurmuş CHP’nin bir seçim zaferini bekliyorlar; o başörtülülerin ağzına sıçıp başörtülerini kendi elleriyle yolarak “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!!! Türkiye Laik’tir, Laik kalacak!!!” diye ağızlarından dışkılamayı umut ve heyecanla bekliyorlardı!!!… Hani “kindar ve dindar” şablonunu bir zamanlar uydurup icad ettikleri “türban” şablonu gibi ağızlarında amniyon sıvısı gibi gargara yapmaktaydılar!!!… Artık Dante’nin İlahi Komedya Cehennem bölümünden okumaya başlasın bu münafıklar; “Ey buraya giren sizler!!! Burada her türlü umudu kesiniz!!!”
Dua; “Allahumme erinal-Hakka Hakkan vettibaah; ve erinel-batıla batılan vectinabeh!!!” Tercümesi: “Allah’ım!!! bize Hak’kı Hak olarak göster ve bizi Hak’ka tabi kıl; batılı da batıl olarak göster ve bizi sakındır!!!” Ne güzel duadır; Aaaaamiiiiiinnnn!!!!
Hatırlıyorum Refah Partisi Bosna için Cihad paralarını Süleyman Mercümek kanalıyla boklarken İstanbul Belediye Başkanı dut yemiş bülbül kesilip dilsiz kesilmişti. Keza TBMM Yolsuzluk Komisyonunda da “RP-DYP matik koalisyonu aklama mekanizması” kurulduğunda da. Sonra Almanya “Deniz Feneri yolsuzluğunda” bu kez perde arkası başaktördüler susanlar!!!
24 Haziran 2018 seçimlerinde İskenderpaşa Dergahı’nın has evladı SP Lideri de devraldıkları ahlakın bir gereği olarak AKP için “devr-i sabık yaratmayacağız!!!” açıklamasıyla tüy dikmiş oldu. Ben bu zevatın cümlesinin ebedi hayatta aynı mekanı paylaşacaklarına iman ediyor ve yukarıdaki duayı şükür ile tekrar ediyorum!!!
Sayın DOĞU PERİNÇEK benim nazarımda dürüst bir insan. “Kemalist Devrim” adlı kitabını okumuştum tanıştıktan sonra. 12 Eylül faşizmine ve Atatürkçülüğüne cepheden muhalif oldukları halde dikilen heykelleri kutsamalarını anlayabilmiş değildim. Çağdaş milenyumda pagan/putperest ayinlerini benimsemek “Aydın” olmak ile oksimoron/mütenakız/çelişki değil mi?! Alev ALATLI “Aydınımız kısa pantolonlu!!!” demişti. Sayın DOĞU PERİNÇEK bu şirkten henüz yeni aydınlandı. Takdire ve tebrike değer bulurum. Sayın DOĞU PERİNÇEK’in okuduğum kadim kaynaklardaki Hadis rivayetlerinde bahse konu biri olduğu kanısındayım. Rivayetlere göre “Ahirzamanda Beni Kelb kabilesinden (Türklerin o günkü namı!) topal bir adamın Deylem dağlarından (Hazar’ın batısı, Kemaliye ilh) çıkarak hayret uyandıracak bir şekilde Dünya’ya meydan okuması Kıyamet alametlerindendir!!!” deniliyor. Kaynak olarak Abdullah El-Berzenci’nin Abdullah Naim Şener tercümesi Kıyamet Alametleri kitabında veya Celaleddin Es-Suyuti rivayet Hadisleri içinde okumuş olabilirim. Artık Yeryüzü’nde İlahi Şeriat ile adil hükümranlık bir tarafa acaba iman sahibi bulunabilecek mi?! diye sormanın zamanlarındayız. Beşeri ideolojiler, çağdaş uygarlıklar topyekün bir imhanın eşiğindeler. Yeryüzünde de hakim olması için her dem dua ettiğimiz “Dağdaki Vaaz” sözlerindeki “Göklerin Krallığı” için Aaaamiiiinnn…. diyoruz. Şunun bilincinde ve ayırdındayız; Yaratılmış cümle Evrenler her dem İlahi Şeriat yasalarıyla kaimler; sizler o yasaları fizik, kimya, astronomi, biyoloji, metafizik vb hangi bilimle adlandırırsanız adlandırın Kutsal Kitapların niçin öyküler halinde vaazedildiğini ancak Kuantum fiziğini idrak ettiğinizde anlayabilirsiniz; Hz.Mevlana’nın dediği gibi “denizi bir kaseye boşaltsan ancak hacmi kadar dolar!!!”, evriminizin en azından değerli taşlar kadar fark oluşturması dileğimizdir. Taşlar var yakıtı insan ile birlikte Cehennem’in doyamayıp daha yok mu?! dediği… Öyle taşlar da var ki Allah cc korkusundan yarılıp bağrından sular akar; işte Deylem dağları bunun örnekleriyle doludur!!! Ben Sayın DOĞU PERİNÇEK’in gözü yaşlılardan olduğunun tanığıyım çünkü…
ABD ve İsrail Kuran-ı Kerim’e göre Ehli Kitap uluslar, bugün artık Rusya da SSCB veya Kızıl Çin gibi değil; Rusya da Ehli Kitap bir ülke. Türkiye, Suriye, Mısır, Tunus, Suudi Arabistan, Pakistan, İran vs İslam ülkeleri de Hanif değiller; Ehli Kitap Müslüman ülkeler. Önyargılardan uzak, bağımsız vicdanlarla hareket etmek ve Kuran-ı Kerim’i doğru anlamak en isabetli hidayet yoludur…
Zaman Gezmeni olarak örnek şahsiyetlerin örnek ahlaklarının tanığıyım; Mele- i Ala Mukarrebun Melekler ve iki sütun olan Ruh yani Ruhulkudüs ile Hz. İsa as Kelamullah ve Kralımız, Pegamberler, Şehidler, Evliyullah… Ben fani/ölümlü insanların arasında çok çok az gördüm örnek asil ahlak sahipleri… Bugüne değin kimselere pek bahsetmesem de CHP İstanbul Milletvekili EREN ERDEM’i Ozan Yayıncılık günlerinden yani ergenlik çağlarından tanırım, benim ALFA ve OMEGA kitabımın tek nüshasını gasbedenlerden kurtarıp bana kargoyla iade etmiş, bu vesileyle uzunca bir telefon görüşmesi yapmıştık. Ahlaki örnekliği benim için bir kenz-i meknuz ( gizli hazine değerinde ) bir şahsiyet idi, benzeri bir yüksek ahlak tavrını Taksim bölgesinde Kebapçı garsonu olarak çalışan ve beni sakıncalı olarak niteleyip servis vermeyip açlığa mahkum ederek ambargo uygulayan nice benzerleri gibi düzenin uşaklığını yapanlara karşı koyarak mesleğinden istifa edip CHP’den siyasi mücadeleye atılan GÜRSEL TEKİN’de şahid olmuştum. Ambargo uygulayanlar bilmiyorlar ki kendisi açken açları doyuran bir Peygamberler Yoldaşını cezalandırıyorlar. Hayatımda hayatını ortaya koyarak bana siper olan başka bir CHP’li Ankara’dan Dr.NİHAT KIZILAY’ı da rahmet ve minnet duygularımla yadediyorum.
