Mevlananın babası Bahaeddin Veled, tehlikede olan halkın selameti için gerekeni yapmayan padişahla kavga edip Belh’ten göç etmiştir.
Mevlana, Konya’da en başta İslam’a yapılan saldırılara karşı mücadele etmiştir. Halkı bilinçlendirmiş, haçlı düşüncesi, Anadolu’daki sapık mezhepler ve Moğol saldırılarına karşı Müslümanların moral ve motivasyonunu yüksek tutmuştur.
Mevlana, hoşgörüsüyle değil Allah’a, peygamberine ve Kur’an’a bağlılığıyla Mevlanadır.
“Ben sağ oldukça Kur’an’ın kulu, kölesiyim
Kim bana bundan başka söz atfederse ondan da o sözden de şikayetçiyim.”
diyen bir Allah dostudur.
Benim Mevlana sevgim, kaldırım taşlarını söküp köprüden aşağıya, insanların üstüne atanları masum çocuklar olarak hoş görmek anlamına gelmiyor.
İkide bir “hani Mevlana sevgisi?” deyip hem bana hem Mevlana’ya haksızlık edenlere duyurulur.
Cumartesi günü, bir iş gereği Kızılay’da idim. Her tarafını gezdim, herkes istediği gibi giyinmiş, istediği gibi yiyip içiyordu. Şanzelize’den hiçbir farkı yoktu. Her yer hükümet karşıtı afişlerle ve sloganlarla doluydu. Ben dahil hiç kimse bırak müdahale etmeyi, eleştirmeyi bile aklımızdan geçirmedik. Hatta isyankar ruhlarına saygı bile duydum.
Ama bütün bunlar yaşanıyorken, “yaşam tarzımıza müdahale ediliyor” deyip yakıp yıkanlara, inanç ve değerlerimize, siyasi tercihlerimize hakaret edenlere karşı susmamızı da kimse beklemesin. Böyle yaptığım takdirde herkesten önce Mevlana yakama yapışır, “benim bütün hayatım inançlarım uğrunda mücadeleyle geçti. Ben sana bunları mı öğrettim?” diye benden hesap sorar.
Bunu yadırgamıyorum. Mevlana’yı Avrupalı ve Amerikalı yazarların kitaplarıyla okuyan bir nesil, onu etkisiz, tepkisiz, hiçbir duruş sergilemeyen, içi boş bir folklorik bir zenginlik olarak görmekte haklı. Ertuğrul Özkök’ün Mevlanasıyla benim Mevlanam aynı değil. Bu kesin. Ben bu ülkede, Massignon’un, Henry Corbin’in, Coleman Barks’ın Mevlanasına karşı mücadele etmek için Mevlana okuyorum. Ve benim farkım şu: suyu kaynağından içenle pet şişeden içenin aldığı tat farklıdır.
İktidara itiraz eden, isyan eden herkese saygım var. Kapımız hepsine açık. Ama, “seni ve düşüncelerini bu ülkede istemiyoruz. Defolun” deyip karşımıza çıkana “eyvallah” çekip boynumuzu bükemeyiz.
Bana “Ekrem gel, şu süreci bütün yönleriyle ele alalım.” diyen biri çıktı da ben ona yüzümü mü döndüm?
Alevi diye, Kürt diye, ateist diye, fahişe diye sırt çevrilen, dışlanan, bırak evlenmeyi, arkadaşlık bile yapılmayan, aynı masada oturmaktan sakınılan insanlarla, Mevlana’nın insan sevgisiyle bir arada bulunmaktan gurur duyan birine, “bir de şu Ak Partiden vazgeçsen ne güzel olacak?” tavrı göstermek, bunu yapmadığı için Mevlana hoşgörüsünden uzak olmakla yargılamak ne kadar sağlıklı, bunu konuşmak lazım. Kim kimin yaşam tarzına saygı duymuyor acaba?
Bugüne kadar bir tek kişiye “CHP’ye nasıl oy verirsin?”, “MHP’ye nasıl oy verirsin?” demedim, demem. Ama bana bunu söyleyen çok oldu. kim kimin tercihlerine saygı duymuyor acaba? Beni ben olduğum için, bu halimle içine bir türlü sindiremeyen mi benim özgürlüğümü savunacak?
Ben Ak Partinin avukatı değilim. Başbakanın yeter sayıda hukuk danışmanı var zaten. Beni, bizi Tayyip Erdoğan’a mecbur edenler, (Aslında Tayyip Erdoğan’ı kahraman yapanlar) şimdi “nasıl onun yanında yer alırsın?” diye eleştiriyor.
Tekrar söylüyorum, “keşke Ecevit, Demirel ya da Baykal, bize çapulcu” deseydi de, fakülte girişinde önümüze polis koymasaydı!…
Tiyatro salonlarının önüne görevli koyup, “başörtülü giremezsin” diye durdurmasaydı!…
Benim Kızılay’da gördüğüm manzara hiç de yaşam tarzına müdahale var gibi görünmüyordu.
Hem Mevlana hem de ben bu manzarayı görünce bize haksızlık yapıldığını düşündük.
Ekrem Özdemir
– Haber Lotus –
HLotus