Yüksek Seçim Kurulu referanduma gitme süresinin 120 gün olmasını kararlaştırınca; Referandum, kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasının üzerinden geçen 120 günden sonraki ilk Pazar olan 12 Eylül’e denk gelmiş oldu. Böylece bu tarihle özdeşleşen meş’um olay da referandum sürecindeki söylemleri ve sürecin ruhunu belirleyen bir nitelik kazandı.
Türkiye’de Referandumlar
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk referandum 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından 1961 anayasası için yapıldı. 9 Temmuz 1961 günü yapılan bu referandumda kabul oyları % 61,5 çıktı.
İkinci referandum yine bir darbe sonrası, bu kez 12 Eylül 1980 darbesinin ardından gerçekleştirildi. 7 Kasım 1982’de yapılan bu ikinci referandumda ise “Evet” oyları % 91,3 gibi rekor denilebilecek bir yüzdeyle çıktı.
Üçüncü Referandumda Erbakan, Demirel, Türkeş gibi bazı siyasi liderlere 12 Eylül sonrası getirilen siyasi yasaklar halka soruldu. % 50,1 sonucuyla siyasi yasakların kalkması yönünde seçmen görüşü ortaya çıktı.
Dördüncü referandumun konusu ise erkene alınmak istenen yerel seçimler ile ilgiliydi. Halk bu kez % 65 oranında “Hayır” oyu kullanarak yapılmak istenen değişikliği reddetti.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bugüne kadar yapılan son referandum ise Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu’nun “Cumhurbaşkanını halk seçsin” teklifi üzerine yapıldı. Diğer referandumlara göre daha düşük katılımın gözlendiği bu 21 Ekim 2007 tarihli son referandumda ise “Evet” oylarının oranı % 69 oranında gerçekleşti.
Muhalefetin Tavrı
Türkiye Cumhuriyetinin altıncı referandumu olacak olan ve gündemimizi teşkil eden referandum için Meclisteki muhalefet stratejisini “Hayır” ve “Boykot” üzerine oturttu. Muhalefetin bu tavrı kendileri açısından çok büyük riskler içeriyor.
Birincisi özgürlük ve değişim temalı bir kampanyaya karşı strateji yürütmek çok zordur. Kitleler çoğu zaman kendilerine tercih şansı bırakıldığında değişim ve özgürlükten yana tavır koyarlar. Bunun istisnaları olabilecekse de genel eğilim kampanyaların “değişim” ve “özgürlük” gibi iki sihirli sözcük temelinde oluşturulduğunda, bu iki sihirli sözcüğe değer vermek şeklinde oluşacaktır.
İkincisi mağduriyet ve mazlumiyet faktörü seçmenin oy verme davranışlarını belirlemektedir. 12 Eylül rejiminin bu ülkede yaşattığı acılar ve terörün izleri silinmek bir yana halen yaşanmaktadır. Bu noktada “Evet” stratejisinin 12 Eylül üzerinden konumlandırılmasının “artık yeter” demek isteyen bir seçmen grubunu oluşturacağı şüphesizdir.
Üçüncü olarak da statüko devrini doldurmuştur. Heronların yakaladığı görüntüler üzerine yapılan haberlerden bir haftadan fazla süre geçmiş olmasına rağmen TSK cephesindeki sessizlik, hatta sessizliğin de ötesinde her zaman olduğu gibi suçluların değil de görüntüleri basına sızdırma ihtimali olanların üzerine gidilmesi gibi durumlar halkın yoğun tepkisine neden olmaktadır. Bu gibi haberler üzerine artık şehit cenazeleri üzerinden hükümeti suçlamak pek mümkün olamayacaktır. Hatta bu tarz haberler hükümetin elini güçlendirmiş “Hayır” cephesinin terör stratejisi ters tepmiştir. Artık her ne kadar basının bir bölümü görmezden gelse de şehit ailelerinin Silahlı Kuvvetlere olan tepkilerini açıkça ortaya koyduklarını görmekteyiz.
Bütün bu neden-sonuç ilişkileriyle referandum sonucunun en az %55-65’ler civarında “Evet” olarak ortaya çıkacağını tahmin etmekteyiz. Meclisteki muhalefet partilerinden MHP “Hayır” söylemiyle ciddi yara alacak, BDP ise “Boykot” stratejisinin olumsuz sonuçlarıyla karşılaşacaktır.
Bir kere 12 Eylül zulmünün idrakinde olan MHP tabanı “Hayır” oyuyla sandığa gitmeyecektir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizden alınacak yüksek “Evet” sonuçları referandumu “Boykot” eden BDP tabanının oranını gölgeleyecektir. Referandumlarda sandığa gitmeyen seçmenin referandum sonucuna etkisinin olmamasının getirdiği doğal sonuç BDP için olumlu bir tablo oluşturmayacaktır.
CHP’nin tavrı ise partinin sosyal demokrasiye uzak, statüko savunucusu ve Kemalist duruşu göz önünde bulundurulursa tabanının beklentilerine uzak düşmüyor. Fakat CHP içerisinde kendini konumlandıran sosyal demokrat düşünce yapısına sahip bir kesimin de bu anayasa değişikliğinde “Evet” oyu kullanacağı sonucuyla karşılaşmak hiç de sürpriz olmayacaktır.
Meclis dışı muhalefetten BBP ve Saadet Partisi ise referandum politikalarını “Evet” yönünde belirlediler. Muhafazakar tabanı oluşturan cemaat ve tarikat yapılarının da çoğunlukla “Evet” kararı yönünde görüş bildirecekleri düşünülürse “Evet” cephesinin “Hayır” cephesine belirgin bir fark atması bile söz konusu olabilecektir.
Sonuç Olarak…
Yukarıdaki değerlendirmelerimiz ışığında MHP ve CHP’nin referandum sürecinde “Hayır” atına oynamaları kendileri için çok şanssız bir kumar haline gelmiş durumdadır. 12 Eylül sonrası için beklentimiz MHP ve CHP için bir lider tasfiyesi pozisyonu oluşmasıdır. Orta vadede Bahçeli için yolun sonu gözükecek, Kılıçdaroğlu içinse zorlu bir tablo ortaya çıkacaktır.
Mehmet Ali Erdem
– Haber Lotus –
HLotus