DİNDAR ve KİNDAR tanımı aynen 1980 sonrası Bülend ULUSU kararnamesi ve YÖK Başkanı İhsan DOĞRAMACI’nın mal bulmuş mağribi gibi işte aradığımızı bulduk iştahıyla sarıldığı zulüm manivelasının zamanla bir sivil katliam yöntemine dönüşmesiyle benzeşir kodlar taşıyor. Bu galat-ı meşhura hayatiyet kazandıracak güya şuur aşısını Necip Fazıl KISAKÜREK’ten mülhem ifade eden Recep Tayyip ERDOĞAN olup muarızlarına top kaptırıp pas verince solcu münafıklar da bu galat-ı meşhura nefes üfürdü. Mevzunun tarihe not düşülmesi gereken kısmı budur.
Kindarlık sadece dindarlara mı mahsustur?! Şeriat yasalarının boyunduruğu ile terbiye edilen sert enselilerde kindarlık kalıtsaldır; sağcısı da solcusu da aynı kültür kodlarını taşır, zira hakikatte hepsi sert enseli kavmin evlatlarıdırlar. Aslında kindarlığın antidotu dindarlıktır ki ancak böyle nötralize olur.
Düşünen insanlara sorum şudur; 1400 yıldır Hayber Fedek Hurmalığı yahut Sıffin, Cemel vakalarıyla Kerbela kini gütmek nasıl bir putperestliktir?! Hz. İsa as’ın Haç üzerindeki Şehadetini inkar edenler (Şia veya Sünni) bugün Haç için Put deyu Süleymaniye Camii’ne girerken cümle kapısında ayakaltı çiğneyip içeri girerler; aralarında Haç puttur deyu icma var olup gayri her konuda ihtilaf ederler. Hz. İsa as, Hz. Meryem as, Havariler as ile diğer Aziz Şehidler’in as resim, gravür ve ikonları sözkonusu olunca put nefreti/tahrim ve kerahati ile duyarlılık gösterirlerken devasa boyutlardaki taş heykellere tapanların resmi putperestler olarak tanınmaları gerekirken Şia ve Sünnilerin hepsinin ittifakla dut yemiş bülbül kesilmelerinin din kardeşliğinden öte bir anlamının olmadığı Hanif müminler nazarında apaçık bir hakikattir. Yemişim sizin mehdinizi!!!.. Yemişim sizin şeyhlerinizi!!!… Yemişim sizin ulemanızı!!!…
1983-1991 arası Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğrencilik yıllarım; hiç kimseyle düşman, hasım ya da ötekileştirici bir tavır içerisinde değilim. Sadece 12 Eylül 1980 Darbesinin faşizmine, işkencelerine ve insan hakları ihlallerine karşı oluşumun yanısıra putperestliğine karşı da bıçkın yani Hanif bir karşı duruş içindeyim. 12 Eylül 1980 öncesi İslami şahsiyetlerinin tümü Afganistan’ın Sovyet işgali sonrası BABRAK KARMAL itaati içinde ve benim gibi klas duruş sergileyenlere karşı hasım; İlim Yayma Cemiyeti ve Vakfı, Fethullah Gülen Cemaati, İskenderpaşa Cemaati, Erenköy Cemaati, Menzil Cemaati ile tüm tarikatler ve Refah Partisi… Bir yandan Üniversite ve Fakülte sekreterlikleri, Kürsü Başkanlıkları ile Öğretim Üyeleri gitgide ellerinden gelebilecek hertür haksızlık ve hukuksuzluğu pervasızca uygulama çabası içindeler. Bu uygulamalardan mağdur olanlar başörtülü kız öğrenciler, Salih Mirzabeyoğlu gibi klas duruş sahibi müslümanlar ile dışlanan Kürtler. Böylesi baskıların altında preslenip nefes aldırılmadığımız bir zamanda Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekanlığı’ndan çağrıldığım Zat İşleri görevlisi tarafından şifahen iletilince merdivenlerin başında bekleyerek ilk gördüğüm şalvarlı cübbeli sakallı ve takkeli bir müslümanı durdurdurup burada bekleyin!!! dedim. Benzeri kıyafetteki dervişler teker teker birikmeye başladılar. Sonra ben Dekanlığa girip Zat İşlerine yöneldim; bir fiskos, bir sus işaretleri, tamam lafları filan onbeş dakika bekledikten sonra gidebilirsiniz, diye yol verilip dışarı günışığına çıktığımda herbiri Malcolm X olan, hiçbirinde gülümseme olmayan, sükut ve ölüm tevekkülü içinde bekleyen, klas duruş sahibi yüze yakın müslüman ağzımdan çıkacak bir sözü beklemekteler. “Dağılabilirsiniz; Gazanız mübarek olsun, Allah cc hepinizden razı olsun!!!” dedim. Hiçbirimiz birbirimizi tanımıyorduk ve orada bir fetih gerçekleşti. Ertesi günkü basında korkunun izlerini okumak mümkündü. Bu olayın en önemli sonuçlarından biri şu oldu; 12 Eylül Konseyi bir ulak vasıtasıyla İstanbul’da Taksim heykeli benzeri büyük bir abide dikmek istediğini, tavrımı merak ettiklerini söylediler; “8000 taraftarımla o gece orayı basıp yerle bir edeceğim haberini gönderdim!!!” Oysa ben Hz.İbrahim as yolunda tek başına Hanif bir mümindim; Göklerin Melekutu’ndan başka yardımcılarım yoktu, ne olurdu peki?! İstikbalde bir 3 Temmuz günü vuku bulacak İstanbul zelzelesi üzerindeki putları silkeleyip denize atmak için erken harekete geçmiş olurdu; masumlar korunmuş oldu…
Toplumun en fakir insanları benim Dostlarımdır; Çanakkale Ayvacık’taki Merkez Camii’nin tuvaletlerini hiçbir karşılık beklemeksizin Allah cc Rızası için temizleyen yaşlıca kimsiz kimsesiz Roman Dostum gibi. Eğer Recep Tayyip ERDOĞAN benim Dostumsa ve Beştepe’deki Saray ile İstanbul’daki Saraylar gözünde bir hiçse kendini alçaltıp Bu Dostumun ellerini öpmeye gitsin; biz Dostluğumuzu 1983 yılında bu ahlak üzere çatıp Onu bu yüzden takdis etmedik mi?! Bakın Size ibretlik bir hatıramı anlatayım… Balıkesir’deki çocukluğumuzda komşumuz olan fakir mi fakir bir kadın yaşardı; esmer, kupkuru, çokça yaşlı, kupa altı mercekli gözlükleri iple bağlı bir kadındı, namı “Çapıtlı Fadime Nine” idi ki gündüzleri yürüyüp gezindikçe evine yakmak için çalı çırpı toplar, karanlık basınca da biri bizim ev olmak üzere bir iki kapısı vardı. Bu ninenin anlattıklarını hem ilgiyle dinler, hem de gülerdik; hep aynı şeyleri anlatsa da! Fakat arada bir ” Hey gidi tatlı ölüm!!!” deyip iç geçirir, ölenlere özenirdi! Ölümün nesi tatlı?! diye birgün sorduğumda; “Herkes Seni tahtta taşıyor, tahtına kuruluyorsun, öyle Mezarlığa götürülüyorsun, insanların omuzlarında!!!” diye cevaplamıştı. Çapıtlı Fadime Nine’nin hayal edebildiği en büyük iltimas tabut ile taşınmaktı, bir taht misali!!!…
SOL içi büyük parti CHP tartışmalarını ilgiyle izliyorum. Malum SOL Yunan Mitolojisi’nde Tanrılar Tanrısı Zeus tarafından sırtındaki kayayı dağın zirvesine taşımaya mahkum edilmiş; kan ter içerisinde zirveye yaklaştığında kaya elinden kayıp taa dibe yuvarlanır her defasında Sisiphos mitinde. Türkiye’deki SOL’a da bu yakışır zaten; karşılaştığım hiçbir solcu bana dini şeriatı anlat demedi bugüne kadar; “Yunan Mitolojisini bilir misin, hiç inceledin mi?!” diye sordular, öğrenmek için değil tabi; cehaletimi bana kanıtlamak ve de dinlerini telkin-tebliğ maksadıyla!!! Malum Yunan Mitolojisi bilinçaltının hiyeroglifi veya kusulması; bilinç aydınlığının değil!!! Bilinç aydınlığı Şeriat’ın yakıcı güneşi altında; yarasalar için kör edici, ölümcül!!!
