Antik Yunan döneminde Delfi kentinde bulunan Apollon’a adanmış mabedin kapısında altın harflerle “GNOTHI SEAUTON” yazısı yer alıyordu. Kimilerince Tanrı Apollon’un buyruğu olarak kabul edilen bu ifade “Kendini Bil” anlamına geliyor. Thales, Sokrates, Pisagor, Solon, Khilon gibi filozoflar başta olmak üzere birçok düşünür tarafından insan hayatının önde gelen ilkelerinden birisi olarak kabul edilir. Bu deyiş, Yunan coğrafyasını işgal ederek uygarlığının önemli bir bölümünü onun temelleri üzerine inşa eden Roma İmparatorluğu döneminde Latince “NOSCE TE IPSUM” ya da başka bir versiyonuyla “TEMET NOSCE”ye evrilmiş, çağlar boyunca önemini koruyarak günümüze kadar gelmiştir.

Peki insanın kendini bilmesi ne demektir ve bu, neden bu kadar önemli görülmektedir? Yunus Emre “İlim kendini bilmektir.” dizesiyle, Danimarkalı filozof Soren Kierkegaard “Riske atılmak en uç anlamda tamamıyla kendi öz bilincimize erişmektir.” cümlesiyle Alman düşünür Nietzsche insanlığın kendisini gözden geçirebilmesini mümkün kılmak için bütün değerlerin yeniden anlamlandırılması önerisiyle bizlere çağların ötesinden neyi anlatmak istediler?
İnsanlar hem bireysel hem de toplumsal düzlemde kendilerinin ne olduklarını, nasıl var olduklarını, kökenlerini, ilk insanın dünya sahnesine çıkmasından bu yana nelerin yaşandığını, -diğer bir deyişle- bugünlere nasıl gelindiğini merak ederler. Davranışlarını, yaşam tarzlarını bu sorulara cevap veren ve toplumda genel kabul gören açıklamalar doğrultusunda şekillendirip aidiyetlerini tesciller, eylemlerine meşruiyet kazandırır hatta geleceklerini de bunlara göre planlayarak organize ederler.

Bu durumda insanın kendisini gerçeklikler üzerinden doğru bilgilerle tanımlaması yaşamsal bir önem taşır. Sınırlarını bilip neleri yapabileceğini neleri yapamayacağını görmesi, çevresiyle ve doğayla sağlıklı, başarılı ve kalıcı bir etkileşim içine girmesine yardımcı olur. Aksi takdirde bireysel ve toplumsal çöküşlerin hatta doğal yıkım ve felaketlerin ortaya çıkması kaçınılmaz hâle gelebilir.
Bugüne kadar yaşanan birçok yıkım ve felaketin temelinde yer alan unsurlardan birinin; insanın kendisini eksik ve yanlışlıkla dolu bilgiler üzerinden tanımlaması, yaşam düzenini ve beklentilerini bunların üzerine kurmuş olduğundan kaynaklandığını söylemek mümkün. Tarih, insanlığın bu hatalarını göz önüne seren sayısız örnekle dolu. Gücü ele geçirip toplumlarının başına lider olarak geçen ama bununla da yetinmeyip kendisine kutsiyet hatta tanrısallık atfeden birçok hükümdarın acı sonları tarih kitaplarının en çok okunan sayfaları arasında yer alıyor. Aklına esen her türlü aşırılığı yapan ve sonunda kendi muhafızlarının kılıç darbeleriyle genç yaşta canından olana kadar ülkesine büyük acılar yaşatan Roma’nın Üçüncü İmparatoru Caligula bu uç örneklerin en bilinenlerinden biri.

Aynı şekilde yanlış kurgulanmış sosyal düzen ve kültürün insan doğasına aykırı normları, inançlar, kurallar ve yasalar üretmesi sonucunda toplumların yozlaşıp çöküşe yaklaşması da kaçınılmaz oluyor. Kimi uygarlıkların tarih sahnesinden silinmesinin, bazı ülkelerde protestolar, isyanlar, ayaklanmalar sonucunda yönetim değişikliği yaşanmasının ardında bu tür nedenler var: Tarihin, sosyolojinin ve bazı sosyal bilim dallarının öncüleri arasında gösterilen İbn Haldun, dayanışmanın yok olması ve adaletsizliğin yaygınlaşması gibi olguları toplumların çöküş nedenleri arasında sayar. Dayanışma ve adalet insanlığın evrensel değerlerindendir. Dolayısıyla bu değerleri önemsemeyip onlardan sapmak, bu sapmaya yol açanların kendini bilmemesi insanlığı yanlış yerde konumlandırması olarak da yorumlanabilir.
İnsanlığın kendisini yanlış konumlandırması sonucunda yaşanan çevre kirliliği, toprağın, suların ve atmosferin zehirlenmesi, bitki ve hayvan türlerinin hızla yok edilmesi dünyadaki yaşamın sürdürülebilirliğine büyük zarar vermekle kalmaz insanın geleceğini de her geçen gün biraz daha büyüyen devasa bir tehlikeyle karşı karşıya bırakır. Bütün bu sorunların çözümü için insanlığın doğayı incelikli bir şekilde araştırıp anlaması, hayatın her bir aşamasını en sağlıklı şekilde yeniden ve yeniden sorgulayarak gerçeklere ulaşması ve yaşamını bu gerçekler üzerinden tekrar tanımlayıp kurgulaması gerekiyor. Diğer bir deyişle kendini bilmenin kritik önemi her an biraz daha artıyor.
HLotus