Ana Sayfa > Köşe Yazıları > Nurettin Topçu ve Şehir (4)

Nurettin Topçu ve Şehir (4)

Nurettin Topçu
Nurettin Topçu

Nurettin Topçu’nun “Yarınki Türkiye” (YT) adlı kitabında yer alan “Şehirler” makalesini tahlil etmeye devam ediyoruz.

Nurettin Topçu, “köylülük” meselesinde de kavram kargaşası yaşamaktadır. Bundan önceki yazılarımızda Topçu’nun kent (metropol) ile “şehir” kavramını birbirine karıştırdığına işaret etmiştik. Bu karışıklık “şehir=medine” kavramının sınıflı topluma müsaade etmemesi hususuna Topçu’nun dikkat etmemesinden kaynaklanmaktaydı. Ancak Topçu, Anadolu toprak nizâmının Batı feodalizmi olmadığını da dikkate almayarak ikinci bir hata yapmaktadır.

“Şehirlerin kalabalık halkı toplayan azametli gövdesine köylü daima içini çekerek bakmıştır. Kanun şehirde yapılır, vergi şehire götürülür (…) Asıl pazar yeri şehirde olduğundan şehirli onun emeğinin kıymetinin nâzımıdır” (Topçu, YT, 1997: 318-319) diyen Topçu, tımar sistemine yabancı bir dille yazmıştır. Ayrıca “İslâm şehri”nin “Cum’a kılınur-pazar kurulur” ilkesiyle tesis edildiğine dikkat kesilmemiştir. Kanunun şehirde yapılması kadar tabii bir husus yoktur.

Âşıkpaşaoğlu Tarihi’nde Nurettin Topçu’nun “Kanun şehirde yapılır, vergi şehire götürülür” cümlesiyle serzenişte bulunduğu mesele hakkında bir bahis vardır. Müslümanların Anadolu’da şehir=medine kurmaları Batı kentine karşı geliştirilmiş bir ontolojiden kaynaklanmaktadır. Nurettin Topçu, Batı kenti eleştirisi yaparken onun yerine Hz. Peygamber (asv)’in hicretle inşa ettiği “şehir=medine” yapısını değil köylülüğü koymaktadır. Nurettin Topçu’nun “şehir kanun yapar” diyerek eleştirdiği husus başka metinlerinde Nizâmülmülk medreseleri dolayımında önerdiği kabul ettiği bir İslâmî uygulamadır. “Bağdat medreseleri, Nizâmülmülk’ün cihangir zekasıyla cihana yayılacak bir milletin temellerini hazırlamış, Süleymaniye medreseleri bu millet âbidesinin zirvesi olmuştu” (Topçu, KM, 1998: 69) diyerek medreseyi millet fikrinin meşalesi kılan Topçu, medreselerin “şehir=medine” ile ilgisini zaman zaman kaybetmektedir.

Âşıkpaşaoğlu Tarihi’nde Topçu’nun dağınık fikirlerini tashih eden bir “şehir=medine” tasviri yer almaktadır:

“Karaca Hisar’ı alınca şehrin evleri boş kaldı. Germiyan ilinden ve başka yerden hayli adamlar geldi. Osman Gazi’den ev istediler. Osman Gazi de verdi. Az zamanda mamur oldu. Birçok kiliseleri de mescit yaptılar. Pazar da kurdular. Halk toplanıp ‘Cuma namazı kılalım ve bir kadı isteyelim’ dediler. Dursun Fakı derler bir aziz kişi vardı. O halka imamlık ederdi. Hallerini ona söylediler. O da gelip Osman Gazi’nin kayınatası Ede Balı’ya söyledi. Daha söz bitmeden Osman Gazi geldi. Sorup istediklerini bildi. ‘Ne lâzımsa onu yapın’ dedi (…) Halk razı oldu. Kadılığı ve hatipliği Dursun Fakı’ya verdi. Cuma hutbesi ilk önce Karaca Hisar’da okundu. Bayram namazını orada kıldılar (…) Kadı konuldu. Subaşı konuldu. Pazar kuruldu ve hutbe okundu” (Âşıkpaşaoğlu, 2011: 32).

Topçu’nun “köylü”lüğü tanımlamakta zorlandığını yukarıda zikretmiştik. Topçu’nun “Şehirler” makalesine göre “köylü”nün içine “tımarlı sipahi” de girmektedir. Bu yaklaşım tarihsel gerçekliğe aykırıdır.

“Bir Bolu Bey’i, Köroğlu’nu dağda eşkiya haline soktu. Köroğlu, köylü çocuğudur. Tahakkümün, halkın seciye ve kuvvetlerini ne halde harcattığını anlatan en güzel millî destanlarımızdan biri Köroğlu destanıdır. Anadolu’da Osmanlı İmparatorluğu içinde Celalî adı verilen eşkiya hareketleri, hakikatta, şehirlerde doğan tahakkümlere, zulümlere karşı, beylere, valilere ve haksız memurlara karşı ayaklanmış olan Anadolu köylüsünün hak isteyen hareketini temsil ediyor” (Topçu, YT, 1997: 320).