HDP her ne kadar oy verdiğim bir parti değilse de gerçek bir sol parti olma yolunda. Fakat CHP için bir sorum var; acaba CHP seçmeni bugüne kadar yaklaşık Türkiye’nin yarısına yakın AKP seçmeninin varlığının ne kadar farkında; hiç onların absürd bile olsa tercihlerine saygı duymayı düşündü mü? Bakın o kesim bugüne kadar onların putlarına ve dini ritüellerine herhangi bir müdahalede bulunmadı! CHP de diğer kesimin putlarına ve dini ritüellerine saygı duymalı!!!
CHP halka inememeyi, halkla bütünleşememeyi ve nasıl örgütlenmesi gerektiğini hindi gibi düşünüp duruyor da bugüne kadar seçimlerde benim kapıma AKP’den başka oy istemeye gelen hiçbir siyasi parti olmadı!!! 2003 seçimlerinde genel ve yerel seçimlerde AKP için oy kullandım; daha sonrasında ise umumiyetle sandığa hiç gitmedim!!! CHP en azından örgütlenme ve empati konusunda HDP’yi örnek almalı; örneğin işe gulgule “tililililililililili” talimiyle işe başlayabilirler. HDP Kürt ırkçılığından sıyrılıp Türkiye partisi olmaya çalışıyor; CHP de zıddı olan Kemalist ayrımcılıktan ayrışıp sıyrılmak mecburiyetinde; aksi halde Doğu Perinçek’in ve TSK emekli generallerinin aldığı oyda eşitlenmek mukadder okacaktır. AKP bu konuda genetik kodlarındaki “Ümmetçilik” sebebiyle siyasi muaf!!!
CHP’den başkaca bir ümidi bulunmayan sosyalist devrimciler bence onurlarıyla ister AKP, ister HDP, ister CHP isterse de bir Şeriat nizamında özgürce yaşayabilirler. Aradıkları özgürlük dışarıda değil, iç dünyalarında!!! “Allah cc var, umut da var!!!” diye muştulamak isterdim.
Türkiye % 70 sağ % 30 sol seçmen sosyolojisine sahiptir. Bu sayısal değerlerin yer değiştirmesi yani iktidarın devrilip yeni bir ekonomipolitik sistem için gerekli olan da sadece budur; eski ekonomik düzenin değişmesiyle yeni ekonomik düzen kendi siyasal rejimini de getirir. Örneğin; komunist bir sistemde değişen ekonomik düzen komunizmin sonunu getirir, bu kural kapitalizm için de geçerli olup antiteze evrilir. Örneğin, daha somutlaştırırsak; “Devalüasyon değişimin fünyesidir!!!”. Stagfilasyonun devalüasyon gibi fünye etkisi yoktur; bilakis toplumu mevcut düzene daha da köleleştirir!!!. Stagfilasyon uyuşturucu ve paralize edicidir. Devalüasyon şok edicidir. Stagfilasyon içinde yaşayan toplumlar için yeni bir devalüasyon dahi şok etkisinden ziyade bağışıklığı artırıcı etki gösterir; bitler içindeki adamın ha bir bit daha fazla ha bir eksik, onu da koynumuza koyalım! tevekkülüne yol açar. İflas eden tüccar bıldırcın eti yer, gibi başka güzel deyişlerimiz de vardır. Türkiye uzun zamandır bu koşullardaki bir piyasadır. Ancak Dünya çapındaki bir alabora, ekonomik bir kıyamet güçleri sarsar, ölü toprağını atar; ölüler çıplak kaldığında Kral’ın da çıplak olduğu farkedilir ki; Hz.Süleyman’ın as asasını bir kurtçuk yemiş ve Hz.Süleyman’ın as cesedi devrilmiştir!!! İşte o zaman köle olarak çalışan tüm cinler için özgürlük anının sevincidir!!!
HALK TV yayın desteği için yıllardır maddi destekle izleyicisiyim. Ayşenur ASLAN’ı ve Kızkardeşini de Datça Devlet Hastanesi günlerimden tanıdığım için ilgiyle de izlerim. Keza Uğur DÜNDAR da şahsen Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğrencilik yıllarımdan vefa borcuyla yadettiğim hürmetmeab bir insan. Orhan BURSALI da Cumhuriyet gazetesinden heykel bir şahsiyet. Yeni yayın döneminde HALK TV yayın yönetimini devraldılar.
