Güney İsrail’de yaşayan kadınların hikâyesini hiç merak ettiniz mi? Orta Doğu’da kadın olmanın neliğini ne kadar düşündünüz? Kum Fırtınası (ödüllü film) bu soruların nefis bir cevabı.
Filmde baskın tema “kadın” motifi elbette. Eşitlik vs.. Peki bu eşitlik nedir, nasıl izah edilebilir? Aslına bakarsanız uzun uzun yazıp kafanızı şişirmek değil niyetim, öyle birkaç kelam edip müsaadenizi isteyeceğim.

Kadın erkek eşitliği herkesin fikir beyan ettiği tutarlı ya da tutarsız fark etmeksizin konuşmaktan çekinmediği bir konu. Meselenin belkemiği “etik”e dayanıyor kanımca. Yani bir yaşam felsefesi ile ilgili bir sorun bu. Hatta tutarlı, vicdani, makul vd. unsurlar dikkate alınmadan konuşulması bile etik kapsamına giriyor. Mesele en başta felsefeye dayanıyor sizin anlayacağınız.
Benim büyüdüğüm topraklarda anne tarafım erkeğe “kişi” der hatta “gişi”. Kadın da “karı” olarak isimlendirilir. Çünkü özünde erkek kişi’dir yani bireydir.

Bunun uzantısı ise daha çocukken dili algılamaya başladığında taze beyinlerin bu algı ile şekilleniyor olması. Bu biçimdeki mücessem bir zekânın kadın-erkek konusunda düşünce bazında nasıl bir konumda olacağını siz düşünün. Peki bunu nereye bağlayayım? Tam yukarıda “tutarlı-tutarsız” kısmına. Orası tam bunun köşesi.
Ne diyordum? Evet, Kum Fırtınası. Filmde de göreceksiniz, mesele cinsellik veya evlilik hayatının toplumlar tarafından algılanışından daha çok kadının nasıl konumlandığı ile ilgili. Bu sadece Orta Doğu’da mı böyle diye sormayın lütfen, kıtalar arası mukayese niyetinde değilim. Hem bu tür kıyasların meselenin özünü kaçırmak olduğunu düşünüyorum.

Eşitlik… kadın-erkek eşitliği. Bu, kadına verilecek bir değerin nasıl anlaşılması ile ilgili. “Kadın anadır”, “Cennet annelerin ayakları altındadır.” gibi söylemlerin, kadının toplumda herhangi bir değere malik olmasına bir katkı sunmadığına işaret etmek istiyorum. Bu beylik sözlerin “değer”e tekabül eden bir tarafı yok. Ayağının altında cennet serili olan “analar” cehennem gibi bir hayat yaşıyor desem abarttığımı hangi vicdanlı insan iddia edebilir? Bu, bir değer kapsamına girmez, bakın, pratikte değil, teoride bile girmez. Neden mi?

Kadın-erkek eşitliği ve benzeri düşünceler; kadınlara şiddet kullanmaya karşı çıkmak, kadın cinayetlerini eleştirmek gibi bir şey değildir çünkü. Erkeklerin kadınlardan üstün olduğunu düşünen ama şiddete karşı olan çok insan var. Bunun nedeni ise kadının birey olarak görülmemesinde yatmaktadır. Bilincin ve şuurun önündeki en büyük engel hâliyle budur. Birey olarak tanımlanmayan kadının toplumsal statüsü de tam bir tragedyadır. Kadının toplumsal noktada eline verilen kimliği ile erkeğin toplum statüsünde elde ettiği kimlik arasındaki eşitsizliği dengeye koymadığınız sürece birçok kadın birey olarak kendini gerçekleştirme seviyesine de ulaşamayacaktır.
HLotus