Topçu’dan alıntıladığımız bu parçada bir bilgi eksikliği vardır. Köroğlu, köylü değil kapıkuludur. Celalî isyanları, köylü isyanları değil sipahi isyanlarıdır. Kemal Tahir, Topçu’nun yakalandığı bu “devrimci soylulaştırmaya” kapılmamıştır:

“Devlet Anadolu’da ağa-eşrafın güçlenmesini ve yarı özerk iktidar adaları- beylik yapıları haline dönüşümüne de engel olmaya çalışmıştır. Eşkiyalık bir halk ve köylü hareketi değil kapıkullarının iktidarda yükselme hırslarının tezahürüdür. Köroğlu devrimci değil, eşkiyadır. Tahir’e göre Anadolu’daki isyanlar haksızlığa karşı isyan değil, derebeylik kavgasıdır (Tahir, 1992-B: 384).

Tahir’e göre suhteler ile ehl-i örf arasındaki boğuşma zümre çatışması iken Celalîlerle ehl-i örf arasındaki çatışma hükümete karşı değildi. Bütün Celalî boğuşmaları, Kapıkulu asker zümresi arasındaki talan hareketlerinden başka bir şey olmadığı için kesinlikle halk hareketi değildi. Köroğlu, Derbentçilerin yarı geçit savunucu, yarı soyguncu tiplerinden biridir. Yani halktan değil, kapıkulundandır (TAHİR, 1993-KN: 35-37). Kemal Tahir’in Anadolu’da Batı’lı anlamda “köylü ayaklanması” olmadığını kabul ettiğini biliyoruz. Bu nedenle Köroğlu’nu kapıkulu ve eşkiya görür. Tahir’in bu yaklaşımı toplumsal mücadeleleri farklı şekilde yorumlamasına yol açmıştır. O’na göre Celaliliğin de Batı’daki köylü ayaklanmalarına benzemediğini söyler. Celali isyanları O’na göre sistem değiştirme karakteri göstermez. Bütün Celalilerin başında kapıkulları vardır. Köylüyü soyarlar (TAHİR, 1992-OB: 171).

Diğer taraftan Köroğlu Destanı’nın Türkmen destanı olduğu ve Anadolu’daki versiyonundan başka bir anlatım getirdiği de zikredilmelidir.

Orta Asya versiyonu içerisinde değerlendirilen Türkmen grubunda yer alan Köroğlu’nun adının konulması doğumu ile ilgilidir ve Batı (Anadolu) versiyonuna göre farklılık arz etmektedir. Türkmenistan rivayetinde Köroğlu, Çardağlı Çandıbil denilen yurdun sultanı Cıgalı Beg’in Torunu Adıbeg’in oğlu olarak gor/gur (mezar) da dünyaya gelir. Bu sebeple de ona  mezar oğlu anlamında Göroğlu adı verilmiştir. Metinde Köroğlu’nun doğumu şu şekilde gerçekleşmektedir: “Bir gece yatarken, Hızır Aleyhisselam gelip rüyasına girdi: ‘Ey Cıgalı bey, sen üzülüp yatma, sen gelininin mezarına git, gözün ne hikmet görür?’dedi. Bu düşü görüp keyfi hoş oldu, sabah namazını kıldıktan sonra, gidip gelininin mezarını gördü. Baktı ki, bir erkek oğlan olmuş, annesinin ciğerini yalayıp yatıyor. Onu kucağına aldı da mezarı gene muhkem edip dönüverdi getirdi evine” (Nurmemmet’ten aktaran Kasımoğlu, 2011).

Anlaşılacağı üzere Topçu, köycü söylemi haklı çıkarmak üzere köydeki derebeylik kavgasını da “köylü ayaklanması” saymıştır.

Topçu’nun “kent & şehir” ayrıştırması yapmaması gibi kırsalda da “kapıkulu sipahi & derebeyi” ayrışmasına girmemesi Anadolu’nun tımar-dirlik yapısını incelememesinden kaynaklanmaktadır.

–        Âşıkpaşaoğlu, Âşıkpaşaoğlu Tarihi, Ötüken Yayınları, 2011

–    Kasımoğlu Handan Aydın, Türkmen Halk Destanı Göroğlu Üzerine Mitolojik İncelemeler, Gazi Türkiyat Türkoloji Araştırmaları Dergisi, Sayı: 8, 2011

–        Tahir Kemal, Notlar: Batılaşma, Bağlam yayıncılık, 1992-B

–        Tahir Kemal, Notlar: Kitap Notları, Bağlam Yayıncılık, 1993-KN

–        Tahir Kemal, Notlar: Osmanlılık/Bizans, Bağlam Yayıncılık, 1992-OB

–        Topçu Nurettin, Kültür ve Medeniyet, (KM), Dergâh Yayınları, 1998

–        Topçu Nurettin, Yarınki Türkiye, (YT), Dergâh Yayınları, 1997

Lütfi Bergen

twitter.com/BergenLutfi

– Haber Lotus –

HLotus

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.