CHP güçlensin, iktidar olsun arzularında samimi bir çaba içinde olacakları kuşkusuz. Fakat tam tersi bir sonuçla yine AKP iktidarını pekiştireceklerdir. Nasıl mı? Marşlarla!!! İskandinav izci çocuklarından çalınan “Dağ başını duman almış/ Gümüş dere durmaz akar/ Güneş ufuktan şimdi doğar/ Yürüyelim arkadaşlar” marşı ya da Kafkas İslam Ordusu’ndan çalınan İzmir Marşı diye yutturduklarıyla… Ayrıca “Onuncu Yıl Marşı” veya “Harbiye Marşıyla”… Sloganlarıyla da; “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!!!”… Bütün bunlar sosyalizm/toplumculuk maskeli faşizmin ayak sesleridir!!! Bilinçaltıysa “Millet-Asker ittifakıyla Milli Demokratik Devrim” modelidir. Sandığa yansıyacak sonuç AKP’de yumaklanan askeri darbe rejim karşıtı bir tepkinin pekişen iktidarı olacak; CHP de Doğu Perinçek ve emekli generallerin Partisi’nin oy oranına yani yüzde sıfır virgüllü oylara doğru eşitleninceye kadar bu süreç devam edecektir. Başarılar
Sakıncalı, sürgünde, cüzzamlı gibi izole edilmiş mobbing uygulamalı bir fikir suçlusuydum askerlik hizmetimde…
Uzunköprü’de… Askeri Alay Revirime istihbarat amaçlı sağlık ocağından yaşlı bir de Sıtma Savaş memuru görevlendirilmişti! Bilmiyorlardı ki “Allah’a vakfedilmiş bir Kurban” idim ve Şüheda ile Melekler benim korumalarımdı, istihbarat kaynağımdı, yoldaşlarımdı!!! Balıkesirli hemşehrim Piyade Tabur Komutanım Kurmay Yarbay ki sonradan Korgeneral de olan Nazım ALTINTAŞ öteki değil diğer askeri personeli hakkımda “DRİJAN” olarak aşılamıştı:)
Bilmiyorlardı ki “Arzın Melekutu” olan bu fakir Göklerin Melekutu’nun Kralı Hz. Mesih İSA as ile tüm Patriarch’ın yani Mele-i A’la Mukarrebun’un Dostu ve Yoldaşı olup ağzımızdan çıkan tebrik ile insanlar Cumhurbaşkanı olur!!!
Bu fakir TC düzeninin sayısız komplolarına maruz kalarak Kırıkkale-Sulakyurt Jandarma Karokolu’ndan 1986 yılında şu seri nolu askeri silahı çalmış bir hırsız, sivilde de cep telefonu hırsızı yahut dolandırıcı ve hırsız şebeke mensubu gibi iftiralara (defamations) uğramış bir mazlum ve mustazaftır!!!
Bugüne kadar beni öldürmeye gelenlerden lanetimle çarpılıp ertesi güne ölüsü kalkan niceleri vardır ki Allah’ın cc yanında bir sinek kadar değersizler Cehennem için istiflenmişlerdir. Eğer düşmanlarımdan herhangi biri makam mevki kazanarak yaşamışsa biliyorum ki onlar bana düşmanlık zulmü niyeti taşımayanlardı!!! Yoksa çoktan yüksek gerilim hattına yakalanıp Dünya hayatından eksilmiş olurlardı!!! Nedeni basit; Hak Teala ve Göklerin Melekutu bu hakir-i pür taksir fakiri korurlar!!!
Türkiye devletinde iktidar boşluğu yok; başarısız bir iktidar var. AKP iktidarı MHP, BBP mümkünse İYİP destekleriyle de olsa iyi kötü yürüyecektir. Fakat Türkiye’de ciddi bir muhalefet yoksunluğu var. Bu ihtiyaç da ancak CHP yanısıra Saadet Partisi ve HDP ile birlikte güçlü ve etkin hale gelebilir. CHP ile HDP birlikteliğini terör işbirliği gibi damgalayıp ötelenmeyi ancak Saadet Partisi gibi bir Gulfstream akımı ılıman hale getirir; muhalefet sacayağı da bu şekilde ayakta durabilir. Tecrübe ve gözlemler göstermiştir ki İYİP için muhalefet sacayağı bir doku uyuşmazlığı ve allerjik reaksiyon sebebidir. Türkiye’deki siyaset bu şekilde biçimlenirse İYİP desteği AKP iktidarına nefes aldırıp Milliyetçi Sağ iktidarı Demokrasi ittifakı karşısında daha uzun ömürlü kılar. Demokrasi ittifakının İYİP ile birliktelik sağlama çabaları beyhude olacaktır. Herşeye rağmen 2019 yerel seçimleri yine iktidarın yeni bir zaferiyle sonuçlanacak olsa da 2019 yılı “agoni fazı” olur ki bu da iç konjonktürden ziyade dış konjonktür sebebiyle görüp görecekleri son tango’dur!!! Zira 2019 yılının son dört ayına girildiğinde görkemli zafer taklarının altından Kurtuluş Savaşı ile öncesi 1.Dünya Savaşı koşullarıyla yüzleşilecektir. TC tarihe karışacak ama yerini dolduracak bir opsiyonumuz olacak mıdır? 2020 Türkiyemiz için ne kadar zor bir yıl!!! 2021 yılbaşı fecri ve şafak için gün sayılacak!!!…
AZİZ NESİN Türk halkının % 60 kesimi aptal, deyince herkes homurdanmıştı. KEMAL SUNAL filmlerine bakınca da insanın aklına bolca askerlik hatırası geliyor; film konuları sivil ve hep aktüel ama halkın her kesitinin yansıdığı yer kışlalar. Ben Sağ kesimi tanırım; köylü kurnazıdırlar. Sol kesimi de iyi gözlerim; sanırım Aziz NESİN’in de gözlem yaptığı yoğunluk da Sol kesim olmalı. Sol içinde kül yutmaz, cin tipler umumiyetle örgüt üyesidirler. Eski tüfek solcular zaten TKP mensubuydular. O yüzden Sol kitlesel olarak iktidar çoğunluğunu bir türlü elde edemiyorlar. Sol partilerde askerlik yapmamış kadınlar aktif ve öncü olurlarsa sağı sol, solu da sağ göstereceklerinden dolayı ne komedi olur amma:)
Ortadoğu’da arapça bir kitap var; “Erraculus-Sanem” türkçesi (Put Adam) demek. Kuran-ı Kerim Yasin süresinde “Hum Muhdarun” diye biten Ayet-i Kerime (Onlar putları huzurunda hazıroldadırlar) buyurur. Yusuf süresinde “İnil-Hukmu illa Lillah” buyurur 40. Ayeti; (Hakimiyet kayıtsız şartsız Allah’ındır cc). Kuran-ı Kerim’de İbrahim as. için “Kul inne salati ve nusuki ve mahyaya ve memati Lillahi Rabbil-Alemin” diye Allah’a vakıf olur; (Varlığım Allah’ın cc Varlığına armağan olsun). Amiiiiiiiinnnnn. Ben de Hanif bir Müslüman olarak “İnni veccehtu vechiye lillezi fataras-semavati vel-erda hanifen, ve ma ena minel-müşrikin” (Yüzümü Hanif olarak Alemlerin Rabbi Allah’a cc çevirip yüzyüzeyim; Ona ortak koşan putperestlerden değilim) diyerek iman edenlerin ilki oldum. “Ne mutlu Müslümanım diyene!”…
Türkiye’de Sol Kerim SADİ, Cemil MERİÇ, Dr.Hikmet KIVILCIMLI, Doğan AVCIOĞLU, Prof.Dr.İdris KÜÇÜKÖMER, Prof.Dr.Niyazi BERKES, Prof.Prof.Dr.Yalçın KÜÇÜK, Doç.Dr.Murat BELGE, Dr.Doğu PERİNÇEK, Gencay ŞAYLAN, Hasan CEMAL yanısıra YÖN Dergilerindeki analizler üzerinden okunabilir. Fakat benim gözlem ve tecrübelerim subjektif olup yanlızca Allah’a cc teslim olan Müslümanlara uyarı mahiyetindedir. Sol elbette Ruhani değil materyalisttir! Sol üzerine bir İslam bina edilmek istenirse bu ancak temeli takva üzere olmayan bir Dırar Mescidi olur. Sol biz Müslümanlar için diyalektik bir zaruret olup Şeytan kadar luzumludur; trafik levhaları ölümcül uyarılar ihtiva edebilir ama hayati öneme haizdir. Bizim Sol’u nasıl gördüğümüz kadar, bizim de Sol taraftan nasıl göründüğümüzün bilinmesi için Sol dikiz aynası işlevi görür! Sol’un en imanlısı münafık, Cahil Halk Partisi de cahiliyyenin damıtık halidir.
Türkiye’de Sol analizleri konusunda kayda değer bir tarihçi olan Mete TUNÇAY da önemli bir isimdir. Çarıklı Erkan-ı Harp olan bana göre İsmet İNÖNÜ gerçekte bir sağ muhafazakardır; Mustafa KAMAL sol bir artist, Celal BAYAR ise bir snobtur!… Fevzi ÇAKMAK, Kazım KARABEKİR gibi şahsiyetler ise kamil birer askerdirler.
“Aydın” kavramı üzerine bir iki cümlem olacak. Fakat daha önce 12 Eylül 1980 bir “Darbe” midir yoksa “İhtilal” diye mi adlandırılmalıdır?! Kanımca “Darbe” olduğunda hiçbir kuşku olmamakla birlikte “Anayasa” oylamasında halkın neredeyse tümü “Evet” demiştir. Rus Oktobr Devrimi de komunist bir azınlığın Çarlığa karşı bir “Darbesi” olduğu halde her diktatörlükte olduğu gibi halk sindirilip kabul görmüş ve bir “Rus İhtilali”nden söz edilegelmiştir; nitekim bugün bile 12 Eylül putperestliğine dahi zulüm görmüş Sol tarafından sahip çıkılması eğer bir Stockholm Sendromu değilse ancak “İhtilal” tanımına hak kazandırır!!!
“Aydın” kavramı üzerindeki kritiğime gelecek olursak malum Sol için “Aydın” muhalif başkaldıran anlamı taşır, dışındakileri bu kavram yadsır!!! Ancak bu “Aydın” kavramı “Kuran-ı Kerim, Din, Şeriat” gibi kavramlarla otantik olarak yani a priori “temassız”dır!!! Eğer temas sözkonusu olursa “Aydın” kavramı “keen lem yekun” olarak tanımsız ve anlamsızlaşır!!! Kuran-ı Kerim’in ifadesiyle “La yemessuhu illel-mutahherun” ayet beyanındaki gibi müşriklerin Kuran-ı Kerim ile teması yoktur, dolayısıyla “Aydın” kavramı ancak müşrik (şizofren) bir evren için sözkonusu (materyalist) olabilir ki şu motto tanımlar; “Herşeyi bilir, Kuran-ı Kerim’i bilmez!”.
Tarihi yaşarken yakalamak için 2019 yılı 1938-1919 arası yıllara ricat olacak “zamanın şeriati” gereği; dolayısıyla Atatürk’ün yeniden dirilişine sahne olacak tarih. Elbette bir kıyamet dirilişinden bahsetmiyorum ama 2019 yılından 2020 yılına ulaştığımızda bana hak verecek çoğunuz…
Türkiye’deki “Hanif Müslümanlar” siyasal olarak toplumcudurlar; dolayısıyla ilkeleri sosyalist merkezlidir. Yeter ki siyasal partiler Allah’a cc şirk koşarak liderlerini put edinmesinler. CHP, İYİP, Vatan Partisi hatta SP ile AKP dahi bu gibi sebeplerle içlerine sinmediği halde ÖZGÜRLÜK VE DAYANIŞMA PARTİSİ ve Genel Başkanı Sayın Alper TAŞ Türkiye Hanif Müslümanları’nın ilgilerine mazhardır.
SOL Hastalıkları konusuna “ABD, İsrail Düşmanlığı” bağlamında değinmek istiyorum. Evvela Dostum İmam Ayetullah HUMEYNİ “Büyük Şeytan ABD, Orta Şeytan SSCB, Küçük Şeytan İsrail” ictihadında hata etmiştir. Zira Kuran-ı Kerim “Ehli Kitap” için bu gözle bakmaz!!! Bu şaşılık bir Sol hastalığıdır!!! “Anti Emperyalizm” doğru ve vicdani bir bakış olduğu halde tarihte emperyalist olmayan devlet bulmak hayli zor olur ki realiteyle bağdaşır yanı yoktur. Dolayısıyla “Anti Emperyalizm” asla gerçekçi bir ölçüt değildir; ütopiktir, devekuşu kabaredir!!! Bilge Dede’nin deyişiyle; “hoş ve boş” bir lakırdıdır!… Tarihteki Makedonyalı İskender’in yerini bugün ABD, Mısır’dan çıkan İsrailoğulları’nın yerini de İsrail almıştır. SOL “Psişik Virüsler”inden kurtulamaz; çünkü materyalisttir, bilinçaltındaki düşmanlığı ABD ve İsrail gibi ülkelerin İncil ve Tevrat Şeriatine adanmışlıklarıdır. SOL için “Emperyalist” olmayan bir Kuran Şeriati de aynı düşmanlıkla karşılanacaktır, hiç kuşkunuz olmasın!!!
Türkiye’de SOL hakkındaki gözlemlerimi paylaşmayı sürdürüyorum. “Susurluk” olayı sonrasında ben de Balıkesir’den ÖDP kafilesiyle Susurluk Mitingi’ne iştirak ettim. Gördüm ki mitinge katılan her türden sol fraksiyon mensubu var ve hepsinin ortak özelliği güleryüzlü tek bir insanın dahi olmayışı dikkatimi çekti; hepsinin yüzü kararmış olmalarıydı. Görebildiğim tek istisna Sayın Ufuk URAS’tı; yalnız O gülümseyen gözlerle bakıyordu Leman SAM ile beraber. Miting sonrası Balıkesir’de TKP kökenli bir komuniste sordum bu kara suratlarla kararmış bakışların sebebini!? Cevabı şuydu; “Sol illegalden geldiği için!!!”. Bugün de gözlemlediğimiz o ki; Türkiye’de Sol Doktor Hikmet KIVILCIMLI gibi halkı bilinçlendirip sandıktan iktidara gelebilme ümidinden yoksun olduğu gibi PKK gibi silahlı mücadeleyi de götü yemiyor. O halde tek ümidi nifaktır; halkı ayaklandırıp polise askere kırdırmaktır, ötesi iç savaştır, daha ötesi emperyalizmin işgalinden medet ummaktır. RTE ve AKP Türkiye’de Sol için İlahi beladır; elhak müstehaklardır.
Zamanı yaşarken analiz ettiğim ve 2019 yılının da 1938 – 1919 arası tersinir olarak taşanacağı bir yıl olacağını dolayısıyla Atatürk dirilişi dönemine tanık olacağımızı yazmışlığım vardı. Bugün 1 Nisan 2019 tarihi itibarıyla Atatürk’ün “EKREM İMAMOĞLU” figüründe hayat bulmakta oluşunu görüyorum. Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa Hacc-ı Kıran için ihramlı görev yaptığım Cidde Havalimanı’daki Kızılay Sağlık Birimi’nde 1993 yılında misafirim olup soluklanan Trabzon ANAP İl Başkanı Azer BENLİ, Usta Oteli sahibi Hüseyin USTA ve Trabzon ANAP Merkez İlçe Başkanı EKREM İMAMOĞLU ile beraber muhabbet etmiş, tanışıp kaynaşmıştık. Ekrem İMAMOĞLU’na Kuran’ın doğru anlaşılması için hediye kitap gönderdiğimi, canlı ve içten mektup cevaplarını hatırlıyorum. Tek kelimeyle kendisini destekliyorum…
Seçim sonuçları üzerinde AKP aleyhine şüpheli manipülasyonların var olduğu ve bu olgulara itirazların yapılmasından daha tabii bir durum olmadığı halde CHP halkı Gezi benzeri ayaklanmaya çağırıyor, bunu şu an A Haber temsilcisinden öğreniyoruz. Bugüne kadar söylem ve tarzını gayri ahlaki bulsam da AKP demokrasi sınavlarından yüzünün akıyla çıkmıştır; halkımız da verdiği destekle bu gerçeği teyid etmeye devam etmektedir.
Türkiye Siyaseti ortaya çıkan referandum sonucu ve seçim ittifaklarıyla ABD modeline dönüştü. Bir yanda iktidardaki CUMHURİYETÇİ PARTİ blokunu teşkil eden AKP + MHP + BBP ile Cumhur İttifakı; diğer yanda is muhalefetteki DEMOKRATLAR BLOĞU CHP + İYİP + SP ile Millet İttifakı. Bu iki ana blok dışında üçüncü radikal bir alternatif olan ÇAY PARTİSİ de HDP.
SABAHADDİN ALİ Balıkesir’li hemşehrim. Edremit’te doğduğu evin karşısındaki Ana Çocuk Sağlığı hekimi olarak çalıştım; Bayramyeri’nde… Ayvalık Cunda Adası hekimi olarak görev yaparken de kaderin bir cilvesi hem Sabahaddin ALİ’nin katili jandarma eri yaşlıyla karşılaşıp tanıdım; hem de bir kitabevi işleten kızı Profesör FİLİZ ALİ’yle tanışıp kalpten sevdik bu ayaküstü dostluğumuzu…
Balıkesir sadece Sabahaddin ALİ’yi değil TKP Kurucu Genel Sekreteri Dr. Esat Adil MÜSTECAPLIOĞLU ile Hüseyin Cahid YALÇIN’ın da memleketidir; merhum filozof sufi sosyalist Abdülaziz Mecdüddin TOLUN Efendi gibi hepsi mümtaz şahsiyetlerdir nazarımda…
YSK İstanbul için İBB seçimlerini 23 Haziran 2019 tarihinde yenlenmesi kararı verdi. Vatandaş olarak ben YSK kararını ister ittifakla alınsın, ister 7/4 oy çokluğuyla karar verilmiş olsun saygıyla karşılarım. Saygıyla karşılamayanların kimler olduğunu tv ekranlarından izliyor, oy kullanacaksam siyasi tercihimi bu doğrultuda revize etmeyi doğru buluyorum.
Bugün 8 Mayıs 2019, İBB seçimleri için geri sayım başladı. Matematik bölümü mezunuyum; olasılık hesapları okudum. Biyoistatistik dersi de aldım. Hayata ilişkin bir tecrübem dahası vizyonumun da bulunduğu kanısındayım. Bütün bunların muhassalası altına bir yekun çizgisi çekerek İcma Kebir Defteri’ne şu notu düşmek olası görünüyor bana. 23 Jaziran 2019 İBB yenileme seçim sonucunda paranın ne yazı ne tuğra gelmeyip dik gelme olasılığı var, yani AKP ile CHP adaylarının karpuz gibi ortadan ikiye yarılmış bir fay hattı ile ayrılacaklarını düşünüyorum!!!
Türkiye’de SOL materyalisttir, laik ve jakobendir. Hiçbir “Solcu” sadaka ve zekat vermez; “Devlet versin!” der. Hiçbir “Solcu” hayatı boyunca asla bir mülteciye maddi yardımda bulunmaz; fıtratına aykırıdır! O yüzden “Sol” bir “sufi yaşam tarzı” gibi görülemez, büyük saflık olur. “Sol” devlet aygıtının yönetimine sahip olduğunda da “ortak aklı” ile bu kesimlere karşı otomatikman/fıtri olarak düşmanlaşacaktır!!!
Türkiye’de SOL üslupsuzdur! Üslubunun olmayışı yahut bozuk oluşu “usul” yoksunluğundandır. Usul yoksunluğu ise anarşist karakterinden kaynaklanır. SOL haklı olduğu konularda dahi biçim ve biçemsizliği yani usul ve üslupsuzluğu sebebiyle haksız konuma düşmekte, kendi elleriyle ördüğü kafese tutsak düşmektedir. Bu dilemma Türkiye Sol’u için “sokak”, “karakol”, “cezaevi”, “medeni kayıplar” gibi faturalara da tabiatıyla yol açmaktadır. Türkiye’de Sol dışındaki İslamcı, Ülkücü fraksiyonlar bu açmazdan kurtulmayı başarmışlar ve sosyalize olabilmişlerdir. Türkiye’de SOL içlerinden farklılaşarak liberalize olanların eleştirilerine de kapalıdır; revizyonist olarak mahkum eder. Marksist Estetik kuramlarının sosyolojide pratik bir yansıması görülememiştir.
Ev telefonum şu iki istismarcı zümre tarafından sürekli rahatsız edilir durur. Biri “Sizin adınıza Kuran-ı Kerim bağışlamak istiyoruz!” diyen din tacirleri; diğeri de “Atatürk adına, Halk Tv adına!” diye söze başlayıp telesekreter gibi konuşup “param yok!” deyince “şak!” diye suratımıza telefonu kapatan ama utanmadan tekrar tekrar aynı istismarı sürdüren arsızlar!!!…İçişleri Bakanlığı’nın bu çetelere karşı savaşması bu kadar zor mu?!
PKK yayın organı Medya Tv’den izliyorum Kandil’ib Ekrem İMAMOĞLU desteğini!!! Sultan 2.Abdülhamid Han bir konuda karar vereceği zaman; “Kefere ne diyor!?” diye çaşıtlatır; gevurun zıddı yönde irade beyan edermiş!!! Yerel seçimlerde her ne kadar oy kullanmamışsam da Ekrem İMAMOĞLU’na gönül desteğim tamdı; şu an ise tam zıddı!!!
23 Haziran 2019 İBB yenileme seçimlerinin yazı veya tuğra seçeneklerinin sonuçları ciddi faturalara gebe gözüküyor! Eğer seçimin galibi Ekrem İMAMOĞLU olursa bu Recep Tayyip ERDOĞAN’ın siyaseten yenilgisi olacak; AKP içerisinden yeni parti oluşumları doğacak ve 2020 yılı Cumhurbaşkanlığı ve TBMM genel seçimlere yol açacak, belki de Ekrem İMAMOĞLU’nun Cumhurbaşkanlığı yolu açılıp Recep Tayyip ERDOĞAN’ın Cumhurbaşkanlığını sonlandıracaktır!!! Eğer aksi olur da İBB seçiminin galibi AKP olursa muhtemeldir ki Gezi’de destek vermemiş olan HDP/PKK katılımıyla çok daha sert bir iç kargaşa vuku bulacak gibi gözükmektedir!!!… Böyle bir durum ise işgalci dış tehditleri davet demektir.
İBB Seçimlerindeki sandık kurullarını teşkil eden memur olmayıp atanmış profesyonel timler istinsah edilen tutanakta kasta mahsus olarak Binali YILDIRIM’ın çaldıkları oylarını Ekrem İMAMOĞLU’na yazıp Binali YILDIRIM’a da joker olarak kullandıkları örn. Vatan Partisi üzerinden alınan 1 oy ile değişririp toplamdaki eşitliği korunmuş göstererek son derece nitelikli bir dolandırıcılığı başarmışlar. YSK ise oybirliği yerine 7/4 gibi kısık bir sesle bu sahtekarlığı iptal edebildi. Hal bu minval üzere yenilenecek 23 Haziran İBB seçimlerinden BİNALİ YILDIRIM’ın kazanması bir Hak iktizası olacaktır. Ve Batı destekli Gezi benzeri bir kazan kaldırma girişimi PKK’ın iç savaşı İstanbul’a yayma ve emperyalizmin İstanbul’u işgali için davetiye anlamı taşıyacağı çok açıktır. Böylelikle Türkiye’nin parçalanarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bir Ermeni, PKK, Siyon devletlerinin doğumu gerçekleştirilmek istenecektir. Tarihi yaşarken yakalayan her yaşayan tanık bugün fıtratının gereğini kusacak ve hakikatler çırılçıplak ortaya çıkacaktır!!!.
Tarihi bir gün ve tarihi bir seçim sonucu; 23 Haziran 2019 Pazar gününün akşamında vakit geceye evriliyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İMAMOOĞLU bir seçim zaferi kazandı. Seçimlerden önce Trump ile Putin aralarındaki telefon görüşmesinde İstanbul BB Seçimi için Binali YILDIRIM’a destek konusunda mutabık kalmışlardı. Nitekim gündeme gelen APO mektubu bu bağlamda bir plandı. Fakat Ekrem İMAMOĞLU adeta Sevr mutabakatını parçaladı!.. Nasıl başardı? Golyat’a sapanıyla taş atan çocuk Davud’un as “Herşey çok güzel olacak!” sloganıyla. İlahi bir yardımdı!!!
İstanbul işgale uğrar mı?! Celaleddin Es-Suyuti’nin Hadis müdevvenatına göre “Kitabül-fiten” bahsinde Hz.Mehdi’nin as zuhurundan evvel İstanbul işgale uğrayacak ve Hz.Mehdi as taraftarlarınca da tekbir ve tehlillerle yeniden fetholunacak!!!
Zamanın okuna baktığımızda ise 2019 yılı 1938-1919 arası yıllar; 29 Ekim 2019 sonrası Kurtuluş Savaşı yıllarına geri dönüyoruz! 2020 yılı ise 1919-1900 arası tarihe geri dönüyoruz! Birinci Dünya Savaşı yılları, İstanbul’un işgali, Çanakkale Savaşı ile Ermeni tehcirinin yaşandığı yıllar…
Avrupa Topluluğu Türkiye’yi AB’ye almak istemez ama İstanbul’u almak ister!!! ABD ve Rusya da bunu ister!!!
İstanbul için deprem sadece bir doğal afet değil aynı zamanda işgal için stratejik ve taktik bir tehdittir de! İstanbul depremi ise bir 3 Temmuz tarihi olacak…
İBB 23 Haziran 2019 yenileme seçim sonucu kazanan için hayır değil şer getirebilir; belalı bir nimet olabilir!
Ayrıca deprem gibi bir diğer işgal gerekçesi tehdit ise Binali YILDIRIM’ın kazanması üzerine kazan kaldırılması ve iç savaş tehlikesidir!!!
TÜRKİYE SOYULUYOR. Türk halkını işgalci emperyalistler soymuyor. Çağdaş işgal ve sömürü kapitalizmin unsurlarıyla yapılıyor. Halkımız kendi elleriyle oy vererek yönetimi emanet ettiği kapitalist emperyalizmin işbirlikçi acentaları vasıtasıyla soyuluyor. Halk yabancı allerjen ile yüzyüze gelmediğinden şok reaksiyonu ile isyan etmiyor; uyuşturucu bağımlısı gibi yaşıyor. Halkın kurtuluşu uyuşturulmuş kitlelerin vereceği oylarla asla gerçekleşemez, beklenti beyhudedir. Ancak bu hakikatlerin farkında maksimum farkındalık bilincine sahip uyuşturuculardan bağımsız bilinç sahiplerinin profesyonel ve örgütlü liderlik yönetimiyle olasıdır. Bu ümit asla sağ kesimler içinden olamaz, fıtrata aykırıdır, zira sağ için sadece din değil devlet, rejim, kurumlar vs sayısız tabu ve totem sözkonusudur. Örneğin, gözünde heykele kudsiyet atfeden her solcu da afyonlanmış biridir. Muhasebe zamanıdır.
Kemal KILIÇDAROĞLU Diyanet İşleri Vaizelerine “Laiklik” vaazı verirken sormuş; “Merkez Bankası’nın dini nedir?!” diye. Bu bir sofist mantığıdır, kanımca! Dinin muhatabı Merkez Bankası mıdır yoksa oradaki guvernor olan birey insan mıdır!? İfadelerin grammatik ayırımı yapılmazsa; “Evrime inanıyor musunuz!?” sorusunun absürdlüğü görülemez olur! O zaman Merkez Bankası’nın dini şeytani/İlahi olandan saptırıcı/seküler bir din olan kapitalizm ideolojisidir gibi yanlış bir kulvara/minder zeminine savruluruz! Kemal KILIÇDAROĞLU TBMM bugünkü Grup konuşmasında Belediye Başkanları için yedi ilke sıraladı ki tümü Şeriat idi. Belediye’nin dini nedir o halde!? Din değil ahlak ilkelerimiz denilirse; ahlakın kaynağı din değil midir!? Vicdan kaç gramlık et parçasıdır!? itirazı da sofist bir dilemma olarak muzip bir cevaptır:) “Laik ahlak” sözünün de absürdlüğü kuşku götürmez; “dini ahlakı” yadsıyıp yerine ikame edilebilecek ne bir ateist ahlak, ne de seküler/ materyalist ahlak ilkeleri sözkonusu değildir ki “ahlaki bir laiklikten” söz edilebilsin! Aslında bugün de tarihte olduğu gibi “Laik skolastisizmi” yine “nominalizm” sonlandırmaktadır ki tesbih edilen “Laiklik” Kuran-ı Kerim Yusuf süresi 40. Ayeti ile konkre bir ifadeyle “İlla esmaen semmeytumuhe!” (Onlar sadece sizin adlandırdığınız kavramsallaştırmalardır!) yani “put edindiğiniz kavramlarınız”dır.
Barış YARKADAŞ diyor ki; “Ben başörtülü hakime karşıyım!” Bu konuda Kuran-ı Kerim ne diyor peki!? “İki erkek şahid bulamazsanız, bir erkek ile iki kadın şahitlik etsin!” Hakim olamaz, demiyor; Ağır Ceza Üyesi Üç hakimden ikisi bayan, biri erkek üye hakim olsun, anlamı çıkar. Başörtülü olmalarına gelince; başörtüsü takana açtıramaz, başörtüsü takmayana da taktıramazsınız! İşte Şeriat budur!!!
Yaşadığım zulümlerin büyükçe bir bölümü Ergenekon menşelidir; fakat ben hiçbirinden şikayetçi olmadım. Kaderin bir cilvesi olsa gerek ben yaşadığım sakıncalı sürgün ve süikastlerden, hicretlerden bitap düşmüşken edebiyat limanına demir atıp Balıkesir’den İstanbul Okmeydanı’ndaki Varlık Dergisini telefonla aradığımda yüksek insani dıyarlılıkla bana yardımcı olmaya hazır, sevgi dolu bir insanı tanımıştım; Ergenekon davalarının da avukatlığını üstlenen saygıdeğer İnsan Celal ÜLGEN’di ahizemin kulağındaki yürek ısıtan ses…
Türkiye Rejimi Osmanlı İmparatorluğu’nun PKK’sı İT tarafından yıkılması ve Anadolu Komunist İhtilali sonrası kurulmasıyla jakoben devrimler, İstiklal Mahkemeleri ve takrir-i sükun demir yumrukları, dini tecdid ve türkçeleştirme hareketleri ile laisizm örnekleri bu modernizmin bir “Türkiye Aleviliği / Nusayrilik” rejimi tesis edildiğinin göstergeleridir. Nitekim tejimin putpetestlik ve paganizme açık yüzü de bu teşbihi teyid etmektedir. Suriye’deki Baas Nusayri rejiminin 1982 yılında uyguladığı Hama ve Humus katliamı sonrası Urfa-Siverek’li bir gazeteci entellektüel olan Ahmet Cemil KARASAÇ’ın o tarihleri müteakiben Milli Gazete’de neşrettiği “Nusayrilik Dosyası” dikkat çekicidir. Mevcut rejim eski/irtica/gerilik olarak vasfettiği Osmanlı devrini karalarken Alevi retoriğini kullanmakta ve “Emevi düzeni” olaeak itham etmektedir. Günümüzde eski rejim özlemlerini Sünni İmam Hatip’li Recep Tayyip ERDOĞAN ve AKP temsil ettiğinden aynı buğzdan nasiplendirilmektedir.
28 Şubat 1998 TSK “Batı Çalışma Grubu” o günkü kadroları itibarıyla sekter/mezhepçi bir askeri-siyasi legalize bir Cunta hareketidir. Milli Demokratik Devrim pratiğidir. TC jakoben devrim dönemine dönüş için bir demir yumruk muhtırasıdır. TC düzeninine egemen Sovyet Oligarşisi tertibi olup stratejik hedefi “BATI DÜŞMANLIĞI TESİSİ” amacına matuftur. Zira dine karşı girişilen her zorbalığın müslüman halkta ortaya çıkacağı nefret ve düşmanlık hislerinin “BATI” aleyhtarlığına dönüşmesi planlanmıştır. Bu yüzden konu “BATI” Entelijansiyası tarafından doğru değerlendirilmiş olup “ERGENEKON” ve “FETÖ” “İti İte kırdırma üst aklıyla” tasfiye edilmiştir. TC Sovyet Oligarşisi Kızılordu ve Yeşilordu paramiliter organizasyonlarıyla tek geçilmiştir.
Mecelle Osmanlı Şeri Hukuk düzenindeki bir nedeni hukuk derlemesi, müellifi Ahmed Cevdet Paşa. Mecelle’deki hükümlerden biri şöyledir; “Ehveni şerrayn ihtiyar olunur!”. Ne demektir bu; iki kötüden daha az kötüsü tercih edilir!”. Bir yaşam prensibi ve güdülere uygun bir seçim gibi gözükse de her zaman doğru sonuca götürür mü, bilinemez! Bitkisel hayat mı, ölüm mü!? Mecelle der ki; bitkisel hayat tercih edilmeli! O halde ötenaziye cevaz yok! Medeni ilişkilerde yahut siyasi seçimlerde de bu mevzu ile sınanırız. Örneğin, solcu laik bir muhalefeti mi, yoksa sağcı bir iktidarı mi tercih etmelidir?! Hangisi Ehveni şerrayn bir tercih olur! Bakış açınız göre sağ sizin için bir sıratı mustakim ise zaten sol şerdir! Yok eğer, sol ve sağ farklı handikaplar ihtiva etmekteyse terazinin ibaresini okursunuz! Şahsen benim için sol ehveni şerrayn’dir…
Türkiye’de SOL üzerine görüşümüzü de revize ederek daha sağlıklı bir yaklaşım sunalım. Teşhisimiz “Türkiye’de SOL din düşmanıdır!” repliği temelliydi. Oysa Türkiye’de SOL din açısından daha deruni bir kavramaya gerektiriyor. Türkiye’de SOL derken bu genelleme cesaretini SOL’daki umumi cehaletten alıyoruz. Türkiye SOL’unda din ve dinle ilgili konularda bir münafıklık virüsü vardır ki hemen talak geçmeye teşnedirler! Dinle taşak geçemezse mutlaka bilinçaltına kusar; ya eleştiri yaftalı kin kusar, ya müminleri kıyafetiyle, ticari dürüstlüğüyle veya namusuyla yargılayacak aşağılar; eğer hiçbir bok yiyemezse bir Bektaşi fıkrasıyla kafasını bulur dalgasını geçer! Ezcümle Türkiye’de SOL din konusunda “lakayd”dır; yani şeriatsızdır yahut İncil tabiriyle sünnetsizdir!…